Şevket Tandoğan

Şevket Tandoğan

Baharın Gelişi

Baharın Gelişi

Soğuk kış günlerinden sonra ilkbahar nihayet sıcak yüzünü gösterdi. Bu kış beyaz örtü geçmiş yıllara nazaran tüm güzelliğiyle kendini daha az hissettirmiş olmakla Cenab-ı Hakkın lütfuyla, dört mevsimin yaşandığı nâdir ülkelerden birisi olduğumuz görülmüştür.

            Artık pırıl pırıl bahar güneşi çevreyi ve bedenimizi ısıttığı gibi, içimizi de ısıtmakta ve bir başka canlılık vermektedir. Tüm bitkiler ve canlılarla birlikte insanlar da baharın hayatiyetini ve güzelliğini yaşamaktadır.

            Yaklaşık 3000 yıldır baharın gelişi ve doğanın uyanışı olarak kabul edilen NEVRUZ (Farsça yeni gün) 21 Mart’ta başlamıştır. Tarihte Anadolu beylikleri, eski Mısır, İran ve benzeri geniş topluluklarda, özellikle Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde milli bayram olarak kutlana gelen NEVRUZ; bu sene de şenliklere vesile olmuştur.

            Önümüzdeki bahar ve yaz günlerini pozitif güzel duygular içinde iyi değerlendirmek gerekir. Bu günler kutsal mekân, makam ve önemli kişilerle diğer dost, arkadaş ve yakınları ziyaret etmek, ülkemizin ve dünyanın ilginç yerlerini gezmek için iyi bir fırsattır.

            Turistik gezilerde özellikle deniz sahillerinde ciddiyete itina göstermek şartıyla, tüm gezi ve turlar esnasında, tabiatın yeşilliği içinde asude ortamlarda dinlenmek, tefekkür etmek ve ibret almak gerekir.

            Tabii ki, aile fertleri veya dost ve arkadaşlarla uygun dağ, orman piknik alanlarında, kaynaşma amaçlı piknik etkinlikleri sıcak günlerin vazgeçilmez güzelliğidir. Nitekim HIDIRELLEZ dediğimiz 6 Mayıs’ta Hızır ve İlyas peygamberlerin buluşma günü; yazın başlangıcı kabul edilmiştir.

            Rivayete göre; duası kabul edilerek, Ab-ı hayat denilen ölümsüzlük suyundan içen Hızır (a.s.)’a kıyamete kadar ömür verilmiştir. Farklı kılık ve kıyafetler içinde gezip dolaşır,yardım eder,bolluk bereket ve şifaya vesile olur.                                                                                                   

            Nitekim vaktiyle bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir verir: “Halkımdan bana Hızır’ı bulup getirecek biri var mıdır?Araştırılsın!”

Hemen her tarafa tellallar çıkarılır, ancak kimse bu işe cesaret edemez. Sadece taşrada yoksul bir ihtiyar, âhir ömründe belki tâlih yaver gider umuduyla saraya müracaat eder,

            Hükümdar, ihtiyara 40 gün süre tanıyıp, para verip, tüm isteklerinin yerine getirilmesini ferman buyurur, İhtiyar da 40 gün içinde ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardım etmiştir. Sayılı gün çabuk geçer, kırkıncı gün görevliler kapıya dayanır, ihtiyar yaka paça saraya götürülürken yolda yanlarına, bir fakir derviş takılmış “Ben de sizinle gelip sarayı görüyüm.” Demiş, ihtiyar da bunu kıramaz huzura birlikte çıkarlar,

            Hükümdar, ihtiyara bakar ki, süklüm püklüm başını eğmiş. Ortada ne Hızır var ne de bir mazeret. Öfkeyle büyük vezirine sorar:

            -Efendi söyle; bu densize ne ceza verelim?

            -Hünkârım bu adamı katırın kuyruğuna bağlayıp sürüyelim.

            -Aslühuuu…Neslühuuu… diye bir ses duyulmuş dervişten.   Hükümdar, ortanca vezirine de sorar:

            -Söyle bre vezir; bu herife ne yapalım?

            -Bu herifi keşkek edip köpeklere yedirelim.

            -Aslühuuu…Neslühuu…yanlarında gelen dervişten ses duyulur. Padişah sertçe bakar, ama bir şey demeden küçük vezirine aynı soruyu sorar, cevap: -Yüce sultanım! Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış, yoksulluk yüzünden bu yalana tevessül etmiş. Zaten aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alâmetidir. Lütfen bağışlayıveriniz.

            -Aslühuuu…Neslühuuu… sesi yine duyulmuş dervişten.

Padişah da hep aynı sesin geldiği kişiye dervişe dönüp öfkeyle kükremiş:

            -Bre sen kimsin? Niçin hep aynı sözleri söyleyip durursun?

            -Yüce Hünkârım! Senin büyük vezirin babası katırcı idi. Onun için ihtiyarı katırla sürüklemek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkekçi dükkanı işletirdi. Etin artığını köpeklere atardı. O da ihtiyara babasının yaptığını uygun gördü. Küçük vezirin ise; o asil bir vezir sülalesinden geliyor. Vicdanı ihtiyara Devletin ceza vermesine razı olmuyor. Zira babasından öyle görmüştür. Ben de bu yüzden hepsine “ASLÜHUUU…NESLÜHUUU…(aslı neyse nesli de o dur) dedim.

            Padişah; hayretler içinde bu garip dervişin bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş ve aralarında şu konuşmalar geçmiş:

            -Peki derviş sen kimsin?

            -Ya sen bugün kimi!!! bekliyordun Hünkârım? Küçük veziri göstererek, “İşte vezir” kendini işaret ederek, “İşte Hızır…” deyip kaybolmuş.

            

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şevket Tandoğan Arşivi