Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ah paşam!

Ah paşam!

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili soruşturmada ifadesine başvurulan “Ergenekon” ve “Zirve Yayınevi” davaları tutuklusu emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Genelkurmay Başkanlığı’nı göreve davet etti. “İğrenç iftiralarla TSK’nın itibarsızlaştırılmasına yönelik bu sistematik saldırılar karşısında ‘Daha yetmedi mi?’ diye haykırıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve şerefli mensuplarının onurunu korumak için başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere devletin tüm yetkili birimlerini göreve davet ediyorum” dedi.

Ah be paşam. Başınıza gelenlere bakıp, “oh” çekmiyorum.. Ama, ne derler “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!” Bu dünya etme-bulma dünyasıdır.. Rüzgar ekenler, fırtına biçerler..
312 General davasını hatırlıyor musunuz?
Evimin haczi ile sonuçlanan Erkaya davasını. Hani “Hakkımı helal etmiyorum” dediğim gerekçesi ile açılan dava..
Peki Çevik Bir’in andıçlarını hatırlıyor musunuz? Hakkımda açılan davaları. Bir günde 5 defa, haftada 5 gün duruşmaya çıkıyordum, her duruşma için 2-3 ay gün verildiği halde..
Hani bir dava daha vardı.. 3 General bir olup, askeri mahkemede hakkımızda dava açmıştınız.. Siz, Çetin Doğan ve MGK Genel sekreteri..
Hem müşteki idiniz, hem bizi yargılayan üyelerden birini sizin adınıza herhangi bir subayı seçiyorlardı ve sizin verilen kararı emirle bozma yetkiniz vardı.. Savcı ve diğer yargıçların sicil amiri idiniz.. Başı örtülü olduğu için çocuklarım ve avukatım duruşmaya alınmıyordu. Sakallılar da. Çünkü duruşma askeri kışlada yapılıyordu..
Bunların hiç biri size yapılmadı.. Yapılmamalı da..
Suçum “darbe yapmayın” demekti. “Paşalar söz dinlemezse” diye yazıma başlık koymuştum.. Çevik Bir’in de katıldığı Yeditepe Üniversitesi’nde başlayıp, GATA İstanbul’da devam eden darbeyle ilgili bir toplantının ses kayıtları ulaşmıştı.. O konu bu gün bile bir daha gündeme gelmedi.. Yani bu iş, siz de biliyorsunuz ki, Ergenekon ve Balyoz’la sınırlı değil.. Yargılama sürecinde Cuma dergisi kapatıldı..
Bana kalırsa, bu işlerin içinde bir komutan olarak, siz o dönemde olup biten bir çok faili meçhul olay ya da yolsuzluk konusunda bilgisiz olamazsınız..
TSK’yı itibarsızlaştıran şey, size yönelik iddialardan önce, bana kalırsa sizin yaptığınız şeylerdi. Emekli Generallerin Batık Bankalarda çevirdiği dolaplardı. Keşke o zaman bu işlere karşı çıksaydınız..
“İğrenç iftiralarla TSK’nın itibarsızlaştırılmasına yönelik bu sistematik saldırılar karşısında ‘Daha yetmedi mi?’ diye haykırıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve şerefli mensuplarının onurunu korumak için başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere devletin tüm yetkili birimlerini göreve davet ediyorum” diyorsunuz. O zaman benim de şöyle demem mi gerekiyor du: “İğrenç iftiralarla, dindar insanları, dindar yazarları ve kanaat önderlerini itibarsızlaştırılmasına yönelik bu sistematik saldırılar karşısında ‘Daha yetmedi mi?’ diye haykırıyorum. Bir takım komutanlar tarafından Dindar insanların ve mürteci diye yaftalanan şerefli insanların onurunu korumak için başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere devletin tüm yetkili birimlerini göreve davet ediyorum.”
Ne demek istediğim anlaşılıyor değil mi komutanım..
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” derler.. Hiç, “bu işler nereden ve nasıl başıma geldi, ben nerede yanlış yaptım” diye düşündüğünüz oluyor mu?
Devri saltanatınızda yaşananları hatırlasanıza, neydi o günler.. Erbakan’a ne demişti sizin paşalarınız.. Sultanbeyli’de estirdiğiniz o terör neyin nesi idi. O andıçlar, Milli Güvenlik dersine giren muvazzaf ya da emekli subayların estirdikleri terör.. fişlemeler..
O bildiriler neyin nesi idi öyle..
Post modern darbeler, demokrasiye çekilen balans ayarları, bin yıl sürecek süreçler..
JİTEM, BÇG ve daha bir sürü yapılanmalar.. Bunların hangisini inkar edceeksiniz? Keşke sadece kendinizi savunsanız ve asıl suçlu kim, onu söyleseniz! Bilmiyor olamazsınız! Herkesin bildiği şeyler bunlar.. “Daha yetmedi mi?” diyorsunuz, da sizin bize yaptıklarınızla kıyaslandığında daha ne gördünüz ki!
Yahu, sizin Brifingleyerek zehirlediğiniz, vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış yargıçlar, beni söylemediğim bir sözden, yazmadığım yazıdan dolayı mahkum ederken, sözü söyleyen, yazıyı yazanı berat ettirdiler.. Size eklemlenmiş, sizin tetikçiliğinizi yapan Televizyoncular, gazeteciler günlerce kesintisiz bir şekilde aleyhimde yayınlar yaptılar.
Ah be paşam! Halinize üzülmüyor değilim. İnanın düştüğünüz durumdan dolayı “oh olsun” da demiyorum, ama beni asıl üzen şey, neden gerçeği itiraf etmiyorsunuz!. Neden yaptığınız yanlışlıklar için üzüntü duymuyorsunuz, pişmanlık göstermiyorsunuz.. Kendi kendinizle bir hesaplaşmanız gerek. Hiç pişmanlık belirtisi vermiyorsunuz! Sürekli reddediyor ve tehdit ediyorsunuz..
Yanlış yaptınız paşam.. Pişman olmadıkça da kamu vicdanında sığınacak bir yer bulamayacaksınız. Herkes affetse bile vicdanınız yakanızı bırakmayacak.. Bu işin bir de ahiret boyutu var ki orada gizleyecek bir şeyiniz olmayacak. İnkar fayda sağlamayacak..
Her insan hata yapar, Ben, sen, o, biz, siz, onlar.. Hz. Yunus “Biz zalimlerden olduk” diyor, yol arkadaşlarına.. Sadece peygamberler masumdur.. Ve hatadan dönmek, bir erdem olduğu kadar, kul hakkı ile ilgili vebalden kurtulmak için helalleşmek şarttır.. Helalleşmek için ise itiraf ve özür gerekir. İnkar değil.
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi