Faruk Köse

Faruk Köse

Diyarbakır-Silivri Hattı

Diyarbakır-Silivri Hattı

Bir uçta PKK/BDP çizgisindeki “Ayrılıkçı Kürt Hareketi”ne mensup bir grubun, Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde, “inançlı öğrenciler”in Kutlu Doğum etkinliğine saldırarak çıkardığı olaylar... Öbür uçta ise ülkeyi yıllarca vesayet altında tutan “derin yapılanmalar”ın davasının görüldüğü Silivri’de, derin yapılara destek veren unsurların “mahkemeyi basarak” çıkardığı olaylar...

Sizce “derin güçler”, bir süredir sürdürdüğü suskunluğu bozup, bölgede yaşanan yeni gelişmelerden istifade ederek “tekrar harekete geçmiş” olabilirler mi? Ne dersiniz, Diyarbakır-Silivri hattının iki ucunda yaşananların “eşzamanlı” olması tesadüf mü?
Sizi bilmem ama, ben tesadüflere inanmıyorum. Gerçi “komplo teorileri”yle harcayacak vaktimiz de yok, lâkin “somut verilere ve zamanlamaya dikkat” ederseniz, ortada komplo teorisi de olmadığını göreceksiniz. Bence bu iki olay, yakında devreye alınmak istenen daha büyük bir “kurgulanmış karışıklık”ın provası niteliğinde. En azından, “bakalım ne olacak?” denemesi.

Zaten “bıçak sırtında”, çok “hassas” ve “kıldan ince bir hat” üzerinde yürütülen “barış süreci”nin, bu tür olayları kaldıracak hali yok. Öyle ki, en küçük bir “yanlış adım”da bütün dengeler altüst olur, çabalar boşa gider; “kan ve gözyaşı”nın durmasına yönelik süreç sona erer. Bunu bilmeyen yok. Acaba bu gerçek bilindiği için mi bu iki olay çıkarıldı acaba?

Diyarbakır’daki olayla Silivri’deki arasında ilişkiyi nasıl kurduğumuza gelince...
“PKK’nın, derin yapılarca kurdurulduğu”na ve bizzat bu yapılar tarafından yıllarca desteklendiğine dair iddialar konuşuldu, yazıldı. Bu ilişkinin, yeri ve zamanı geldiğinde bu iki yapıyı zaten “eylem birliği”ne götüreceği açıktır. Nitekim, “Oslo görüşmeleri”yle başlatılan “birinci barış süreci”nin “Silvan saldırısı”yla kesintiye uğradığını unutmayalım. Saldırıya dair iddiaları hatırlıyorsunuzdur.

Hem Devlet, hem de PKK içinde barış görüşmelerinden rahatsız olan grupların, âdetâ askerleri silahların önüne sürdüklerine, önlenebileceği halde saldırının önlenmediğine dair veriler ciddi boyutta tartışılmıştı.

Şimdi ise, önemli mesafeler alınan “ikinci barış süreci”nin, Diyarbakır-Silivri hattında başlatılan “organize olaylar”la kesilmek istendiğine dair kuşkular uyandı. “Bastırılmış Derin Güçler”in, barış sürecini sabote etmek için harekete geçeceğine dair iddialardan haberdarsınız.

Bu ülkenin halkı, ilmi yetersizlikleriyle birlikte, “kendini İslam’a izafe eden” bir halk. Halk, kimliğini ve kişiliğini ifade ederken, bunu İslam ile etiketlendiriyor. O yüzden, bu zamana kadar yapılan bütün “kirli faaliyetler”, bir şekilde müslümanlar bulaştırılarak, ya da müslümanlara bulaştırılarak yapılmaya çalışıldı; dahli olmadığı halde ya ihale müslümanlara yıkıldı, veya sorumluluk müslümanlara yüklendi.

Şimdi de, dünkü yazıda ifade ettiğim gibi, “barış sürecinin getirdiği güvenli ortam”dan istifadeyle, Güneydoğu’da köylere kadar çıkarak halkın, “İslam kimlik”ini yeniden takınmasına vesile olmaya çalışan müslümanlara karşı “provokasyon” yapılacak, “çatışma ve kaos ortamı” yeniden tesis edilmeye çalışılacaktır. Bunun için, alt düzeydeki ve özellikle de barış sürecine itiraz etmeye meyyal “PKK gençliği” ile, halkla yakın diyalog içine giren “Hizbullah gençliği” karşı karşıya getirilecektir. Hizbullah üyeleri üzerine geçmişte yapıştırılan bir etiket de olduğundan, olaylar istendiği gibi manipüle edilmek istenecektir.

Bir yandan da Silivri’deki “mahkeme baskını” gibi eylemlerle hem yargı, hem de sosyal istikrar üzerine “kaos” bindirilerek, derin yapıların “uyuyan unsurlar”ı uyandırılıp, “savaş baltaları”nı yeniden çıkarması sağlanmaya çılışılacaktır.

Bu noktada en büyük dikkati göstermek yine müslümanlara düşüyor. Provokasyona gelmeyerek, manipüle edilmeyerek...

Güneydoğu ayağında ise, bölgedeki müslümanların politik temsilcisi olan Hüda-Par yetkililerinin omuzlarına daha büyük bir yük binmiş durumda. Bir yandan bölge halkını “PKK çarkı”ndan kurtarıp “gerçek kimlik”ine, “İslam kimliği”ne kavuşturmaya ve bu çerçevede organize etmeye, bir yandan geçmişlerine takılan “etiketlerin izlerini silme”ye ve “algıları düzeltme”ye, bir yandan da “heyecanlı gençlerinin hata yapmaması” için onları kontrol altında tutup “doğru yönlendirme”ye çalışacaklar. İlaveten, “siyaset yapma”yı da ihmal etmeyecekler. Üstelik, kendilerini da saldırılara karşı koruyacaklar. Allah kolaylık versin!

Barış sürecinin getireceği güvenlik ortamında, “PKK baskısından kurtulan bölge halkı” yeniden “İslam kimliği”ne sahip çıkınca, “PKK’nın yerel elebaşıları” eski konumlarını, otoritelerini ve etkinlikliklerini kaybedeceklerinden, bu durumun üzerlerinde oluşturacağı travmaların etkisiyle büyük sorunlar çıkarmaya meyyal hale gelecekler. İşte “derin yapılar” burada devreye girip onları “kaosun tetikçileri” haline getirebilirler. Buna karşı özellikle bölgenin müslüman halkının temsilcilerinin çok uyanık olması lazım.

Görüldüğü gibi, Diyarbakır-Silivri hatında yeni bir tezgâh plânlanıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Faruk Köse Arşivi