İshak Özen

İshak Özen

Sultan’ül Vaizin

Sultan’ül Vaizin

“Gerçek er o ki, yatıp uyuduğu halde, sabahleyin, yürüyüp koşanların vardığı yerde bulsun kendini.”
Hz. Mevlana

Şubat, 1997 yılında başlayan ve arkasında milyonlarca yaralı Müslüman yürek ve sayısız mağdur bırakarak iki binli yıllara uzanan sürecin ortaya çıktığı ay olmasının yanı sıra, sürecin en büyük iki mağdurunun aramızdan ayrılarak Rahmet-i Rahman’a kavuşması yönüyle de garip tecellilerin yaşandığı bir aydır.

Şubat, hiç kimsenin olmadığı bir zamanda sağına ve soluna bakmadan “Ben varım!” diye ortaya çıkan ve yaklaşık yarım asır bu uğurda canını dişine takarak mücadele eden Erbakan hocanın meclis kürsüsünden; yine aynı kutsal davaya baş koymuş ve ömrünün yarım asrını Ümmet-i Muhammed’in irşat edilmesine adamış Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi'nin de vaaz kürsülerinden indirildiği aydır.

5 Mart2011’e uzanan süreçte Şubat, yaklaşık aynı yıl doğan, yarım asır aynı mücadeleyi veren ve aynı suçlamalarla 11 ay aynı cezaevini paylaşan iki kadim dostunbirbiri ardınca ve adeta el ele en yüce dosta koştuğuay olmuştur.

Tahir Büyükkörükçü, Allah’ın adının anılmasının bile yasaklandığı ve “Allahaısmarladık” sözü ile Müslüman kitlelerin kandırılmak istendiği yıllarda Mevlana diyarı Konya’da zor şartlar altında yetişmiş ve bir neslin filizlenerek yeşermesine öncülük etmiş “selef bakiyesi” bir İslam âlimidir.

1945 yılında askerlik dönüşü Konya’da başladığı vaazlarını 1965’te Konya Müftüsü olarak atanmasının ardından geniş katılımlı salon toplantıları olarak yurt çapında yaygınlaştıran Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, darbeye rağmen vaazlarını aksatmadan sürdürmüş ve söyleyeceklerini de korkusuzca söylemeye devam etmiştir. Bu sebeplehalk arasında “İsmet İnönü’nün korkulu rüyası” olarak adlandırılmaya başlananhocaefendinin vaaz ve konferansları öylesine etkili olur ki, Ankara’da devlet katlarında yankı bulur. Özellikle 1968 yılında İzmir Alsancak Spor Salonu’nda yaptığı konuşma sonrası İnönü, meclis kürsüsünde Büyükkörükçü Hocaefendi'nin konuşmalarını gündeme getirecek ve şöyle diyecektir: “Hükümeti destekleyen 3 sacayak var. Birisi Said Nursi, birisi Konya Müftüsü, birisi de Yaşar Tunagür... Bunlar, irticanın sacayaklarıdır!"

Vaazlarına sadece 12 Eylül’de ara veren Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, cezaevi sonrası tekrar başladığı sohbetlerini, 28 Şubat’ın tüm acımasızlığıyla sürdüğü 1999 yılına kadar devam ettirir.

Günümüzde babasından aldığı mirası sürdüren oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü, 28 Şubat’ta kürsüden ayrılmak zorunda kalmasının, babasını oldukça üzdüğünü ve yıprattığını aktarıyor. Abdurrahman Büyükkörükçü Hocaefendi'nin bu duruma yaklaşımı, bu zulme ortak olanlar açısından oldukça ürkütücü: “Tahir hocayı kürsüden indirmiş olmaları, 28Şubatçılara seyyiat olarak kâfidir.”

Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi'nin en büyük aşkı Allah ve Resulü idi. Bu yüzden sağlığı elverdikçe her yıl kutsal topraklara gitmiş, seher vakti kapılar açılır açılmaz Ravza’ya koşmuş, yatsı namazı sonrası temizlikçiler çıkarana kadar sevgililer sevgilisiyle baş başa kalmıştır.

Oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü, büyük İslam âlimi Ali Ulvi Kurucu’nun anlattığı bir rüyayı şöyle naklediyor:

“Babacığım merhum, o mübarek topraklara her gittiğinde ‘Kâinatın efendisine, büyükler büyüğüne, peygamberler peygamberine istida (dilekçe) verdim. Eğer o kapıdan, o eşikten, Tahir hoca ölçün tuttu, bu kapının kulluğuna köleliğine kabul olundun deyiverirlerse, siz bendeki neşeyi görün!’ derdi.

Bir Ramazan bayramında babamla birlikte Medine’de, Ali Ulvi Kurucu üstadımızı ziyarete gittik. Kapıdan girdik, üstadımız babamı ayakta karşıladı, kucaklaştılar. Babam kendisine ‘Ağabey, ahdi tazeliyoruz. Sen dünyada da ahirette de bizim ağabeyimizsin, bize şefaat edeceksin inşallah.’ deyince üstadımız bana döndü ve ‘Bak!’ dedi,‘Abdurrahman efendi evladım, baban böyle söyledi ya ben de sana bir rüyamı anlatayım: ‘Geçenlerde rüyamda Ravza-i Mütahhara’da imişim. Yatsı namazı sonrasıbirlikte oturuyoruz. Herkes dağıldı, çok az insan kaldı. Temizlikçiler geldiler, dediler ki, ‘Kalkın temizlik yapacağız, süpüreceğiz buraları!’(Ravza biliyorsunuz önceki yıllarda kapatılır, temizlik yapılır, seher vaktinde tekrar açılırdı.) Üstadımız,‘Baktım’ diyor,ileride Tahir Hoca kardeşim oturuyor. ‘İyi ama Tahir hoca kardeşimiz orada oturuyor, onu kaldırmamışsınız’ dedim. Bana, ‘O, buranın ahalisindendir!’ dediler.”

Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi'nin Allah ve Resulünden sonraki en büyük aşkı, Allah ve Resulünü anlattığı kürsülerdi. İslam’a ve ümmeti Muhammed’e adadığı ömrünü kürsülerde geçiren hocaefendi, vaazlarının sevenleri tarafından kayda alınarak çoğaltıldığını ve elden ele en ücra köşelere kadar ulaştığını görerek mutlu oluyor ve “Ölmeyeceğiminşallah!” diyordu.

Kendisinden dinleyelim:
“Gerçek er o ki, yatıp uyuduğu halde sabahleyin yürüyüp koşanların vardığı yerde bulsun kendini diyor, aşk eri Mevlana. Ne demek o: Uykuda dahi bir nefes Allah’tan gaflet etmeyip sefere devam eden insan. İşte benim bütün derdim bu.

Mekke-i Mükerreme’de bir zaman sabah namazında Haremi Şerif’ten çıktım, kaldığımız yer de şöyle biraz mesafeli. Otele doğru gelirken arkasından gördüğüm bir delikanlıyı, tanıdığım bir kimseye benzettim. Arkasından ‘maşallah’ diyorum ancak daha yüzünü görmedim. ‘Maşallah, maşallah genç adamın erkenden kalkıp Haram-ı İlahi’ye gelişi tebrik gerektirir, maşallah.’ cümlesini belki de on defa söyledim. Delikanlı döndü ki meğer o tanıdığım kişi değilmiş, benzetmişim. Yavrucağızım kusura bakma, seni bir delikanlı tanıdığıma benzettim ama sen de zaten benim manevi evladımsın, dedim. ‘Hocam,sizi tanıyabilir miyim?’ dedi. Ben, ‘Konya eski müftüsü Tahir hocayım.’ deyince hocam, dedi, bende belki 20 tane vaaz kasetiniz var. Senelerdir,‘Şu hocamın sesini duydum bir de kendisini görsem!’ diye dua ederdim. Allah-ı zü’lCelal’in şu lütfettiği vesileye bakın, dedi. Kâbe’nin karşısında, Resulüllah’ın huzurunda bile kasetlerimizi dinleyen kardeşlerimizle karşılaşıyoruz. Tâ Amerika’da dostlar videodan vaaz kasetlerini seyrediyorlar, Hollanda’da delikanlılar toplantılarında Konya’daki derslerimizi dinliyorlar.

Bir pehlivan seneler evvel “Hocam, derslerinizi kayda aldım. Moskova’da güreşimiz var, dersinizi Moskova’da dinleteceğim inşallah!’dedi. Tüm bunları şunun için söylüyorum: Ölmeyeceğim inşallah. Müslümanlar, aziz kardeşlerim, ölmeyeceğim inşallah. Milyonla ve milyonla kaset, sabahı haşre kadar dinlenecek ve bunların nuru sadaka-i cariye olarak pır pır kabrime gelmeye devam edecek, bu bakımdan gönlümde bir rahatlık ve huzur var inşallah.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İshak Özen Arşivi