Cemal Nar

Cemal Nar

Nasıl Bir Millet Olduk Böyle?

Nasıl Bir Millet Olduk Böyle?

Meşhur benzetmeyle bu ülke bir gemiyse, biz hepimiz içinde birlikte yaşıyoruz. Kabul etmek gerekir ki bu gemide herkes Müslüman da değil, kafir de değil. Çok iyi yetişmiş, çok eğitim ve kültürlü de değiliz. Her düşünceden insan var maşallah. Sağcılık solculuk eskidi şimdilerde. Daha tehlikeli kamplaşmalarımız var.

 
Mesela ırkçılık var. O da iki türlüdür. Birisi  “milliyetçilik” adıyla üstü örtülüdür, sıkışınca ya açılır, ya kaçılır, yani vaziyete göre değişir. Bunların içinde iman da olduğundan milli duygular ile ırkçılık arasında gider gelirler. Birisi de vardır ki, gemiyi azıya almıştır, “İslam’ın haram kılıp lanetlemesine” hiç aldırmaz. Açıktan ırkçılık yapar. Bunlar için İslam çok bir şey ifade etmez. Bu ırkçıları, ulusalcıların ortak özelliği batıcı ve laik oluşlarıdır. Hem yabancıların düşünce ve yaşam biçimini savunurlar, hem de ırkçı ve ulusalcıdırlar.
 
Bu bir çelişki değil midir?
 
Irkçı çelişkiden ne anlar? Zaten azıcık düşünse ırkçı, ulusalcı olmaz.
 
Her Müslüman tabii olarak ümmetçidir. Ümmet-i Muhammet için kalbi çarpar. Irkçılık da neyin nesidir bir Müslüman için? Tefrika, bölücülük ve lanete uğramak. Bir insan ya Müslüman olur, ya da ırkçı. Hem Müslüman, hem de ırkçı, ulusalcı, milliyetçi olamaz. Oluyorsa orada bir sorun var demektir. Bu da ya akıl, ya da din noksanlığıdır.
 
Bize bazı Türkçülerden ve Kürtçülerden mailler geliyor, “senden daha Müslümanız” diye. Keşke öyle olsalar. İstemeyenin karnı ağrısın. Peki çok iyi müslümansınız da  niye birbirinizin  kanını döküyorsunuz? Ben hiç görmedim, ama duydum, lafla peynir gemisi yürümüyormuş.
 
Bunun gibi bir gariplik de sosyalistlerimizde vardır. Onlar da maşallah hem ulusalcı, milliyetçi, ırkçı, hem de sosyalist enternasyonalisttirler. İyi de bunun ikisi nasıl yan yana geliyor? Ateşle barut nasıl yan yana geliyor patlamadan? Demek hikaye. Ne ulusalcılığına güven, ne enternasyonelliğine. Bunlar ciddi işlerdir. Bu sistemden ciddi fikir çıkmaz ki adamı çıksın.
 
İşte biz böyleyiz. Seksen yıllık cumhuriyet diktatörlüğünden karman çorman bir millet olarak çıktık. Çorba gibi karma karışığız. Aslında ne kendimizi tanıyoruz, ne dünyayı. Dost kim, düşman kim? Güven bunalımındayız. Ürkek ve korkağız. Nabza göte şerbet vermeğe alıştık zulüm yıllarında. Doğru dürüst tutunacak dalımız, dayanacak, yaslanacak istinat duvarımız yok. İslam Medeniyetinden çıkıp Batı Medeniyetine gireli, hele de başımızı dinsizlik olarak uygulanan laiklik kayasına vuralı beri, kendimizi kaybetmişiz. Ne eskiyi bırakabildik, ne yeniyi benimseyebildik. Ne Müslümanlığı tam attık, ne gavurluğu tam aldık. İki doğru arasında kalmış ve şapşallaşmışız. Ruhi hastalıklardan ağır deprasyon geçiren ve gözetim altında tedavi olan hastalar gibiyiz; müzebzep, kararsız, dermansız, umutsuz, bitkin, yorgun…
 
Evet, böyle bir millet olduk ve hepimiz adına “Türkiye” denilen bir geminin içindeyiz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Karma karışık bir millet olmuşuz. Bizi bu hallere getirenler, yerlerinde yatamasınlar…
 
Üstelik yiyecek ve içecek sıkıntısı da var gemide. Ekmek az, su az. Birisi bir delik açsa gemide, su almak için denizden, “bana ne, kendi yerinden açıyor” diyebilir miyiz? Diyemeyiz, zira gemi batarsa, hepimiz birden batarız.
 
Birbirimizden sorumluyuz. Birbirimizin vekili, kefili ve velisiyiz. Bunun gereklerini öğrenmeliyiz. Beraber yaşamanın sorumluluğunu kabullenerek keyfilikten kurtulmalıyız. Aramızdaki beyinsizlere sahip çıkmalı ve zararsız hale getirmeliyiz.
 
Bu nasıl olur?
 
Hiçbir şey bilmiyorsak, babalarımıza, dedelerimize bakalım, onlar nasıl yapmışlar. Tarihi bir millet olmanın faydası budur işte.
 
Tarih bunun içindir.
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi