Faruk Köse

Faruk Köse

Sadece müslümanlar mı teröristtir?

Sadece müslümanlar mı teröristtir?

Eğer müslümansan ve İslam’ı talep ediyorsan, neyi savunduğunun da, nasıl savunduğunun da önemi yok; mutlaka “terörist”sindir.

Terörist olarak yaftalanmak için silaha ve şiddete başvurmana da gerek yok. “Eylem”siz de olsan, eğer “söylem”in “müslümanca” ise, İslam’ın hükümlerini dile getiriyorsan, hayatı “Allah’ın hudutları” dahilinde yaşamayı ilke edinmişsen bu, “terörist” yaftasını almana yeter de artar bile.

Yok, eğer İslam adına hareket etmiyorsan, hayatı Allah’ın hudutlarına ve hükümlerine göre düzenlemeyle ilgilenmiyorsan, o zaman hiç korkma; eline silahı alıp dağa da çıksan, onbinlerce insanı da öldürsen, ülkenin yüzmilyarlarca dolar kaynağının heba edilmesine de sebep olsan; ülkeyi siyasal, sosyal, kültürel vb. yönlerden bölünmenin eşiğine de getirsen; terörist değilsindir; senin adın “hak ve özgürlük mücadelecisi” olarak kayıtlara geçer. Hatta, “aydınlar” nezdinde itibar bile görürsün.

Bunları öyle “faraza” kabilinden, önyargıyla, peşin kanaatle, suizanla kurgulamış değilim. İnanın, dünyada da, ülkemizde de durum aynen bu minval üzere. Nitekim daha yeni çıkarılan bir yasa ile, artık “cihad”ın adı “terör” olacak, “mücahid”in adı “terörist”; cihad hareketleri ABD öyle istedi diye “terör örgütü” sayılacak. Bunun örneklerini şöyle bir gündemi gözden geçirdiğinizde görebilirsiniz.

“Ayrılıkçı Terör Örgütü” PKK’nın politik uzantısı BDP, “Siyaset Akademisi” adıyla bir süredir “örgütsel bilinçlendirme” faaliyetleri yürütüyor. Bu faaliyetler kapsamında, BDP Şanlıurfa örgütü tarafından bir panel düzenlendi. İşte bu paneline katılan gazeteci Nuray Mert’in sözleri üzerine, ülkemiz gerçeklerine dair bir kesiti dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Nuray Mert, “PKK bir terör örgütü değil” demiş. Ya neymiş? “Devletler kendilerine baş kaldıranları ‘terör’ diye tanımlar. Ama bu tanımlamanın kimseye hayrı yoktur” diyor Nuray Mert. Yani? “PKK terör örgütü değil, bir başkaldırı hareketidir” diyor; “başkaldırı hareketleri terör sayılmaz” demeye getiriyor.

Bu cümleden doğruysa, Şeyh Said’in başkaldırısına M.Kemal Yönetimi hatalı yaklaşım gösterdi demektir. Ancak, konumuz bu değil. Bizim gazeteden Ali İhsan’ın ve Ersoy’un değerlendirmelerini de tekrar edecek değilim; başka bir hususa değinmek istiyorum. Yazıya girerken ifade ettiğim cümlelere...

Artık algılara, her türlü şiddeti, silahlı eylemi, katliamı yapan PKK’nın “terörist örgüt olmadığı” yerleştiriliyor. Nitekim PKK her fırsatta affediliyor. İçeri alınanların “serbest bırakılmasını sağlama”ya yönelik yargı paketleri hızlıca hazırlanıyor. “İnanan insanın hakları” yasal güvenceye alınmazken, neredeyse “terör örgütü”nün elemanlarına “üstün hizmet madalyası” takacaklar!

Ancak hiçbir şiddete, silahlı eyleme karışmadığı, kalkışmadığı halde, müslümanlar için en ağır cezalar, zulümler, uygulamalar hâlâ var. Birkaçını hatırlatalım isterseniz.
Hizbu’t-Tahrir adlı bir örgüt var. Bilinen hiçbir silahlı eylemi yok, şiddete başvurduğu vaki değil. Bunlar, 2005’te, Hilafetin kaldırılışının yıldönümü sebebiyle bir basın açıklaması yapıyorlar. Sadece “basın açıklaması”nın karşılığı, toplam 117 yıl hapis cezası...

Güneydoğu merkezli olarak, bir süre silahlı eylemlere başvuran bir örgüt var: Hizbullah. Bunlar eylemliliğe son vermişler, 10 yılı aşkın süredir bir tek silahlı eylemleri yok. Pek çok mensubu, hiçbir ceza verilmeksizin, 10 yılı aşkın süre boyunca içeride tutulmuş. Kimisi en üst sınırdan ceza almış. Şimdi, ülkeyi bölmek için 30 yıldır savaşan bir PKK temize çıkarılmaya çalışılırken, PKK karşısında ülkenin bölünmemesi için Kürt halkını İslami bilinç çerçevesinde bir arada tutmaya çalışan Hizbullah, “terör örgütü” etiketiyle anılıyor, mensuplarına “adli tavır” konuluyor.

Salih Mirzabeyoğlu, yazar ve mütefekkir. Herhangi bir şiddet olayına, silahlı eyleme bulaştığına, karıştığına, yönetip yönlendirdiğine dair veri yok. Ancak 28 Şubat Cuntasının müslümanlara kan kusturma politikası çerçevesinde ömür boyu hapis cezası aldı; içeride. Hakeza Metin Kaplan, bölücü örgüt üyeleri bile dışarı çıkarılmaya çalışılırken, herhangi bir silahlı ya da şiddet içerikli eylemle ilişkilendirilemediği halde, hapis.

Çeşitli adlar altında, “hayali örgütler” uydurulup bunlarla ilişkilendirilerek, bulundukları çevrede İslami duyarlılıkları bakımından öne çıkan, aktif tebliğ çalışmalarında bulunan pek çok müslüman, “terörist” suçlamasıyla ceza almış ve hapiste ömür çürütüyor.
Bunlar sadece birkaç örnek. Bunların hataları yok mu? Vardır elbette, ancak herhalde 30 yıldır ülkeyi bölmek için savaşan, 40 bin insanın ölümüne sebep olan, ülkeyi milyarlarca dolar maddi zarara uğratan, onarılamayacak siyasal, sosyal, kültürel vb. yaralar açan PKK kadar değil. Şimdi müslümanlar “terörist” sayılırken, PKK “terör örgütü” görülmüyorsa, bunda bir yanlışlık yok mu sizce?

Şimdi, “şiddet, cebir ve silah”a başvurmayan örgütler bu örnekleri gördükten sonra, cezadan kurtulmak için PKK’nın taktiğini uygulayıp silaha sarılırlarsa, tıpkı PKK gibi “cebir, şiddet ve silah kullandıklarında taltif görecekeri zannı”na kapılırlarsa, bunun üreteceği devasa problemlerin vebalini kim, nasıl ve neyle ödeyecek?
“Terörist”in hoş karşılandığı bir zeminde daha hâlâ müslümanları “terörist” saymaya devam mı edeceksiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi