Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ecel geldi cihane, başağrısı bahane!

Ecel geldi cihane, başağrısı bahane!

 

Birand’ın doktoru: “Nasıl öldü anlamadım” diyor. Biz de anlayamadık.
 
 
Tamam, vadesi dolmuş, öldü.. Kanser hastasıydı, kalpten öldü. Aniden!.
İster misiniz bu olay da yarın tartışma konusu olsun.. “Birand, tam da 28 Şubat’la ilgili konuşacaktı ki, ipini çektiler.” Böyle bir haber ilgi çekebilir..
 
Hatta konu Kurtlar Vadisi senaristinin bile ilgisini çekebilir.. Biri çıkar, “Birand gizli tanıktı” da diyebilir.. “Neden otopsi yapılmadı” sorusunu sorabilir bir başkası..
Birand, Bediuzzaman ve Erdoğan’ın belgeselini yapmak istiyormuş. Herhalde “Cemaat”ı da ele alacaktı. Birileri bunun yapılmamasını istemiş olabilir mi?
Birand anılarını yazıyor mu idi aceba. Hani kendi otobiyografisi üzerine çalışmak isteyen arkadaşları vardı. 28 Şubat dönemine ilişkin tanıklığı önemliydi.. Zaten bu döneme ilişkin TBMM Darbeleri araştırma komisyonuna ilginç bilgiler de vermişti.. Bu tavrı birilerinin canını sıkmış olabilir miydi? Bunlar kafa karıştırıcı, can sıkıcı sorular.. Bana vatandaşın sorduğu sorulardan sadece bir kısmı böyle. Bu sorular sevenlerinin aklında cevabını arayan sorular..
 
Ailesinin acısına tuz basmak istemem ama, 19 Ocak tarihli şu haber aklıma tekrar bu soruları getirdi: “Mehmet Ali Birand’ın doktoru Sualp Tansan’dan açıklama... Mehmet Ali Birand’ı tedavi eden doktoru onkolog Sualp Tansan, ‘Bu hastalığa muhteşem şekilde cevap verdi. Mehmet Ali Bey beklemediğimiz bir yerde tıkandı. Klinikten güle oynaya yolladık. Stent değişimi sırasında hayatını kaybeden hiç hastam olmadı daha önce. Ne oldu bilmiyorum. Doktoru, hastası gazeteci Mehmet Ali Birand’la ölmeden bir gün önce yaptıkları son görüşmeyi anlattı. ‘Birand’ı klinikten güle oynaya stent değişimine yolladım. Hastalığında kötü bir bulgu yoktu. Mehmet Ali Bey bizi beklemediğimiz bir yerden vurdu (…) Mehmet Ali Bey’de 2 yıl önce bana geldiğinde karaciğerinde tümörler vardı. Genel durumu iyiydi. Kendisiyle ameliyattan bir gün önce görüştük. “Habere çıkacağım, şu stenti şimdi taktırmayayım” diyordu. O gün stent takılmadan son MR’ını çektik. Hastalıkla ilgili gerçek anlamda kötü bir bulgu yoktu. Karaciğeri temizdi. Mehmet Ali Bey stentte tıkandı. Yani bizi beklemediğimiz yerden vurdu. Mehmet Ali Bey’i klinikten güle oynaya yolladık. Bu tür operasyonlarda böyle sonuçlar olabiliyor nadir de olsa. Birand’ın kalbinde hiçbir problem yoktu normalde. Nasıl öldü bilmiyorum”
Karaciğerden yattı, kalpten gitti! Şifa umuyordu, ölümle tanıştı!
 
Doktoru “nasıl öldü” bilmiyorsa ben nasıl bileceğim bu sorunun cevabını!
 
Vicdanları kemiren soru cevabını arıyor.. Yoksa “Susturuldu mu?” Bu stend değişimi ne oluyor? Niye değiştirilir bir stend.. Değiştiriliyorsa, stend değişikliği bir ölüm sebebi olabilir mi?
 
Ecevit sonrası toplumda böyle bir paranoya zemini oluştu. Özal’ın ölümü de hâlâ sır.. “Olmaz olmaz deme olmaz olmaz” demişler ya! Mümkünlü de her şey mümkün sonuçta!
 
Birilerinin düşünüp, konuştuğu, ama yazmadığı şeyi yazmış oluyorum.. Birinin bunu yazması gerekirdi. Birileri bu şüphelerin yersiz olduğunu açıklarsa, kafasının bir köşesinde bu şüpheyle yaşamak zorunda kalan insanlar açısından bu cevap büyük önem taşımaktadır.
 
Çünki bazı şeylerin şuyuu vukuundan beterdir. Gizli gelişen söylentilerin tahrip gücü, açık konuşulan gerçeklerden daha büyüktür..
 
Cins bir kişiliğe sahip olan Dr. MES’in bu konudaki tesbiti de ilginç: “fakat BİRAND misali barışseverler bu yükü kolay taşıyamıyorlar, yakın istikbalde de hizmet aşkının ağır baskısıyla kalbine yenik düşecek meslektaşların çıkabileceği öngörüsüne önemle dikkatleri çekmek isterim”. Bu ifadelerde ironik bir gönderme sözkonusu.. “Önümüzdeki günlerde hasta olacak meslektaşlarımız dikkat etsinler, böbrekten yatıp beyin kanamasından, ya da mideden yatıp akciğer yetmezliğinden gidebilirler..” demek istiyor sanki!
 
Yani iyi saatte olsunlar, bu işlerin yabancısı değildir..
 
Biz henüz Özal’ın, Eşref Paşanın Uğur Mumcu’nun, Hrant Dink cinayetinin arkasındaki gerçeğe ulaşamadık ki, böyle bir olayı sorgulayabilelim.. İnşallah böyle bir şey yoktur ve bu sadece sütten ağzı yananların ayranı üfleyerek içme refleksi ile açıklanabilecek bir durumdur..
 
Daha Hasan Kaçan’ın kardeşinin intiharı ile ilgili suçlamalarına gelmedi sıra!?.
Hiçbir şey gideni geri getirmeyecek. Belki bundan sonrası için bir caydırıcılık ve tedbir babında bu konuya dikkat çekmek gerekiyordu.. Bir ölüm olayının ardından, yaşayanların hayatına saygı adına, birilerinin bunları yazması gerekiyor diye düşündüğüm için bunları yazma gereği hissettim.
 
Ölüm en büyük ibret dersidir.. Sonuçta her canlı ölümü tadacaktır. Kendi adıma, hayırlı bir ömür ve hayırlı bir ölüm diliyorum! 
 
Ölüm hep tam zamanında çalar kapımızı! Ne erken gelir, ne de geç! Ecel gelmiş cihane, başağrısı bahane aslında.. Biz “Korkunun ecele faydası yoktur” deriz de, Hz. Ali’ye ölümden korkup korkmadığını  sormuşlar da, o; “Ecelim ömrümün kefilidir” demiş. “Ecelim gelmeden canımı kim alabilir ki, ecelim gelmişse, beni kim yaşatabilir ki!” Özal’ın dediği gibi “Allah’ın verdiği canı Allah alır”. Selâm ve dua ile. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi