Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

BDP dağda değil, ovada olduğunu unutmamalı!

BDP dağda değil, ovada olduğunu unutmamalı!

 

Ortada bir “tahterevalli” varsa, onun “iki tarafı” vardır...
Eğer “oynamak” istiyorsan, “tek başına” oynayamazsın... Tek başına oynamaya kalkarsan da, tahterevallinin bir tarafına oturursun ama orada, sittin sene “yalnız başına” kalırsın...
 
Oyundan “tatmin” olmak ve “netice” almak istiyorsan, şunu unutmayacaksın:
“Sen, bu oyunda tek taraf değil, taraflardan birisisin!”
 
APO’DAN DA APO’CU!
 
“İmralı zabıtlarının sızdırılması” ile ortaya çıktı ki; Gültan Kışanak gibi bazı BDP’liler, kendilerini hâlâ “dağda” sanıyorlar.
 
Onları, dürtüp, uyandırmak lâzım;
“Heyy uyanın!.. Siz dağda militanlık değil, ovada siyaset yapıyorsunuz!”
Ama Gültan Kışanak, kendisini hâlâ “dağda kucaklaştığı PKK’lılar”la birlikte sanıyor olmalı ki; onlara hitap ediyor gibi konuşuyor... Hem de, “Apo’dan daha Apo’cu” bir ağızla!..
 
Meselâ, diyor ki;
 
“Bugün barışa doğru bir adım atılacaksa, cezaevlerinin de kapısı açılmalıdır... Kürdistan’da özgür ve eşit olmak istiyoruz. Özerk bir yönetim istiyoruz. Bunlar Türkiye’yi barışa götürecek taleplerdir... Bu süreci adım adım yürütürken, özgürlükler büyüyecek ve özgür bir ülkede yaşayacağız. Biz yaparsak doğru yaparız. Biz kazanırsak büyük kazanırız. Kürt halk önderi bu meydanda sizlerle, halkımızla buluşacak bir gün. Sayın Öcalan özgür olacak. Sayın Öcalan halkıyla buluşacak. Hep beraber kazanıp özgürleşeceğiz.”
 
Gültan Kışanak nerede yapıyor bu konuşmayı?.. Diyarbakır’da, İstasyon Meydanı’nda yapıyor... 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne “daha 5 gün var” iken, meydanda toplanan “3 bin kişi”ye yapıyor!..
“Konuşma” mı yapıyor, “hava” mı basıyor, belli değil... Ama, o sözlerin Diyarbakır’da kalmayıp, bütün Türkiye’ye yayılacağının ve toplumu rahatsız edeceğinin farkında değil!..
Sözler öyle “tehlikeli” ki;
Apo bile bu kadarını söylemedi.
 
Gültan Kışanak, bir BDP’li olarak; ya “sürecin bir tarafı” olduklarının farkında değil, ya da “süreci sabote etmek” gibi bir misyon üstlenmiş!..
 
GAZ DEĞİL, BENZİN!
 
Şu hâle bakın;
 
Kalkmış, “Sayın Öcalan bu mücadelede kurucu irade olan, mücadeleyi bugüne getiren tartışmasız, ‘ama’sız, ‘fakat’sız ve bu sürece yön verecek en temel, en güçlü aktördür” diyor... Bu öyle bir “baskın dil” ki, “sürecin diğer tarafı”nı “yok” sayıyor!..
Sadece; “Ben, ben, ben!”
BDP’lilerin, bu “benmerkezcilik”ten bir an önce kurtulması ve “realite”ye göre hareket etmesi gerekiyor!..
Öyle anlaşılıyor ki;
 
“İmralı tutanaklarını sızdırma” işini yapanlar da, Altan Tan’lar değil, “Gültan Kışanak kafalı” BDP’lilerdir!...
Böyle konuşmakla; sözüm ona, Apo’yu yüceltecekler ve “süreci tek başına yürüten adam” gibi gösterecekler... Bu, o kadar “sığ bir kafa” ki; bir süreçte “iki taraf” olmaz ise, kendilerinin çalıp, kendilerinin oynayacağını bilmiyorlar.
Uzun lâfın kısası;
 
Gültan Kışanak gibiler, kendi tabanlarına “gaz” vermek isterlerken, söndürülmek istenen yangına “benzin” döktüklerinin farkında mıdırlar acaba?..
 
TÜRK VE BULDAN
 
Açık ve net söyleyeyim;
 
Eğer bütün BDP’liler Gültan Kışanak gibi “militan dilli” olsaydı, “devletin başlattığı” süreç, o dakika biterdi.
Bereket ki;
 
Ahmet Türk ve Pervin Buldan gibi “sağduyulu ve dengeli” BDP’liler var da, “çözüm umutları” devam ediyor.
Ahmet Türk diyor ki;
 
“21 Mart’daki Nevruz öncesi silahların susacağını umuyorum.”
Ve ekliyor:
 
“PKK’nın, Abdullah Öcalan’ı aşacak veya kendisini zora düşürecek bir tutum içerisinde olacağını zannetmiyorum. Elbette ki onların da talepleri olacak. Eleştirileri olacak. Bunlar doğru. Ama sonuç olarak bize ‘Başkanımızın aldığı kararın arkasındayız’ dediler. Sürecin işletilmesi konusuna bütün Kürt halkı da destek veriyor. Kürtlerin bu süreçte büyük umutları var.”
 
Pervin Buldan da diyor ki;
 
“Adını ne koyarsanız koyun... İster barış süreci, ister İmralı, ister çözüm süreci diyelim; bir sürecin içine girmiş bulunmaktayız... Buradan hem Türk halkına hem de Kürt halkına çağrıda bulunmak istiyorum. Önce Türklere şu çağrıyı yapıyorum: Bu sürece Türkiye’de yaşayan herkes katkı sunmak zorundadır. Türkler, asla ve asla ‘bu ülke bölünecek mi?’ ya da ‘bu ülke bölünüyor mu?’ gibi şüphelere düşmesin. Hiç kimsenin bu ülkeyi bölmek gibi bir niyeti olmadığını buradan bir kez daha açıkça ifade etmek istiyoruz.
Kürtlere de bir çağrımız var. ‘Acaba yine kandırılıyor muyuz? Yine seçim hesapları mı yapılıyor?’ diyerek Kürtler endişeye kapılmasın... Kürtler şunu çok iyi bilsin ki arkalarında Sayın Öcalan var. İmralı’da onurlu bir barışın temelleri atılıyor. Hepinize hayırlı uğurlu olsun.”
 
Görüyorsunuz ya;
Gerek Ahmet Türk’ün, gerek Pervin Buldan’ın kullandığı dil, “nefret ve öfke dili” değil, “barış dili”dir, “siyaset dili”dir!..
 
ELİNE, BELİNE, DİLİNE!
 
Kullandıkları ifadelerin içinde hiç mi “yadırganacak” cümle yok?. Elbette var... Ama, “egemen dil barış” olunca, diğer tarafını “tabana mesaj” olarak görüyor insan!..
Ona da anlayış gösteriyor.
 
Öyle ya;
 
“Çözüm” istiyoruz...  “Kan dursun, analar ağlamasın” istiyoruz...
 
Apo’yu “bit”im kadar sevmem, elimden gelse bir kaşık suda boğarım ama, “memleket ve millet” söz konusu olunca, bağrıma taş basıp, “küstahlık ve şımarıklık”larına tahammül ediyorum... Tıpkı, Gültan Kışanak gibilere tahammül ettiğim gibi!..
Yani kimse, kendisini “bulunmaz Hint kumaşı” zannedip de, “süreci biz yürütüyoruz” havasına kapılmasın!.. Herkes; “eline, beline ve diline” hakim olsun!..
Unutulmasın ki;
 
Diğer tarafta da “devlet” var.
Ve, devlet adına “Başbakan Tayyip Erdoğan” var... Açık ve net söylüyorum; arkasında “halk desteği” olmasaydı, Erdoğan bu süreci yürütemezdi.
O halkın bir ferdi olarak, ben de süreç lehinde yazılar yazıyorsam; bu demektir ki, ben de katkı veriyorum!..
Şunu demeye çalışıyorum;
BDP’liler, “süreci sabote edecek” açıklamalardan vazgeçmeli ve bir tarafa “gaz” vereyim derken, diğer tarafı “galeyan”a getirdiğinin farkına varmalıdır.
Unutmasınlar ki;
“Çözüm” gelecekse, bu “iki tarafın gayretleriyle” olacaktır.
“Tabana mesaj” vermeyi anlarım da, başımıza “tavan”ı göçürtmesinler!..

HANGİ APO?
 
Bu arada, Apo’ya da bir çift sözüm var.. Apo da; “terör örgütünün başı” olarak, elbette “kurumsal görüş”lere sahip olacaktır ama “kurumsal görüş”leriyle “şahsî görüş”lerini aynı paralele çekmek durumundadır!..
Artistliğin alemi yok!..
 
“Bir öyle, bir böyle” konuşup da, “dansöz” gibi kıvırmasın!.. O “iri cüsse” ile “dansözlük” yapmaya kalkan adama, sadece gülerler.
Kalkmış, diyor ki;
 
“Bizim hedefimiz özgür olmak... Hapisten çıkacak olan bir tek ben değilim.. Bütün KCK’lılar çıkacak!”
 
Bunlar, “zabıtlara yansıyan” sözler.
Gördüğünüz gibi;
 
Buradaki Apo, “mikrofon” ve “kamera” gördüğünde, kendini “devlet” zannedip, asan-kesen, aleme nizamat veren adamlar gibi konuşuyor.
Oysa, “tutanaklar sızmadan önceki Apo”, PKK’lılara çağrıda bulunup, diyordu ki;
“Sınırın dışına çıkın!.. Elinizdeki rehineleri serbest  bırakın, daha sonra da eylemsizliğe geçin!”
 
Peki, “gerçek Apo” hangisi?..
“Sızdırılan Apo mu,
Sızmayan Apo mu?”
Apo, bu tutanakların sızacağını tahmin etmiş olmalı k i; “kendi mahallesine” hitap ederken, “bambaşka bir portre” çizip; “yıkılmadım, ayaktayım”  mesajı veriyor!..
Anlayacağınız;
 
Bir “kamera” gördüğünde, “kendini göstermek” için onun-bunun ensesinden “kafa göstermek” isteyen “hastalıklı tipler” vardır ya, Apo da, bu sözleriyle, belli ki “kafa göstermeye” çalışıyor!..
Kim bilir, belki de;
 
“Süreçte kaybolmamak” içindir!..
 
BEN DEĞİL, BİZ!
 
Bu ruh hâlini de anlayışla karşılayabiliriz... Tabiî, tek bir şartla: Kamuoyunda, “genel af geliyor” gibi bir imaja yol açmayın!.. Aksi halde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı müşkül durumda bırakır, önceki gün Bandırma’da olduğu gibi, açıklama yapmaya zorlarsınız...
“Çözüm sürecinde, kim diyorsa ki, ‘Efendim burada genel af var’, AK Parti iktidarında böyle bir af söz konusu değildir. Bu aldatmacalara inanmayın, bunların hepsi yalandır, iftiradır.”
 
Hasılı kelâm;
Hiç kimse, “sürecin bir tarafı” olduğunu unutup da, kendisini “tahterevallinin sahibi” zannetmesin!
Bilsin ki;
 
Tahterevallinin bir tarafında “Apo, PKK ve BDP” varsa, diğer tarafında da “devletin ağırlığı” vardır.
Dolayısıyla, Apo ve BDP’liler; artık “Ben” demekten vazgeçmeli, “Biz” demeyi öğrenmelidir... Madem bu ülkede “hep birlikte” yaşayacağız, madem “çözüm” arıyoruz, ve madem “çözümün iki tarafı” vardır, o halde bunun “ben”le değil, “biz”le olacağını herkes bilmelidir!..
En önemlisi de;
 
BDP’liler hem bedenen, hem de ruhen, artık “dağ psikolojisi”nden çıkmalı ve “dağdan inmeli”dir...
 
Eğer, “çözümde samimi” iseler!..
 
Bu da “paşa yüceltme” taktiği!
 
BDP’liler “Apo’yu yüceltme” gayretine düşerler de, “ulusalcı gazeteler” hiç onlardan geri kalır mı?.. “Bizim paşamız, sizin liderinizi döver” modunda bir “manşet” hazırlamışlar...
 
Hem de, “tam sayfa!”
Demiş ki, Ulusalcıların Sözcü’sü: Bugün küstahça konuşan Apo, ilk “çekil” emrini Necati Özgen Paşa’dan almıştı!..
 
Paşa, Apo’ya demiş ki; “Dağdakileri en kısa zamanda göndereceksin!”
 
Apo “Nereye” diye sormuş, paşa da “Ben bilmem, nereye gönderirsen gönder!” demiş...
 
Apo “destek” isteyince, Özgen Paşa “Destek-mestek yok” demiş!..
 
Pöh, pöh, pöh!.. “Ulusalcıların Sözcü’sü” olan gazete farkına varmamış ama, anlaşılan o ki; “teröre çare” bulmak için, “Apo ile Paşa görüşmüş”... Yoksa, bu diyalog olmazdı!..
Gelelim, madalyonun öteki yüzüne... Necati Özgen Paşa, 14 yıl önce böyle emir buyurmuş da, ne yapmış!.. Netice alabilmiş mi?.. Bugün hâlâ “çözüm” peşinde koşuluyorsa, bu demektir ki; paşa hazretleri “netice” değil, “hava”sını almış!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi