M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Türkiye’nin On Hayatî Meselesi

Türkiye’nin On Hayatî Meselesi

Türkiye’nin çok önemli, en önemli, çok hayati, olmazsa olmaz on meselesi nedir? Bu konuda yıllardan beri bıkmadan usanmadan, inşaallah bıktırmadan usandırmadan yazıyorum. İzninizle tekrar edeceğim:

*Birinci mesele: Yazılı, edebi, zengin Türkçe meselesidir. Türkiye maalesef nadir istisnalar dışında bu Türkçeyi yitirmiştir. Ülke sathı Kars’tan Edirne’ye, Sinop’tan İskenderun’a kadar gökdelenlerle, dev alışveriş merkezleriyle, otoyollarla, havaalanlarıyla, barajlar ve limanlarla doldurulsa bile yazılı ve edebi Türkçe meselesi halledilmezse dejenere olmaya, batmaya, çökmeye mahkûmdur. Halkımızın 1928’den önce yazılmış ve basılmış Türkçe kitapları okuyamaması ayıp ve gerilik olarak bize yeter de artar. Türkçe konusunda neler yapılmalıdır?.. Milli olmayan, yabancılaştıran eğitim sistemi (veya sistemsizliği) değiştirilmeli ve onun yerine milli kimliğimize, milli kültürümüze uygun bir sistem getirilmelidir. 1920’lerin zengin ve güzel Türkçesine dönülmelidir.

*2. Aile meselesi… Türk toplumunun temeli birey değil ailedir. Bugünkü hukuk sistemi, bilhassa Medeni Hukuk mevzuatı Türk ailesini çökertmektedir. Türkiye’de aile çökerse, Türkiye’nin bütünü dejenere olur ve çöker. Aile konusunda eski, geleneksel kültüre dönülmelidir. Bu kültürün sakıncalı, İslam’a ve insan haklarına aykırı tarafları varsa onlar giderilmeli, ta’dil edilmelidir.

*3. Bugünkü Ceza Hukukumuz ve mevzuatımız toplum yapısını dinamitlemektedir. İşlenen suçlara gereken cezalar verilmemektedir, bu ise suç işlenmesini önlemek yerine, tam aksine dolaylı şekilde teşvik etmektedir. Kasıtlı olarak cana kıyanlara idam cezası verilmelidir.

*4. Sosyal barışın ve mutabakatın (=uzlaşma) mutlaka sağlanması lazımdır. Türkiye’de, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma yetmişten fazla etnik alt kimlik vardır. Türkler, Kürtler, Boşnaklar, Gürcüler, Çerkesler, Arnavutlar, Pomaklar… Türkiye’de Sünnilik ve Alevilik vardır… En az bir milyon kripto Yahudi ve yine bir milyon kripto Hıristiyan vardır. Tarihi arızalar ve baskılar dolayısıyla dindar Türkiyeliler, laik Türkiyeliler sınıfları oluşmuştur. Divide et imperia düsturuna uyan vesayetçi egemen azınlık Türkiye’nin Sünni Müslümanlarını binlerce irili ufaklı İslamcılık sektine ayırmış, Ümmet birliğini yıkmış, onun yerine İslamcılık Protestanlığı sistemini getirmiştir. Türkiye’nin gerçekten aydın (kaç kişi çıkar?), gerçekten bilge, gerçekten âqil kimselerinden oluşacak bir şu’ra sosyal barışı ve mutabakatı sağlayacak ve sağlamlaştıracak çareler, çözümler, tedbirler, projeler bulmalıdır.

*5. Kadın meselesi… Yetmiş beş milyonluk Türkiye’nin yarısı kadındır. Türkiye kadınlarını bozmak için şeytani faaliyetler yapılmaktadır. Türkiye erkeklerinin yüzde doksanı ıslah edilse, lakin kadınlar ıslah edilemese Türkiye’nin düzelmesi, düze çıkması mümkün olmaz. Yukarıda kurulmasını istediğim âqil Türkiyeliler şu’rası kadın meselesinde de çareler ve çözümler aramalıdır. TC başlıklı vesikalarla kadınlara yasal seks köleliği yapma izni vermek kadın haysiyetine indirilmiş en büyük darbedir.

*6. 1924’ten bu yana ülkemizde tarihi, kültürel, sosyal dehşet verici kopukluklar ve arızalar olmuştur. Bunların tamir edilmesi ve tarihi devamlılık çizgisine dönülmesi şarttır. Aksi takdirde ülkemiz gökdelenleriyle, dev AVM’leriyle, havaalanlarıyla, dillere destan rezidanslarıyla, bir tabak lüks yemeğin 296 liraya yendiği hiper lüks restoranlarıyla batmaya mahkûmdur.

*7. Din hürriyeti… Evrensel insan haklarının birinci maddesini oluşturan din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti Türkiye’de (son gelişmelere rağmen) kısıtlıdır. Ülke halkının çoğunluğunu oluşturan Sünni Müslümanların başında ruhani bir lider yoktur, ümmet paramparça olmuştur. Halkı aydınlatacak, uyaracak, bilgilendirecek İslam medreseleri hâlâ yasaktır, kapalıdır. Tasavvuf tarikat ve tekkeleri kapalıdır. İş hayatını tanzim edecek ve temiz tutacak loncalar, ahilik teşkilatı ve fütüvvet sistemi yerlere serilmiştir. Politika başta olmak üzere, dehşetli bir kokuşma görülmektedir. Bugünkü devlete bağlı, devletin emir kulu Diyanet’le, Kemalist resmi eğitimin kontrolündeki İmam-Hatip mektepleriyle, büyük çoğunluğu “namaz kıldırma memuru” durumuna düşürülmüş imamlarla din hürriyeti olmaz, sağlanmaz. Sünni kesimin âqil ve bilge kişileri bu konuları olumlu şekilde tartışmalı, çareler ve çözümler aramalıdır. Müslüman bir ülke olan Türkiye’de başörtüsü zulmü hâlâ devam ediyor, İslamcı iktidar bunu önleyemiyor… Olacak şey değil!

*8. Medya meselesi… Türkiye’nin bütün problemleri çözülse, bütün krizleri mutlu bir sonuca ulaştırılsa, medya meselesi halledilemezse yine güneş doğmaz, dirlik düzenlik olmaz, selamet sahiline yanaşılmaz. Medya, demokrat ülkelerde dördüncü kuvvettir, bizde ise birinci kuvvet. Türkiye halkı kötü televizyonların esiri ve bağımlısı olmuştur. Kötü medya uyuşturucudan daha büyük bir beladır. Kötü medya on milyonlarca halkı robot ve zombi haline getirmiştir. Müslüman çoğunluğun parası var, hayli imkân ve fırsat var, gerekli hürriyet var; lakin milli kültür ve kimliğe hizmet edecek temiz bir medya kurulamıyor. Müslümanlar birlik olsalar bu ülkede her gün iki milyon adet bayi satışı olan çok etkili günlük bir gazete, beş yüz bin bayi satışı olan haftalık bir dergi, milyonlarca seyircisi olan düzgün bir tv kanalı olabilir. Fakat bugünkü dağınıklık, bölünmüşlük, hizipçilik, cemaatçilik, tefrika, tezebzüb, kaos ve anarşi içinde böyle müesseseler kurulamıyor.

*9. İstanbul meselesi… Ankara Türkiye’nin kâğıt üstünde resmi başkentidir. Ülkemizin asıl başkenti İstanbul’dur. İdeal nüfusu beş milyonu asla geçmemesi gereken İstanbul, vahşi rantçılar tarafından yirmi beş milyona çıkartılmıştır. Ben bu satırları yazarken şehrin etrafındaki on binlerce irili ufaklı yapının inşaatı hararetli şekilde sürdürülmektedir. İstanbul bu nüfusu çekmez… Türkiye bu devleştirilmiş İstanbul’un yükünü çekmez. İstanbul konusu âqil ve bilge Türkiyelilerin mutlaka tartışması gereken hayati bir konudur. Rantçılar şehrin nüfusunu kırk milyona çıkartmak istiyorlar. Belki bir buçuk milyarlık Çin’de 30-40 milyonluk bir dev şehir olabilir ama yetmiş beş milyonluk Türkiye’de böyle bir şehir olamaz. Dev İstanbul bütün ülkenin dengesini bozmaktadır. Bu konunun olumlu şekilde tartışılmaması çok üzücüdür.

*10. Halk zehirleniyor… Halkın temel gıdası olan ekmeklerde on iki çeşit kimyevî madde, boya vesaire olduğu söyleniyor. Bu bir soykırımdır. Gıda maddelerinde, içeceklerde, meyve ve sebzelerde, sütlerde üç yüzden fazla kimyevî madde bulunmaktadır. Devlet ve belediyeler (medeni ve ileri ülkelerde olduğu gibi) sıkı, genel, sürekli, etkili denetim, kontrol ve tahlil yapmamaktadır. Halkın yarıdan fazlası hastadır. Yabancı sermayeli ilaç fabrikaları on milyonlarca hastaya ilaç yetiştirememektedir. Sağlık sektörü devleşmiştir. Hastaların müşteri haline geldiği, gerekmediği halde ameliyat yapıldığı bir sağlık sistemi sağlıklı değildir, canavarlaşmıştır.

Yukarıda on madde saydım. Çok gerçekçiyim, bunların hiçbirinde geri adım atmam. Ülkenin aydın, âqil, bilge kişilerinin bunları tartışması lazımdır. Büyük gazeteciler, büyük fikir adamları, büyük yazarlar, yüksek din ve tasavvuf erbabı bunları tartışmazlarsa vebal altında kalırlar.

Bazıları bendenize “Ne karamsar adamsın… Biraz da iyi şeyleri görsene, bak Ankara’dan Konya’ya hızlı trenle 1,5 saatte gidiliyor, filan dinî cemaat Burkina Faso’da (bir Afrika ülkesi) kolej açtı, Antalya civarında yedi yıldızlı oteller hizmet veriyor, zenginler lüks ve muhteşem umre seyahatlerinde Zamzam Tower’da kalıyor…” diyorlar. Bu itirazlar son derece temelsiz ve yersizdir. Yukarıda on madde saydım, bunların tartışılması lazımdır.

1912’de, Titanic gemisi o çağın ölçülerine göre dillere destan bir medeniyet harikasıydı; teknik bakımdan, lüks ve ihtişam bakımından akıllara hayret veren bir alametti. Hatta beyinsizin biri onun hakkında “Bu gemiyi Allah bile batıramaz” demişti. Ne oldu? İlk seferinde battı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi