Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

“Allah, gaybi bilmezmiş” Öyle mi?

“Allah, gaybi bilmezmiş” Öyle mi?

Günümüzde üç tip İslam âlimi vardır. Birinciler, “Geçmişi olduğu gibi nakledenler; sadece dört mezhep imamının kalıplarında çözüm arayanlar; onların her konuda yaptıkları ictihadı tatbik etsek, bizi kurtarır” diyenler. Bunlar geçmiş ulemanın eleştirilmesine hiç tahammül edemezler.

“Biz kim, onlar kim? Onların tırnağının vardığı yere bizim başımız varamaz” derler. Tavizsiz gelenek savunucularıdır. Biz bunlara “toptan kabulcüler” de diyebiliriz. Bunlar, İslam dinamizminin önündeki engellerdir. İkinciler de, geçmişi olduğu gibi reddedenlerdir. Bugünkü az gelişmişliğin arkasında gelenekçi din anlayışının olduğunu söyleyip onların hep yanlış yaptıklarını, Kur’an’ı yanlış anlayıp yanlış tatbik ettiklerini, doğrusunun kendi anlayışları olduğunu söyleyen “toptan redci” gruptur.

Bunlar da geçmişle köprülerimizi yıkanlardır. Üçüncüsü de, geçmişi geçmiş olduğu için reddetmeyip yeniyi de yeni olduğu için baş tacı etmeyerek her ikisinin de doğrularını alıp kendi tespitleri ile harmanlayarak çözüm üretenlerdir. Bunlar toptan kabule de toptan redde de karşıdırlar. Delilleri doğru ve kuvvetli olanları alıp zayıf ve uydurma olanları reddederler.

Bu grubun kabulü, bilerek kabul; reddi de bilerek, reddir. Körü körüne bir kabul ve red yoktur. Bunların prensibi, farkındalıktır. Bunlar, geçmişi günümüze taşırken, eleştirel yaklaşırlar. Günümüze hitap eden görüşleri alırken hitap etmeyenleri bırakırlar. Yani geçmişin pirincini alırken, taşlarını ayıklayarak alırlar. Dünü bugüne, güncelleyerek taşırlar. Dündekilerin Kur’an’a hizmetlerini inkâr etmezler. İnsan olmanın gereği olarak yapılan hatalara dikkat çekerler ve bu hatalara günümüzde düşülmemesini isterler. Bu hataların yinelenmemesi için kültürel mirasımızın tenkidinin zaruri olduğuna vurgu yaparlar. İşte bu ulema duruşu, inhisarcılıktan uzak ve geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurdukları için tasvibe şayandır. Çünkü mazisi olmayanın atisi olmaz. Biz türedi değil, onbeş asırlık köklü bir geçmişe sahibiz. Geçmiş ulemaya söverek yol katedemeyiz.

İşte televizyon ekranlarından, gazete ve dergi köşelerinden tanıdığımız unvanlı-unvansız âlimlerimiz bu üç kategoriden birine girmektedir. Bana sorarsanız bu dinin günümüze kadar gelmesinde geleneğin büyük payı vardır. Her âlim, devrinin gelişmişliği doğrultusunda, kendini kuşatan sosyal, ekonomik ve ilmi dokunun etkisiyle Kur’an’ı anlayıp asrın idrakine sunmuştur. Bu anlamada birtakım hatalar da yapılmış olabilir.

Bu hataları da daha sonraki âlimler tespit eder ve hakaret etmeden ilmî metotlarla çürütür ve doğrusunu ortaya kor. Buna diyecek bir şeyimiz olamaz. Ama “Allah’ın ilminin sınırsızlığı ve ihata edilemezliği” konusunda, geçmiş ulemanın tamamının ittifak ettiği bir konuda kalkar da “Allah kimin cennetlik, kimin cehennemlik olacağını bilmez. Kimin kiminle evleneceğini önceden bilmez” diyecek olursanız, kusura bakmayın ama size “kendini akıllı, âlemi geri zekâlı mı zannediyorsun?” derler. Bütün âlimlerimiz Âl-i İmran 140-141; Tevbe:16 ve benzeri ayetlerde geçen “alime” fiili, “min” harfi ceri ile “açığa çıkarmak olur” diyerek, anlamını da o şekilde vermişlerdir. “Hayır, efendim geçmişteki bütün âlimler hata etmişlerdir. Ayetleri hep yanlış anlamlandırmışlardır.

‘bilmek’ anlamını, ‘açığa çıkarmak’ olarak çarpıtmışlardır, benim dediğim doğrudur” iddiası, hem ortak akla meydan okuma, hem de kendini zekiler zekisi, başkalarını da aptallar aptalı ilan etme açıkgözlülüğüdür. Süpürmeci mantıktır. Bunlar marjinal olarak taraftar bulurlar. Ama hep marjinal yani uçta kalırlar. Bu tür gafları, söyledikleri birçok doğruları da gölgede bırakır.

Bu süpürmeci mantık, şirkle mücadele ettiklerini söyler, arkasından da burnunun ucunu görmekten aciz olan böyle âlimler! İnsanları bir olan Allah’a çağırırlar. Peygamberimizin devrinden beri bütün müminler, ilmine sınır biçilmeyen (Bakara:255), dünü, bugünü, yarını ve yarında neler olacağını, bir yaprağın bile dalından ne zaman düşeceği (Enam:59) ayrıntısına varıncaya kadar her şeyi bilen bir Allah’a inanmışlardır.

Çünkü Kur’an, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıf böyle mükemmel bir Allah’a inanmaya çağırıyordu. Şirkten kurtarayım derken, cehalet isnat ederek “Allah’ı acizlerden kılma” şaşkınlığına düşürme bizi yarabbi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
Abdullah Büyük Arşivi