Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Şu Akit olmasa, ne güzel muhalefet ederlerdi!

Şu Akit olmasa, ne güzel muhalefet ederlerdi!

Her zaman söylüyorum;
“Şeytan kovalamaktan, salavat getirmeye fırsat bulamıyoruz.”
Gerçekten de;
Üzerimize gelen “şeytan”lara cevap yetiştirmekten, “kendimizi anlatmaya” fırsat bulamıyoruz...
Dün, bildiğiniz gibi Akşam’dan Tuğçe Tatari’nin ve CHP Grubu’nun “Akit’i hedef gösteren” yazılarına ve açıklamalarına cevap verdik.
“Türkiye’de basın özgürlüğü yok!.. Gazeteciler hapiste!” diye yırtınan “CHP’liler”in, söylediklerinin tam tersini yapıp; “Akit’i hedef göstermeleri” ve “Akit’in kınanması” için çağrılar yapmaları, elbette önemlidir ve “tutarsızlık”larının ve “tahammülsüzlük”lerinin bir göstergesidir.
Şu hâle bakın;
Hem “özgür basın” diyorlar, hem de yazdıklarımıza “tahammül” edemiyorlar.
Demek oluyor ki;
“Basın özgür olsun ama CHP’yi değil, iktidardaki AK Parti’yi eleştirsin” istiyorlar!..
MİMAR SİNAN METODU
Tuğçe Tatari’ye gelince...
İlk önce, pek ciddiye almadım.
Ama, merhum Mimar Sinan’ın bir çocuğun söylediklerine gösterdiği “hassasiyet”i hatırlayınca, cevap vermeden geçemedim...
Olayı biliyorsunuz...
Merhum Mimar Sinan, kalfalık eseri Süleymaniye Camii’ni bitirip, büyük bir hazla “eser”ine bakarken, bir “çocuk” belirmiş yanıbaşında!..
Demiş ki;
“Şu minare eğri!”
“Çocuk” bu, öyle görmüş!.. Ama Mimar Sinan, onu küçümseyip veya horlayıp da, “Hadi oradan” dememiş!..
Ya, ne yapmış?..
Almış eline bir urgan, bağlamış minareye... Sonra da, çocukla birlikte başlamış asılmaya!.. Evet, “minareyi düzeltinceye”(!) kadar!..
Düzeltince(!) de sormuş çocuğa;
“Nasıl?.. Şimdi düzeldi mi?”
Çocuk, “Tamam, şimdi düzeldi” deyince, rahatlamış koca mimar!..
Çünkü o;
“Çocuk” da olsa, ondan yayılacak bir “şayia”nın “gerçek” olarak algılanıp, eserine “leke” sürülmesinden korkmaktaymış!..
Mimar Sinan gibi, biz de “Akit’in yamuklukları”(!)nı sıralayan Tuğçe Tatari’nin saydığı “yamukluk”(!)ları düzeltmeye çalışalım...
Ki; “diğer çocuklar”, Tuğçe Hanım’ın bu tür iddialarına kanıp da Akit’in adına leke sürülmesin!..
BU DA BİR FİŞLEME!
Dün, bu iddiaların bir kısmına cevap vermiştik... Bugün, kaldığımız yerden devam edelim...
Tuğçe Tatari demiş ki;
“¥ Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Esra Arsan’ı “Üniversitede bir PKK yandaşı” başlığıyla...
¥ Şemdin Sakık’a ait olduğu iddia edilen bir mektuba dayanarak, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Mihri Belli ve Aysel Tuğluk hedef gösterilmişti.
¥ Eşcinsel gençleri hedef alarak ‘Büyük tehlike, sapkınlar okullara sızıyor’ başlığı atıldı. Lezbiyenler haberde ‘sevici’ olarak tanımlandı.
¥ “Eşcinsellerden Kültürel Atak” başlığıyla yapılan bir başka haberde ise “Eşcinsel Lobisi” diye bir lobi kurulduğu ve Ayşe Kulin’e kitap yazdırıldığı, Zenne filminin desteklendiği iddia edilmiş ve o ‘lobiye’ Ferzan Özpetek de dahil edilmişti.
¥ “Altan Ailesi PKK’ya hizmet ediyor” başlığıyla Ahmet, Mehmet, Sanem ve Çetin Altan hedef gösterilmişti.”
.......
Vay anasını sayın seyirciler!..
Biz, “fişleme”lerin “28 Şubat Süreci”nde kaldığını sanıyorduk, meğer birileri “Akit’i fişlemeye” devam ediyormuş!..
Ama, yine de kendilerine “teşekkür” ediyoruz... Akit’in bu kadar “sıkı takipçileri” olduğuna göre, sırtımız yere gelmez...
MİROĞLU-ALTAN KAVGASI
Ne var ki;
Cengiz Çandar’lar, Hasan Cemal’ler ve Mehmet Altan’larla ilgili “eleştiri”leri sadece biz yapmadık... Onlarla ilgili, meselâ Orhan Miroğlu öyle şeyler söyledi ki, “it”in önüne atsan, yemez!..
Buyrun, Orhan Miroğlu’nun, hem de 2 Temmuz 2012 tarihli Taraf’ta, Ahmet Altan hakkında yazdıklarını birlikte okuyalım;
İlk okuduğum yazı her zaman Ahmet Altan’ın yazısı olurdu. Olurdu diyorum çünkü epey zamandır Ahmet Altan’ın yazılarına sadece göz atıyorum. Çünkü kendisini tekrarlayan yazılar bunlar ve okunduktan sonra akılda işe yarar bir şey kalmıyor.
Bu hükümet ve Başbakan elbette eleştirilebilir. Nitekim bu fazlasıyla yapılıyor ve yapılmalıdır da.
Ama bazı tutumların ve yazıların bu eleştiri sınırını bir hayli aştığını, hükümete ve Başbakan’a yönelik siyasi bir tavra, hatta tavrın da ötesinde, bir paranoyaya, bir sendroma dönüştüğünü düşünüyorum.”
(....)
“Bu yazılar, üzülerek söylüyorum, ancak Aydınlık ve Cumhuriyet gazetesinde okuyabileceğimiz ve ancak o gazetelerin okurlarının hoşlanabileceği nitelikte yazılar.”
Görüyorsunuz ya;
Daha o günlerde “sendrom”la, “paranoya” ile suçlanmış Ahmet Altan!..
Hem de Taraf’ta!..
Orhan Miroğlu haklıymış ki;
Şimdi Ahmet Altan yok!..
PKK VE CENGİZ ÇANDAR
Gelelim Cengiz Çandar meselesine...
Cengiz Çandar için “PKK sempatizanı” demiş olmamız bir iftira mı?..
İftira ise soralım; “PKK, bir Kürt isyan hareketidir” diyen Cengiz Çandar’ın kendisi değil mi?..
Ve ayrıca, Çandar’ın “PKK sempatizanlığı”nı dillendiren de sadece biz değiliz... Buyrun, yine Orhan Miroğlu’nun, 31 Ocak 2013 tarihli Star’daki yazısından bazı pasajları birlikte okuyalım;
¥ “Avrupa Birliği, PKK’nin silah bırakmasını istemez... Avrupa’nın bu tarafını bilen Cengiz Çandar gibi Türk aydınlar da, oralara gittiklerinde PKK’nin silah bırakmaması gerektiğini söylerler zaten. Ulusalcı kanattan da PKK’nin silah bırakmamasını isteyenler olduğunu duyuyoruz, biliyoruz.”
¥ “Çandar, Londra’da Avrupalıların karşısına geçip, ‘PKK’nin yerinde olsam silah bırakmam’ dedi mi demedi mi?.. Ama yine de; Çandar’ın gerekçelerini dinlemeye hazırım. Köşe yazısıyla filan olmaz bu işler. Cesareti varsa, istediği bir kanalda onunla tartışmaya varım... O, PKK’nin neden silah bırakmaması gerektiğini Avrupalılara anlattığı gibi, anlatsın... Ben de fikirlerimi söyleyeyim.”
¥ “Buraya açıkça ve bir kez daha yazıyorum. Eğer sizde biraz vicdan varsa Kürtleri hiç değilse bu dönemde rahat bırakın, rahat bırakırsanız onlar kendi tecrübeleriyle yollarını bulacaklar.”
¥ “Eski Genelkurmay Başkanı ve Ergenekon sanığı Başbuğ da öyle düşünüyor. O da Silivri’den diyor ki, Öcalan’ı ikna etseniz bile, Kandil’i ikna edemezsiniz... Ve sen Cengiz; Kandil ve Kürtler bu sefer de ikna olmasın diye çırpınıp duruyorsun... İmralı süreci, senin ruh halini fena bozmuş.”
¥ “Orhan Miroğlu’na ima yollu ‘cahş’ -hain- demek, Kandil ağzıyla konuşmak demektir Cengiz... Kandil’e üs kuran İttihatçı-Kemalist kadro hariç, Türkiye’de ve bütün Kürdistan’da hiçbir Kürt, Orhan Miroğlu’na cahş demez... Kürt meselesinde yazdığın bütün çeklerin karşılıksız çıktığını görüyor ve öfkeleniyorsun... PKK’nin silah bırakma ihtimaline bile bu kadar öfke, pes doğrusu!..”
Görüyorsunuz ya Tuğçe Hanım;
Ahmet Altan’ları, Cengiz Çandar’ları ve diğerlerini tek eleştiren biz değiliz... Orhan Miroğlu gibi “bir bilen” bile bunları söylüyorsa, size susmak düşer!..
BUNLAR MI YALAN?
Gelelim Akit’in diğer “yamukluk”larına...
Tuğçe Tatari demiş ki;
“¥ Hücresinde düşerek beyin kanaması geçiren emekli Orgeneral Şener Eruygur için: Ergenekoncu taktiği; önce hastalanıyor sonra tahliye oluyorlar başlıklı bir haber yapıldı.
¥ Bu kez hedefte Muazzez İlmiye Çığ vardı... “Sahte Profesör” başlıklı haberde “Mason Locası” tarafından “meşhur edildiği” iddia edilen Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kartel medyası ve laikçi kesim” tarafından ‘yaratıldığı’ iddia ediliyordu.
¥ Meral Okay’ın ölüm haberinin ‘O kadın öldü’ manşetiyle verilmiş olması da unutulamaz!
¥ Büşra Ersanlı da az çekmedi ellerinden. Ne kendi özel hayatı kaldı ne ailesinin.”
Evet, bunları yazdık...
Yalan mı?..
Hepsi doğru, hepsi belgeli...
Meselâ, Muazzez İlmiye Çığ adlı, ahı gitmiş vahı kalmış kadın!.. Ne yani, bu kadın; yıllarca “profesör” olarak, “Sümeroloji Profesörü” olarak kakalanmadı mı bu millete?..
İnsanlar da, “ağzı açık ayran delisi” gibi, “profesör” diye bakmadı mı ağzına?..
Bizim, Muazzez İlmiye Çığ gibi “tarihî bir eser” ile ne problemimiz olabilir ki?.. Biz, onu “profesör” olarak kakalayan “sahtekârları” deşifre ettik o kadar!..
Oysa, “profesör” filan değildi!..
“Müzede çalışmış biri”ydi, o kadar!..
ÖZKÖK’ÜN YÜZÜ KIZARDI MI?
Ne yani; “adam”lar ve “madam”lar konuşacak, biz susacağız, öyle mi?..
Meselâ, Hürriyet’in “yıllanmış şarap”çısı Ertuğrul Özkök’le ilgili pek haber yapmadık.
Ama biz yapmıyoruz diye, başkaları susuyor değil ki!..
Ertuğrul Özkök, geçenlerde; “Türklükten istifa ediyorum” diye yazmıştı... Onu ilk “ti”ye alan, kendi yazarları Ahmet Hakan olmuş ve önceki günkü yazısında demişti ki;
“Türklükten istifa etmek kolay... Basarsın istifayı olur, biter... Ama sıkıysa, Beyaz Türklük’ten istifa et!..
Beyaz Türklük’ten istifa ettiğin anda; gelsin Bağcılar minibüsü, gitsin metrobüsler!”
Yani o zaman, “halk” gibi yaşayacak, “halkın yediğini” yiyeceksin!.. O da, Ertuğrul Özkök’ün işine gelmez!..
Bir de Star’dan Mehmet Ocaktan’ın yazdıkları var.
O da demiş ki;
“Vesayet döneminin kendisine sağladığı imtiyazlı günlerde attığı manşetlerle binlerce insanın hayatını karartmakta mahir olan Ertuğrul Özkök’ün şimdilerde Tuncay Güney adlı bir deliden medet umar hale gelmesi kaderin bir cilvesi olsa gerek. (...)
Eğer bir mahzuru yoksa, birkaç soru da biz soralım.
Mesela, generallerin ellerinize tutuşturduğu o ünlü ‘andıç’ı yayınlarken sizin hiç yüzünüz kızardı mı?
Peki, ya tanklara palet olan “Gerekirse silah bile kullanırız”, “Ettiğini buldu”, “Ya uy ya çek git” şeklindeki o yüz karası manşetleri atarken hiç utanma duygusu yaşadınız mı?
Ya Ahmet Kaya için “Şerefsiz adam” manşetini atarken biraz olsun yüzünüz kızardı mı? Sesiniz duyulmuyor, yüksek sesle konuşun lütfen...
(.....)
Siz bu kadar pişkin olamazdınız ama... Muhtemelen, bazı muteber abileriniz, size geçmişteki günahlarınızla ilgili ‘dokunulmazlık’ garantisi vermiş olmalı. Yoksa bu kadar efelenemezdiniz.
Bir gün, size garanti verenler de garantiye muhtaç hale geldiğinde, o gün kimden himmet dileneceğinizi çok merak ediyorum doğrusu...”
BOMBA YETMEZ, FÜZE ATTIRIN!
Görüyorsunuz ya Tuğçe Hanım;
Bazı kişi veya kurumları eleştiren sadece biz değiliz... Herkes, herkesi eleştiriyor.
Ama size, her nedense;
“Akit’in yazdıkları batmış!”
Diyorsunuz ki;
“Taksim’de ‘basın özgürlüğü’ için yürümekle meslek mücadelesi verilemez... Bu tip yayınlarıyla insan hayatıyla oynayanlarla mücadele etmek gerekir.
Tüm meslek örgütleri, dernek ve kuruluşları silkelenmeye ve mesleğin onurunu kurtarmak için bu tip yayın yapan gazetelerle savaşmaya davet ediyorum!”
Savaşıyorlar Tuğçe Hanım, savaşıyorlar... Hem de “parça tesirli bombalarla” geliyorlar üzerimize!..
Sizler “Akit’i hedef gösteriyorsunuz”, birilerine “Saldır Co” diyorsunuz, “KCK’lı teröristler” de “bomba”larla saldırıyor!..
Ne garip değil mi;
Sizlerin “hedef göstermekle” suçladığınız Akit; sizlerin ve “eli bombalı teröristlerin hedefi” haline geliyor!..
Merak ediyorum;
“İşareti” sizlerden mi alıyorlar?
Uzun lâfın kısası;
Hani, Osmanlı döneminin Millî Eğitim bakanlarından Emrullah Efendi, şöyle demiş ya;
“Şu okullar olmasa, Millî Eğitim’i ne güzel idare ederdim!”
Öyle anlaşılıyor ki;
“Şu Akit gazetesi olmasaydı, sizler de medyayı ne güzel idare ederdiniz!.. 9 koca eskitmiş bir kadını bile kızoğlankız diye yuttururdunuz değil mi?”
Ama, Akit var!..
Atınızı rahat oynatamıyorsunuz!
Kusura bakmayın;
Verdiğimiz “kalıcı rahatsızlık”tan dolayı “özür” dilemeyeceğiz!..
Şunu çok iyi bilin ki;
“Bomba”lar vız gelir bize!..
“Füze” atın, füze!..


CHP’liler, o “kamera”dan haberdar mıydı?
En son “flaş haber” şu... Kamuoyunda “Yargı çetesi” olarak bilinen “çıkar amaçlı suç örgütü”ne yönelik soruşturmayı genişleten savcılık, çetenin lideri olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Mustafa Özsoy ile Tacidar Seyhan’ın CHP Adana milletvekili olduğu dönemde yaptığı görüşmeleri belirlemiş!..
Mustafa Özsoy’un Tacidar Seyhan ile yaptığı ve teknik takibe takılan bir telefon konuşmasında; “Bir numaranın odasına kamera ve dinleme cihazı konulmuştur... Genel Merkez’de bazı yerlere de konulmuş. Dikkat edin” dediği, Seyhan’ın ise, “Başka yerlerde var mı?” diye sorduğu tespit edilmiş!..
Bu gelişmelerin ardından eski vekil Tacidar Seyhan, savcı Akkaş tarafından “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağrılmış... “Sözlü ifade” vermek istemeyince de “yazılı” olarak sorulan sorulara cevap vermiş ve görüşmeleri doğrulayıp, demiş ki; “Söz konusu kişi, bana, Deniz Baykal’ın odasının izlendiği ve dinlendiği, genel merkeze kamera ve dinleme cihazları yerleştirildiği bilgisini verdi.”
Şimdi, soru şu: “Baykal’ın en yakın adamlarından” olan Tacidar Seyhan, madem ki “kamera konulduğunu” haber aldı, bunu zamanında Baykal’a haber verdi mi?..
Bu “flaş” gelişme, bakalım CHP’de kimleri “telaş”landıracak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi