Faruk Köse

Faruk Köse

“Bel’am”lar “İslam anlayışı”nı bozuyor-3

“Bel’am”lar “İslam anlayışı”nı bozuyor-3

İslam düşmanlarının tetikçisi bel’amlar, kendini müslüman sanan, ancak müslümanlıkla hiç ilgisi olmayan bir topluluk oluşturmak için, “İslam anlayışı”nı “İslam adına” tahrif ederler. İslam adına konuşup yazarlar, ama İslam’ın inanç, ibadet, ukûbat, muamelat gibi hükümlerini ve hatta ibadet ve itikad esaslarını “din adına dini bozmak” için yeniden tanımlarlar.

Kavramların içeriği değiştirilince, “İslam anlayışı” da kendiliğinden değişmiş olur. Çünkü dini tanımlayan kavramlar, sözcük olarak lügatta bulunsa da, mana olarak aslında dine ait olmaktan çıkmıştır.

Bel’amlar kavramların anlamlarını değiştirip itici bir hale getirirerek, kişiyi o kavramdan ve kavramın temsil ettiği sistemden soğuturlar. Bunun için kavramlara bazı “özel sıfatlar” ekleyip, o kavram ve temsil ettiği değer ürkütücü, korkutucu, itici, çirkin... bir hale sokulur. Asıl hedef kavramın temsil ettiği değerdir; ancak o değere doğrudan dokunamadıkları için, onu ifade eden kavram bozulur ve kişinin belleğinde “asl”ın çirkin algılanmasına çalışılır.

Kavramlar yeniden tanımlanmadan önce, asılları yıpratılıp gözden düşürülür. Mesela kavram “İslam” ise, İslam’ı tahrif edemeyeceklerini bildiklerinden, “İslam anlayışı”nı kirletirler. Bunu öyle ustalıkla yaparlar ki, İslam’ın tamamını değil, kendi sistemleri için tehlike addettikleri ukûbat, muamelat, siyaset; hatta itikad, ibadet vb. hükümlerini hedef alarak, sanki aslında İslam’a karşı değillermiş de “çağ dışı kalan hususlar”ı ayıklamak istiyorlarmış intibaı uyandırırlar. İslam, toplumun gözünden düşürülmeye çalışılır. Böylece kişi, yavaş yavaş İslam’ın “irtica” olan, “çağ dışı” kalan(!) kısımlarını reddeder hale gelir. Bir noktadan sonra, inandığı ve kabul ettiği “İslam anlayışı”nın, Allah’ın emrettiği “İslam” ile alâkası kalmaz. Öyle ki, “Allah” ve “Din” kavramları önemsiz, hatta anlamsız kavramlar haline dönüştürülür.

Ancak eğer istedikleri sonucu elde edemezlerse, bu sefer de önceden toptan reddedip, karaladıkları kavramlara başka anlamlar vererek -güya- sahip çıkarlar; ama kavramların içini boşaltıp anlamlarını değiştirerek... Mesela “müslüman” denince kişinin kafasında “gerici”, “yobaz”, “çağ dışı”, “İslam perdesi arkasında her türlü pisliğe bulaşan” bir tip şekillenir. Böyle bir müslüman olmaktansa, kendisine sunulan ve aslında “değiştirilmiş İslam’ın uysal ve şirin müslümanı” olmak, psikolojik taarruza maruz kalmış kişiye hoş gelir.
Kavramlar, kavramı ve temsil ettiği değeri kişinin kafasında ve gönlünde “önemsiz” ve “anlamsız” hale getirmek suretiyle de yeniden tanımlanır. “Din” mi; işte acılı günlerde, bazan da sıkıntılı hallerde kültür ve gelenek olarak kimi hususlarının âdeten eda edildiği bir anlayış... “Kur’an” mı; hastalara, deliye ve ölüye okunan bir kitap(!)... “Allah” mı; her şeyi yarattıktan sonra köşesine çekilen ve yarattıklarını kendi haline, başı boş bırakan kutsal ve dünya işlerine karışmadığı müddetçe hürmete layık yüce Zat(!)... “Peygamber” mi, Allah’tan aldığını insanlara aktarma vazifesinden öte bir işlevi olmayan, yeri geldiğinde hürmet edilen, ancak bundan öte bir bağlayıcılığı bulunmayan tarihi bir şahsiyet(!)...

İşte, insanların kafalarında teşekkül eden Din, Allah, Kur’an, Peygamber gibi temel kavramların mahiyeti böyle değiştirilir. Bir kavram böylesine önemsizleştirilip ve içi boşaltılınca, o kavramın temsil ettiği değer de kişi tarafından önemsiz ve değersiz olarak algılanır. Haliyle ameller ve ardından da inanç tamamen tahrif edilip bozulur.
Artık “İslam” için, yaşayabileceği tek mekân olarak “vicdan”lar kalır! Çünkü yeni tanımıyla İslam, sadece ruhani ve vicdani yanları olan, dünya işlerine ait hükümleri çağ dışı kalan bir inanış tarzıdır. “Akla, fenne, ilme ve mantığa” uyduğu kadar muteber. Sadece “Allah ile kul arasında” hükmü geçerli. Hiçbir toplumsal boyutu olmayan, “ferdi bir inanış tarzı”ndan ibaret. Böylece İslam, “vicdanlara ve mabedlere” hapsedilmiş, “maddi hayatın ve dünyanın işlerine karıştırılmamış” olur.

Bütün bunlar bir süreçle ve sistematik olarak yapıldı. Önce İslam’ın devlet hayatına ilişkin hükümleri hedef alındı ve bunlar “Yeni İslam”dan çıkarıldı. Sonra İslam’ın toplumsal ölçekteki hükümleri hedef alındı. Bu arada, inanç hükümleri adım adım dejenere edildi. Elde sadece bireysel ibadetler kalmıştı ki, Bel’amlar İslam’a ve müslümanlara son darbeyi de vurmak istediklerinden, “ibadetler”le ilgili kavramlara da el attılar.

Şimdi işi ilerlettiler “Allah’a inanmadan da müslüman olunabileceği”, ya da “müslüman olmadan da Cennet’e girilebileceği” gibi söylemler, “diyalog” adı altında enjekte edilen Hilal, Haç ve Siyon Yıldızı’nı cem eden figürler, hak ile batılı karıştıran yayınlar ve söylemlerle Bel’amlar almış başını gidiyor.

“Bozulan İslam anlayışı”nın “doğru ölçek” ile tashih edilmesi için, Kur’an ve Sünnet’e dönüp, bel’amları sapkınlıklarıyla baş başa bırakmak lazım. Hiç kimsenin hatırı, Allah’ın hatırından üstün tutulamaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
Faruk Köse Arşivi