Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Nihayet...

Nihayet...

Zorunlu eğitim yaşını Milli Eğitim Bakanlığı beş yaşa indiriyormuş, nihayetinde. Ama her yerde değil. Pilot bölge seçilen on beş ilde başlatılacak uygulama, önümüzdeki altı sene içerisinde Türkiye çapına yayılacakmış. Zararın neresinden dönülürse kârdır mantığı ile haberi, her ne kadar ileriye matuf, uzun dönemde meyvelerini verecek bir uygulamayla ilgili olsa da coşkuyla karşılıyorum. Hiç beğenmediğimiz, küçük grup burun kıvırdığımız İslâm ülkelerine, Uzakdoğu veya Afrika ülkelerine bakınız. Hepsinde çocukların okula gitme yaşının bizdeki gibi yedilere dayanmadığını görürsünüz. Pek fakir, bir o kadar da az gelişmiş Pakistan’da bile bu yaş dörttür mesela. Hem sonra bizdeki gibi ne olacak çocuktur, kocaman da olsa oynasın, anasının dizinin dibinde otursun, sonra öğrenir mantığı da geçerli değildir. Bizim kadar tatil düşkünü olmadıklarından bahsetmiyorum bile. Körpecik, genç beyinlerin neyi verirsen aldığı öğrenmede sınır tanımadığı hayatın ilk yıllarında, çocukları lüzumlu ve faydalı bilgilerle donatmak ileriye dönük bir yatırım olmanın dışında nasıl yorumlanabilir? Ya bunun tam tersini yapmak nedir ve nasıl açıklanır? Bizde bu da “çağdaşlıkla” açıklanıyor olsa gerek. öyle mi? Neye muhatap edilirse onu, ileride kendi dünyasını şekillendirmede kullanacak olan çocuk beyni, açlığını ne verilirse onunla doyurur. Sonra da ya kitap kurdu olur (bizde böyledir diyemeyeceğim üzülerek) ya da yerli dizi çılgını (onları seyretmekle yetinmek şöyle dursun, rolleri oynayanların özel hayatlarını her türlü detayına kadar ince ince “tahsil” etmiş televole kültürünün ürünleridir ki bunlar, ismi lazım değil bazı ülkelerde mesken tutarlar). Bu ikinci kategoridekiler hem kel hem foduldurlar. Bilmedikleri gibi, bilmedikleriyle de gurur duyarlar. Ahkam kesmeye, esip gürlemeye gelince de kimselere fırsat vermezler.
Umulur ki bu yeni uygulamayla böylelerinin itibar görmediği, sayıca azınlıkta bile olmadığı bir Türkiye oluşturulur. Beş yaşında okumayı öğrenen, zehir gibi dünya Fatihleri yetiştirilir. Genç yaşta bir değil, birkaç yabancı dil eğitimi verilir. “çocuktur” ve kafası her şeye ama her şeye açıktır. Cin gibidir. Beyni fotoğraf makinesi gibidir. Görür, seyreder, resimler. Sonra da taklit eder. Duyar, ezberler, tekrarlar. Dil de öğrenir, din de. Ama tabii, bu aşamada şu kel-fodul’la da bir sorun yaşanabilir. Türkiye’de nesillerin cahil, zır cahil yetişmesini isteyen, istemekle kalmayıp bunun üzerine planlar yapan, ömürlerini bu yola adamış kel fodullarla mücadele, başlı başına bir iştir. Hatırlayınız: Sünnet-i seniyyeye uygun olarak aslında dört yaş dört ayda başlaması gereken Kur’an-ı Kerim eğitimini on iki yaşına erteleyen “ilerici” zekaların “Yok efendim çocuk bu yaşta bunu nasıl kaldırsın? Arapça zaten çok zor bir dildir, nasıl öğrensin, nasıl okusun (sanki bütün Araplar çok zekidirler de onun için Arapçayı sular seller gibi konuşurlar)?” türü bin bir dereden su getirmeleri, üzüm yemek yerine bağcıyı dövmeyi öyle pek siyasi doğruluk da aramadan, gizlemeden yapanların mazeretleri Türkiye’yi nereye götürmüştür! Ne kadar vakit kaybedilmiştir (hâlâ da kaybedilmektedir) onlarla! İşte onlarla mücadele insanı yıpratır. İnsan hiç bilmediğiyle övünür mü? Onlar övünür. İnsan hiç bilmediği konuda konuşur mu? Onlar konuşur. Ve konuştukları kanun hükmünde olsun isterler. İstedikleri olmayınca da oyun bozanlık ederler. çünkü hedef ıvır zıvır konuşan, hatta hiç konuşamayan, iki lafı bir araya getirmekten aciz bir gençlikle Batılı olmaktır. Batı öyledir ya (!) onun için bu böyledir. Oysaki onlarınki sanal bir Batı’dır. Gerçeklikten uzak, “yapılmış”, olmayan bir Batı.
Bu sanal Batı’da kafeslenmiş, çocuklarını altı yedi yaşına kadar dünyadan, ilim ve irfandan bihaber yetiştirmekle gurur duyan, bunu da çağdaşlık sayanlar için, şu örnek umarım göz açıcı olur: Tanıdığım bir karı-kocadan kadın Japon, erkek Filistinli. İkisi de birbirinin dilini bilmiyor. çocukları Amerika'da doğuyor. çocuklar konuşmaya başladıkları bebeklik yıllarından itibaren anneyle sadece Japonca, babayla sadece Arapça, anne ve baba bir aradaysa da sadece İngilizce konuşuyorlar. Küçük yaşlarına rağmen ebeveynlerinin neyi bilip neyi bilmediklerini idrak edebiliyorlar. Genç ve bir o kadar da boş beyinleri, bir değil birkaç dili öğrenmeye de müsait. Hem de bir buçuk iki yaşlarında olmalarına rağmen.
Beş yaş uygulaması gecikmiş, güzel bir adım. İnsana umut veriyor. Gerçek çağdaşlığın yolu bu. İyi bir sisteme oturtulursa, bu yeni düzenlemeyle dil de öğrenilir, din de.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi