Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

1999’dan 2013’e başörtüsü... “Mahkûmiyet”ten “Hürriyet”e!

1999’dan 2013’e başörtüsü... “Mahkûmiyet”ten “Hürriyet”e!

Türkiye tartışıyor...

Kimi “Akil adamlar”dan söz ediyor, Genelkurmay eski Başkanı Emekli Org. Hilmi Özkök gibi kimileri de; “Ben akil adam değilim, makul adamım... Türkiye’de akil insan diye pazarlanan pek çok insan akil sayılsa bile makul sayılır mı, bu biraz şüpheli” diyerek, “akil” değil, “makul” insan arıyor...
Türkiye tartışıyor...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Operasyonlar durmaz, durdurulamaz!.. PKK’lılar, silahları bırakıp öyle çekilecekler!.. Silahlı çekilmeye razı olmayız!.. Terörle mücadelede bir an olsun revahete kapılamayız!.. Biz şehit veriyoruz ama onlar da pisi pisine gidiyorlar!” sözlerini hatırlatıp; “Biz söylesek linç ederler” diyor, kimileri de bu sözleri “tavizsizliğin ispatı” olarak yorumluyor.
Türkiye tartışıyor...
Başbakan Tayyip Erdoğan; Osmanlı döneminde de “eyalet” ve “vilayet”lerin bulunduğunu, bunlara “Kürdistan” ve “Lazistan” denildiğini söylüyor... Buna karşılık MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural gibiler de kameraların karşısına çıkıp, Başbakan’ı eleştiriyor: “Kürdistan ve Lazistan derken, Türkiye’yi Cacıkistan’a mı çevireceksin?”
Türkiye tartışıyor...
Başbakan Tayyip Erdoğan, devam eden “Çözüm Süreci” için; “Tek damla kanın toprağa akmasından ise, tek bir çocuğumuzun ağlamasından ise, her şeyimizi feda etmeye, serimden dahi geçmeye hazırım” derken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Antalya’dan cevap veriyor: “Akdeniz kurur, PKK kurumaz!”
Evet, Türkiye tartışıyor.
Her şeyi konuşuyor,
Her şeyi tartışıyor!..
Hem zaten;
Bu tartışmalar olmasaydı, Türkiye bugünlere gelebilir miydi?..
Hiç farkında mısınız;
Nerelerden, nerelere geldik?!?..

DANIŞTAY’IN DÜNÜ-BUGÜNÜ

9 Şubat 2006’yı hatırlar mısınız?..
Aytaç Kılınç adlı öğretmen, o günlerde; hem de “okul çıkışı”nda “başörtüsü” taktığı için “şikâyet” konusu olmuş ve konuyu görüşen Danıştay şu kararı vermişti:
“Eğitim, okul dışında da bir biçimde sürmektedir... Dolayısıyla; okulda başı açık görev yapan bir öğretmenin okul dışında başını örtmesi, öğrencileri olumsuz yönde etkiler... Öğretmen, dışarıda da öğrencilere iyi örnek olmalıdır!”
2006’lardan, 2013’e...
Aradan geçmiş, 7 koca yıl...
Peki, ne değişti 7 yılda?..
Akit’in dünkü “Sürmanşet”inde yer alan haberi okudunuz mu?.. Okumayanlar için yeniden hatırlatayım... Haber, özetle şöyleydi:
“Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, avukatların ne şekilde görev yapacaklarına ilişkin Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği karara, Türkiye Barolar Birliği’nin yaptığı itirazı reddetti.
Avukat kimliğinin yenilenmesi talebiyle yaptığı başvuruyu, başörtülü olduğu gerekçesiyle reddeden ve kendisine kimliğini vermeyen Türkiye Barolar Birliği aleyhine Danıştay’da dava açan Avukat, Türkiye Barolar Birliği meslek kurallarının 20. maddesinin iptalini istemişti.
Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki ‘’Avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar’’ düzenlemesindeki ‘’başları açık’’ ibaresinin yürütmesini oy çokluğu ile durdurmuştu.
Davalı Türkiye Barolar Birliği, Danıştay 8. Dairesi’nin bu kararına itiraz etti. Başvuruyu görüşen, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye Barolar Birliği’nin’nin itirazını oy çokluğu ile reddederek, başörtülü avukatların mesleklerini yapmalarında hiçbir kısıtlama ile karşılaşmayacakları bir süreci başlatmış oldu.”
Evet, haber bu... “Ne değişti?” sorusunun cevabı da bu!..
Danıştay, aynı Danıştay... Ama dünkü üyelerde “yasakçılık” hakimdi, bugün ise “özgürlükçülük!”
Dün “sokakta bile” başörtüsüne vize vermeyen bir Danıştay’tan, bugün “Avukatlar, başörtülü olarak da duruşmalara girebilir” diyen bir Danıştay’a ulaşmış bulunuyoruz.
Bu, az şey midir?..
Bir gün gelecek; bütün devlet dairelerinde “başörtülü hanımlar” çalışabilecek...
Danıştay’ın, “avukat”lar hakkında verdiği karar, elbette “emsal” teşkil edecek ve “yasakçı duvarlar” tek tek yıkılacaktır!..
Bu merhaleye gelinmesinde; şüphesiz ki, Memur-Sen’in “10 Milyon İmza” kampanyasının da, büyük rolü olmuştur...
“Türk milleti adına”;
Hem Danıştay’a, hem de Memur-Sen’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

ECEVİT’İN EN KARA YÜZÜ!

Şimdi de, 9 Şubat 2006’dan, biraz daha gerilere, yani 2 Mayıs 1999’a gidelim...
Malûm, o gün Meclis’te “yemin töreni” vardı ve “milletin oyları” ile “FP’den milletvekili” seçilen Merve Kavakçı, yemin etmek üzere Genel Kurul salonuna gelmişti...
DSP’liler, bir yandan alkışlıyorlar, bir yandan da hep bir ağızdan höykürüyorlardı;
“Dışarı!.. Dışarı!..”
İşte tam bu esnada; dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, eline tutuşturulan bir kâğıdı cebinden çıkarıp, “yüzünün bütün karalığı” ile, “içindeki bütün kin, öfke ve nefreti” adeta kusarak, diyordu ki;
“Burası hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir... Burası, devletin en yüce kurumudur... Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar... Burası, devlete meydan okunacak yer değildir... Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!..”
İşte ben, Ecevit’in “içinin karası”nı yüzüne yansıtan bu “despot” tavrı üzerine 5 Mayıs 1999 tarihli Ayna’da demiştim ki;
“Bu fotoğraftaki yüzün altında; kin vardır, öfke vardır, sevgisizlik vardır, tahammülsüzlük vardır, korku vardır, panik vardır!..
Her şey var bu fotoğrafın altında;
Yüze vuran ‘iç karalığı’ var, ‘bencillik’ var, milletin tercihine kızgınlık var!..
‘Ceberrut Devlet’ özlemi var bu yüzde..
‘1940’lı yıllara hasret’ var...
Bir tek ‘millet’ yok!..
(.......)
Bu fotoğrafa iyi bakın...
Bu ‘yüz’ü hiç unutmayın.
Alemdaroğlu’nun ‘ikna odaları’na yakışan bu fotoğraf, maalesef ‘Milletin Meclisi’nde çekildi... Fotoğraf makinalarının flaşlarından çıkan ‘ışık’ bile aydınlatamadı bu ‘kara’lığı!..
Bu fotoğrafı, lütfen ‘18 yaşından küçük’ çocuklarınıza göstermeyin... Her ne kadar bir ‘korku filmi’nden alınmamışsa da, bu fotoğrafa bakan çocuğun büyümesi durabilir, ruh dengesi bozulabilir, iç dünyası kararabilir!..
Bu fotoğrafı; lütfen hamile ve emzikli hanımlardan da uzak tutun!.. Korkup, çocuklarını düşürebilirler, ya da sütten kesilebilirler!..
(......)
Bu adam;
‘Bir metrekarelik bez parçası’na tahammül edemediği halde, hâlâ ‘inanca saygılı lâiklik’ten dem vuran adamdır!..
Bu adam;
Eğer çocuğu olsaydı, kızı yaşında olacak bir hanıma ‘haddini bildirin’ diyecek kadar kabalaşan bir adamdır.”
Evet, 5 Mayıs 1999 tarihli Ayna’da özetle bunları yazmıştım...
Çünkü bu “öfkeli, hırçın ve agresif” adam, bu tavrıyla Merve Kavakçı’nın yemin etmesini engellemiş, Meclis’ten apar-topar gitmesine yol açmıştı...
Evet, Merve Kavakçı “milletvekili” seçilmiş ama “milletvekili” olamamıştı!..

14 YIL SONRA DEĞİŞİKLİK

Aradan geçti, 14 yıl...
Geldik 2013’e...
Önceki günkü gazetelerde şöyle bir haber vardı: “Başörtülü vekil yolu açılıyor!”
Haberin özü şuydu:
“28 Şubat sürecinde başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’nın yemin ettirilmesine engel olarak gösterilen Meclis İçtüzüğü değişiyor... TBMM İçtüzük Komisyonu’nca yazılan maddelere MHP ve BDP’den de destek var.”
Malûm, “mevcut içtüzük”teki 56. madde, aynen şöyleydi;
“Başkanlık kürsüsünde Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah fırak giyer. Görevli kâtip üyeler de, koyu renk elbise giyerler.
Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilatı memurları ve diğer kamu personeli ceket giymek ve kravat takmak zorundadırlar. Bayanlar tayyör giyerler. Görevlilerin kıyafeti Başkanlık Divanınca tespit edilir.”
AK Partili Haluk İpek başkanlığında çalışmalarını sürdüren Meclis İçtüzük Komisyonu; “başörtüsü”ne ve kadın milletvekillerinin “pantolon” giymelerine engel teşkil eden düzenlemeyi  değiştirecek.
Daha önce CHP’li Şafak Pavey için bu yönde düzenleme yapılması gündeme gelmiş ancak yaşanan tartışmalar üzerine değişiklik gerçekleştirilememişti... Komisyon bu konudaki sıkıntıyı da aşmayı planlıyor.
Yapılacak düzenlemeden çalışmaları izlemeleri için aynı hükümlerin uygulandığı basın mensupları da yararlanabilecek.
Öyle sanıyorum ki; “Millet’in Meclisi”nde yapılacak bu düzenleme “Devlet’in daireleri”ne de yansıyacak ve böylece A.N.Sezer’in bir icadı olan “kamusal alan saçmalığı” da tarihe karışacaktır!..
Tabiî, bir yandan Danıştay’ın verdiği karar, bir yandan Meclis’te yapılan çalışmalar, durduk yerde olmadı.
Tüm bunlar konuşuldu, tartışıldı.
Sonunda, “doğru yol” bulundu...
Öyle inanıyorum ki;
“PKK’yı” ve “Yeni Anayasa”yı tartışan Türkiye, yine “doğru yol”u bulacak ve hem PKK’dan, hem de “12 Eylül Anayasa’sı”ndan kurtulacaktır!..
Siz bakmayın “çatlak ses”lere...
Türkiye’de “iyi şeyler” de oluyor!..

 

Terörist kim, vatansever kim... Ülkeyi kim terketmeli?
Sayın Devlet Bahçeli’nin kaygısı “vatanı kaybetme” kaygısı mıdır, yoksa “koltuğu kaybetme” kaygısı mı?.. “Çözüm süreci”nde ilerleme sağlandıkça, Sayın Bahçeli de, “saldırı çıtası”nı habire yükseltiyor. Daha önce; “Vur de vuralım!.. Öl de ölelim!” diye slogan atanlara, “Onun da zamanı gelecek” diyordu... Dünkü TBMM Grubu’nda ise şöyle demiş; “Başbakan Erdoğan’a önerimiz, kendisinin de teröristlerin arasına karışması ve sınırlarımızdan dönmemek üzere çıkıp gitmesidir.”
Görüyorsunuz ya, Başbakan’a “Terörist” diyor, “Çık git!” diyor!..  Bu ülke “babasının malı” ya; bu ülkede kimin yaşayacağına Devlet Bey karar veriyor!.. “Terör” demek, en basit anlatımıyla, “insanların yüreğine korku salmak” demektir... “Terörist” demek de, “korku salan kişi”dir!..
Peki, Sayın Devlet Bahçeli’ye sormak gerekmez  mi?.. Bu ülkede; insanları “30 yıl” boyunca “korku” içinde yaşatan ve aldığı tedbirler hiçbir işe yaramayan kimdir veya kimlerdir?..
Başbakan, en azından “insanları korkudan kurtarmaya” çalışıyorsa; bu durumda “terörist” kim oluyor acaba?..
Bana kalırsa, “teröristlerle birlikte ülkeyi terketmesi gerekenler” teröre kol-kanat gerip, bu işin rantını yiyenlerdir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi