Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Geçen haftanın gündeminde “kadınlar” ağırlıktaydı

Geçen haftanın gündeminde “kadınlar” ağırlıktaydı

Çeşitli “tahrik”ler, “provokasyon”lar, “sabotaj”lar, “entrika”lar, “oyun”lar ve “tuzak”larla dolu günler geçiriyor olsak da; Türkiye’de “çok güzel şeyler” de olmuyor değil.

Mesela, Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun, “Kamuda Kılık-Kıyafet Serbestliği” için toplanan “12 milyon 300 bin imza”yı, geçtiğimiz Cuma günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e teslim etmesi, Türkiye’de “başörtüsü”ne karşı büyük bir duyarlılığın varlığını göstermesi açısından son derece önemlidir, son derece güzel bir gelişmedir... İmzaların teslimi esnasında, Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun, Türkiye’nin; “nereden, nereye geldiğini” gösteren; “devletin milleti”nden, “milletin devleti”ne geçtiğini ifade eden sözleri de çarpıcı bir tespittir...

Gündoğdu’nun dediği gibi;

“Devletin milleti”nden, “milletin devleti”ne evrilen Türkiye, artık “kılık-kıyafet yasağı” gibi “ayıp”tan kurtulmalıdır.

Sayın Faruk Çelik’in; bu ayıbın ortadan kalkması için “Gereken adımları atacağız” demesi de, hayırlı bir gelişmedir.

Gerçekten de;

Türkiye, bu “ayıp”tan bir an önce kurtulmalıdır...

“Başı açık” kadınlar hayatın her alanında yer alabiliyor ve daha çok “kadın istihdamı”ndan söz ediliyorken, “başörtülü” kadınlara, hiç kimsenin “Köle İsaura” muamelesi yapmaya hakkı ve haddi yoktur.

“Başı açık” kadınlar, nasıl ki her alanda çalışabilmektedir, “başı örtülü” kadınlar da arzu ettikleri alanlarda çalışabilmelidir.

Danıştay tarafından verilen; “Başörtülü olarak da avukatlık yapılabilir” şeklindeki karar, sadece “avukatlık”la sınırlı kalmamalı, başka alanlarda da geçerli olabilmelidir.

Bu cümleden olarak;

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nun “tam 412 hafta”dır sürdürdüğü “Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri de; “en uzun soluklu eylem” olması ve “örtü duyarlılığı”nın devam ettiğini göstermesi açısından, “takdir ve tebrik” edilmesi gereken bir eylemdir.

8 MART’IN ÜÇ MAYMUNLARI

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü” münasebetiyle açılan afişlerde; “8 Mart... Üç maymunların başörtüsü zulmünü görmeme günü... 8 Mart, üç maymunların günüdür, protesto ediyoruz” şeklinde ifadeler vardı ki; “bazı kadınların ve kadın kuruluşlarının ikiyüzlülüğünü afişe eden” bu afişler, son derece önemlidir.

Hele şu afiş;

“8 Mart’ın üç maymunları; başörtüsü zulmünü ne zaman göreceksiniz?”

Dileriz ki;

Bu “afiş”lerle dile getirilen “çifte standartçı” ve “ikiyüzlü” tavırlara bir an önce son verilir.

SEYRETTİRECEKSEN GEL!

Gelin, görün ki;

Bazı çevreler, hâlâ “yasakçılıkta inat” etmeyi sürdürüyor... Bunlardan biri de Kanal-D yönetiminin; programa davet ettiği öğrencilerden 7’sini, sırf  “başörtülü” oldukları için, “seyirci” olarak bile içeri almamasıdır.

Malûm, Kanal-D’nin bu ayrımcılığı, değişik kesimlerden yoğun tepki gördü. Bunlardan biri de, yazar Emine Şenlikoğlu idi ve diyordu ki; “Başörtülüleri programa çıkarmak ama seyirci olarak almamak, örtüden nemalanmaktır.”

Çok doğru bir tespit!..

Karikatüristimiz Yalçın Turgut’un da, bugünkü “Çizgilerle Haftanın Yorumu”nda ifade ettiği gibi; Kanal-D ve aynı zihniyetteki kişi ve kuruluşlar, aslında “başörtülü”lere diyorlar ki;

“Seyrettirecekseniz, gelin!

Seyredecekseniz, gelmeyin!”

Biraz açalım mı?..

Malûm televizyonlar, istiyorlar ki;

“Programlara katılacak başörtülüler, reyting getirecek hareketler yapsınlar... Meselâ, sahneye çıkıp dansetsinler ya da bulundukları yerde gerdan kırıp, göbek atsınlar!.. Yarışma programına katılıyorlarsa sululuk yapsınlar, hanımefendi olmaktan çıksınlar!..

Uzun lâfın kısası;

Seyrettirsinler!

Kendilerini seyrettirsinler ki;

Reyting getirsinler!”

Gölcük’ten gelen dershane öğrencilerinden 7’si, sırf “başörtülü” oldukları ve de programa “yarışmacı” olarak değil, “seyirci” olarak geldikleri için, kapıdan içeri alınmamış...

Bu da, bizim iddiamızı güçlendiriyor... Çünkü, o programa daha önce “başörtülü” hanımlar da katılmış ama “örtünün asaletine aykırı” tavırlar sergilemişler, yani kendilerini “seyrettirmişler” ve dolayısıyla “reyting malzemesi” olmuşlardır.

Kanal-D’nin geri çevirdiği başörtülü öğrenciler ise; “seyrettirmek” için değil, programı “seyretmek” için gelen öğrencilerdir!..

O halde kov gitsin!..

Kanal-D’nin yaptığı budur!.. Çünkü onlar, “Müslümanın günahını sever”ler!..

SÜT BANKASI DUYARLILIĞI!

Geçen hafta, “kadın”larla ilgili haberler ön plândaydı... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Vasiyetimdir, en az 3 çocuk” çağrısı yaptığı kadınlar, aynı zamanda “terör sorununun çözümü”nde de en büyük aktör olarak görülüyor...

Başbakan, Siirt’te öyle dedi ya;

“Biz şuna inanıyoruz: Kadınlar gelişirse Türkiye gelişir, anneler değişirse çocuklar değişir, Türkiye değişir. Siz isterseniz şu çözüm sürecinde terörü bitirirsiniz, size inanıyorum. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü aynı zamanda bunun da miladı olsun, hep beraber bu adımı atmamız lazım.”

Kadınları gündeme getiren bir başka olay da, “Süt Bankası” projesiydi.

Malûmlarınız olduğu üzre; Akit olarak, “anne sütü” meselesinde geçen yıldan bu yana hassasiyetle duruyoruz...

Konu ilk gündeme geldiğinde, bu projenin “nesebi bozma projesi” olabileceğini yazıp, tehlikeye dikkat çekmiştik.

24 Mayıs 2012’de manşetten verdiğimiz “Nesebi bozma projesi” başlıklı haberden sonra, geçen hafta da proje üzerinde “en fazla haber yapan gazete” olduk...

İşte başlıklarımız:

4 Mart Pazartesi;

“Korsan anne sütü tehlikesi”

6 Mart Çarşamba;

“Süt Bankası büyük vebal”

7 Mart Perşembe;

“Yanlıştan dönün”

8 Mart Cuma;

“Süt Bankası haramdır”

9 Mart Cumartesi;

“Süt Bankası askıda”

Akit’in ısrarlı yayınları üzerine, konunun üzerine “hassasiyetle” eğilen Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu, en sonunda İzmir’de dedi ki;

“Tedbir, hukuk, kayıt sistematiği üzerinde çalışılması gerektiği için, projenin uygulanmasında bir süre gecikme olacak.”

Olayın takipçisi olmaya devam edeceğiz... Konu; içinde “haram” barındırması açısından son derece önemli.

Bizce, projeyi “askıya almak” veya “ertelemek” yerine, “bu işten tamamen vazgeçilmeli”dir... Zira, şişelere doldurulacak anne sütleri; ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, mutlaka ama mutlaka birbirleriyle karışabilir.

Hele de, işin başında;

“Sütü bozuk biri varsa!”

Bu ülkede; “sütü ve kanı bozuk” o kadar çok insan var ki, insanlara; “haram” olan “domuz eti”ni yedirdikleri gibi, pekalâ “haram süt”ü de içirebilirler!..

Bunun tek çözüm yolu;

“Sütü olan” annelerle, “sütü gelmeyen” anneleri birbirleriyle buluşturmaktır... Yani bebekler, “şişeden” değil, “memeden” beslenmelidir ki, “karışıklık” olmasın!..

Sayın Mehmet Müezzinoğlu’na; en azından “projeyi askıya aldığı” için teşekkür ediyoruz... “Projeden vazgeçildiğini” açıklarsa, çok daha fazla seviniriz...

.................

Hasbihalimizin başında, “Türkiye’de iyi şeyler olduğu”ndan söz ettik... “İmralı notları”nın sızdırılması olayına girip de canınızı sıkmayalım... Ama bilin ki; “BDP’lilerin sabotaj girişimi”ne rağmen, “çözüm süreci”nde bir tıkanma olmayacaktır... Doğu ve Güneydoğu’da “çözüm seferberliği” başlatılmış olmasını da memnuniyetle karşılıyoruz.

Bu da iyi haber...

Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi