M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Yangın Var Yanıyor!..

Yangın Var Yanıyor!..

İslam dünyası cayır cayır yanıyor, nice yerde yangın, biz hangisine yanacağız?
Bir ara Arakan Müslümanları diye bağırıp çağırıyorduk… Şimdi onları unutmuş gibiyiz… Suriye’deki yangının edebiyatını yapıyoruz.
Fransa bir İslam ülkesi olan Mali’ye ordu gönderdi. Yangın var.
Afganistan’daki yangın müzmin bir yangın olduğu için artık alıştık, kanıksadık.
Irak cayır cayır yanıyor. O yangına da alıştık.
Mısır’a hürriyet geldi. Müslüman bir zat devletin başına geçti. Bütün şer güçleri onu yıpratmak, devirmek için seferber oldu.
Tunus’ta fitne fesat yangınları.
Bangladeş’te yangınlar. Müslüman bir lideri idam etmek istiyorlar.
Sudan’ın güneyinde neler oluyor, pek haberdar değiliz.
Bir ara Somali Somali diye bağırıyorduk ama artık o konuda sesimiz soluğumuz çıkmıyor.
Acaba Doğu Türkistan’da neler olup bitiyor?
İslam dünyasının neresinde siyasi ve idari bakımdan dine dönüş ve yöneliş olsa; kötülük güçleri sabote etmeye çalışıyor, çeşit çeşit yangınların kundakçılığını yapıyorlar.
İslam dünyası paramparça. Dünyada halkının çoğunluğu Müslüman olan kaç devlet var acaba?
Roma’daki Papa tahtını bıraktı, bir manastıra çekildi, yeni bir Papa seçildi, yer yerinden oynadı. İslam dünyasından bile yeni Papa’nın tahtına oturma merasimine delegeler gitmiş. Zavallı Müslümanlar! Başlarında bir Halife, Emir’ül-Müminin yok ama Katoliklerin Papası’nı tebrike gitmeyi biliyorlar.
Pakistan’da Sünniler ve Şiiler çarpışıyormuş, camilere bile bomba atılıyormuş. Hani müminler kardeşti?
Türkiye Müslümanları tefrika yangınları içinde yanıyor. Ümmet diye bir şey kalmamış, ortaya bir İslamcılıklar mozaiği çıkmış. Birinci İslamcılık… İkinci İslamcılık… Üçüncü İslamcılık… Yüz yirmi sekizinci İslamcılık… O cemaat… Bu cemaat… Şu cemaat… Acaba kaç çeşit tarikat var… Bilmiyorum, bilen varsa haber versin. Bizden olan Müslümanlar, bizden olmayan Müslümanlar… Yahu Müslümanın bizden olmayanı olur mu?
İslam dünyasında belki yüz yerde yangın var, bir ikisi söndürülüyor, on yeni yangın başlıyor. Bu kadar yangın böyle bir dağınıklık, tefrika içinde nasıl söndürülecek?
Maddi yangınların, çarpışmaların, bomba alevlerinin ötesinde manevi yangınlar da var. Cahillik bir tür yangın değil midir?
Ramazan yaklaşıyor, şu İslam şehri İstanbul’da, eski Dar’ül-Hilafe’de mubarek ayın gündüzlerinde cayır cayır oruç yenecek. Eskiden terbiyeli ve vicdanlı gayrimüslimler Müslüman komşularını ve vatandaşlarını üzmemek için nehar-i Ramazan’da açıkta oruç yemezlermiş.
Yaz geliyor, Sultanahmet civarı yerli yabancı aşırı bir kalabalıkla dolacak. Mukaddes camiin dış merdivenlerinde her yerleri görünen mini etekli turist karıları oturacak… Alaca bulaca giyinmiş, başları eşarplı, tunikli, sivri topuklu iskarpinli modern bazı hanımlar Mado dondurmacısından külahla dondurma alıp sokakta yalaya yalaya yürüyecekler. Bu da edep, görgü ve terbiye yangını. Allah Allah! Bu ne biçim yangın? Dondurmalı yangın.
Aslında geniş ve derin düşünürsek bütün dinsizlikler, densizlikler, donsuzluklar, edepsizlikler, fitne fesatlar açıkta küstahça işlenen fısklar, fücurlar, günahlar, cahillikler, hainlikler, haram yemeler, rüşvetler, riba ve faizler hep birer yangındır. Bazısının ateşi dünyada yakar, bir kısmının ise Cehennem’de yakar.
Filistin Filistin Filistin deyip duruyoruz. Peki İsrail’den önce kurulmuş olan (…) devletindeki maneviyat ve kokuşma yangınları ne olacak?
(İkinci yazı)
Cumadan Sonra Dağıtılan Broşür
İstanbul’un büyük camilerinden biri. Caminin bir derneği var. Bu derneğin zengin bir bütçesi var. Bu bütçeden hoparlörler, yerden ısıtma tesisatı, ışıklandırma, klima, ışıklı yazılar vesaire masrafları karşılanıyor, camiye turistler de geliyor. Caminin geliri olmasına rağmen şu iki hizmet yapılmıyor:
Birinci hizmet: İslamiyet’in esaslarını tanıtan özlü, açık seçik, aydınlatıcı, uyarıcı, bilgilendirici, doğru yola davet edici Türkçe broşürler hazırlanmıyor ve Müslüman halka dağıtılmıyor.
İkinci hizmet: Camiye gelen yabancı turistlere İslam’ı tanıtacak, İslam aleyhindeki propagandaları ve şüpheleri giderecek İngilizce broşürler yayınlanmıyor.
Doğrusu çok büyük bir eksiklik ve ihmal.
Mademki paramız ve imkanımız var, mademki hürriyet var, cami derneği böyle broşürleri hazırlatıp dağıtmakla yükümlüdür. Dernek bu konuda canım isterse yaparım, istemezse yapmam diyemez, dememelidir.
Niçin bu hizmetler yapılamıyor? Kimseye kültürsüz ve yetersiz demem ama böyle hizmetler ilimle, irfanla, kültürle, şehir medeniyetiyle olur.
Türkçe broşürün özellikleri neler olmalıdır?
1. İçindeki bilgiler çok özlü, veciz, doğru, sağlam olmalıdır.
2. Türkçesi edebiyat ve üslup bakımından çok yüksek olmalı.
3. İyi kâğıda, İslam sanatına uygun dört renkli baskıyla yapılmalı. (Rengârenk, alaca bulaca, boyalı, kitsch tasarımlı broşür olamaz.)
4. Yukarıda beyan ettiğim gibi bu broşürler uyarıcı, aydınlatıcı, bilgilendirici, ıslah edici olmalı.
5. Bu broşürler Ahmed Cevdet Paşa’nın, Mehmed Akif’in üslubuyla yazılmalı.
6. İngilizce broşürler de gayrimüslimlerin kültürleri, akılları, idrakleri seviyesinde olmalıdır. İçinde bir tek gramer, üslup hatası bulunmamalıdır.
Geliri olan bir camide hoparlör, klima, kalorifer, yürüyen kırmızı ışıklı panolar, giriş kapısında ayakkabı poşetleri olmasa da olur ama böyle faydalı ve kurtarıcı broşürlerin olmaması gerçekten büyük noksan, büyük ayıptır.
Gerek Müslümanların gerekse turistlerin nasihate, uyarıya, aydınlanmaya büyük ihtiyacı vardır.
Ruhsuz, heyecansız, samimiyetsiz, şişirme, yalap şalap hazırlanmış, içinde noktalama ve gramer hataları bulunan, yavan üsluplu broşürlerin, hiç olmaz demiyorum ama fazla bir faydası olmaz. Faydalı ve değerli broşür küçük de olsa mücevher gibi olmalıdır.
Böyle broşürler telif ücreti karşılığı yazılmamalıdır. Ulema ve fukaha, büyük kitaplardan, geniş külliyatlardan belki makul telif tercüme ücretleri alabilirler ama 16, 32, 48 sayfalık broşürler ücretle yazılmamalıdır. Bunlar alim, arif, fadıl ve ziyalı kişilerin ilimlerinin mecazi manada bir zekatı olarak kaleme alınmalıdır.
İslam uleması kâğıdın pahalı ve nadir olduğu, elektrik ışığının bulunmadığı zamanlarda Allah’ın rızasını kazanmak için, halkı irşat ve tenvir (aydınlatma) maksadıyla kitaplar, risaleler yazmışlar ve bunlardan telif ücreti beklememişlerdir. Hüccetülislam İmam Gazali Hazretleri o hacimli İhya’sından telif ücreti mi aldı?
Yakın tarihimizde Bediüzzaman Risale-i Nurları telif ücreti için mi yazdı?
İslam tarihindeki Rabbani ulema, fukaha, mürşitlerin hiçbiri İslam’a ve ümmete hizmet için yazdıkları eserlerden telif ücreti almamışlardır.
Din ve iman kitaplarını telif ücreti almak, zenginleşmek, dünya malına sahip olmak için yazmak yakın çağlarda zuhur etmiş bir bidattir.
Şunu çok temenni ediyor, arzuluyorum: Cuma günü bir camiye gideyim, namazdan sonra herkese birer adet çok güzel, çok faydalı, çok değerli bir broşür hediye edilsin, alıp cebine koyayım, eve gelip tedkik edeyim. İçindeki bilgiler çok doğru ve çok kıymetli, broşürün tasarımı ve kenar süsleri çok sanatlı… İçinde bir tek imla, noktalama, gramer, üslup, edebiyat hatası yok…
Müslümanlarda bol para var, imkân var, fırsat ve hürriyet var; velhasıl güzel bir helva yapacak bütün malzeme var da bunu niçin yapmıyoruz, anlamakta güçlük çekiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi