Faruk Köse

Faruk Köse

Diyalog-Tebliğ farkı

Diyalog-Tebliğ farkı

Diyalog ile tebliğ arasında fark var mı? Ya da diyalog olmadan tebliğ olur mu?

Evet, diyalog kurmadan tebliğ başlamaz. Ancak buradaki diyalog, “karşılıklı konuşma, sözel ya da görsel iletişim” anlamındadır. Yani birine İslam’ı tebliğ edeceksem, elbette sözle, yazıyla, görsel olarak veya bunların hepsi bir arada, onunla iletişime geçmem lazım. Buraya kadar tamam.
Ancak bugün “diyalog” adıyla öyle bir kulvara girildi ki, “diyalog” ile “Diyalog” arasında ciddi farklar oluştu. Yani altı çizili ikinci “Diyalog” kelimesi, “iletişim kurmak, meramını anlatmak, bilgi vermek, yönlendirmek” vb. anlamların dışına çıktı; “eşit şartlar altında, karşılıklı etkileşim içine girerek, sende olanla onda olanı harmanlayıp bambaşka bir şey ortaya çıkarmak ve sende olanı yeni şeye tâbî kılmak” gibi bir anlama büründü.
“Diyalog” çalışmalarında “Müslüman” iteklenirken, “imansız” bağra basılıyor; imansızın hatırı için, imansızı memnun etme adına müslüman küstürülüyor, İslam’ın kimi hükümleri terkediliyor ya da tahrifkâr bir tarifle nitelendiriliyor, âdetâ bambaşka bir İslam tanımlanıyor. Bugünkü haliyle “Diyalog”un, tebliğin ilk basamağı olan “iletişim kurmak, karşılıklı konuşmak, sözlü münasebet kurmak” gibi anlamlarından çıktığı görülüyor.
“Tebliğ”de, tebliğ eden etkin, tebellüğ eden edilgindir. Yani sen, sende olan doğru bilgiyi, İslam’ı muhatabına anlatır, öğretir, onun kabul etmesine çalışırsın. Çünkü “Tebliğ”de, İslam’ı, müslüman olmayan birine lisan-ı münasiple, onun müslüman olmasına vesile olmak için izah etmek, anlatmak esastır. Ancak “Diyalog”da durum böyle değildir. Her iki taraf da etkindir. Böyle olunca, sende olanla onda olan karışır, bir karışım olur. Bu karışımı sen kabul etmiyor olabilirsin, ancak ortaya çıkan tanımlama, İslam’ın aslına uygun olmayan tahrifkâr bir tasvirdir. Hatta “Diyalog”da, başkasına İslam’ı anlatmak eleştirilir. Nitekim, Diyalog toplantılarında oturum başkanlığı yapmış olan Eski Bakan, 2. Din Şûrâsında, Diyalog toplantılarında İslam’ı anlatıp, karşı tarafın müslüman olmasına vesile olmayı arzu edenleri “bu en büyük dinsizliktir” diye eleştirmektedir. Yani “Diyalog”, din mensuplarının, kendi dinlerini birbirlerine anlatmalarıdır. Peki, İslam hak olarak orada dururken, benim ne ihtiyacım var da batıl dinleri dinlemek için vakit öldüreceğim?
“Tebliğ”de, sen İslam’ı başkasına öğretmektesindir; İslam’a uymayan itikad ve diğer dinlerin her şeyini reddetmekte, İslam’ı anlatmaktasındır. Ancak “Diyalog”da durum farklıdır. Dinler birleştirilmeye çalışılır. Hırıstiyanlık ve Yahudilik öğrenilir ve meşru sayılırken, onlar Kur’an’ı da, Hz. Muhammed’in Peygamberliğini de reddetmeye devam etmektedirler. İslam’a uymayan itikad reddedilmez.
Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı da söyledi: Diyalog dinler arası olmaz, kişiler arası olur. Yani kişilerin, kendi inançlarını başkalarına anlatması yerine, dinleri birleştirmeye kalkışmak, eleştirdiğimiz “Diyalog”dur işte. Eğer “Diyalog”u dinler arası yaparsan, dinleri harmanlar, birbiriyle etkileşime sokar, kaynaştırır, birinin diğerinin hükümleriyle bileşimini alır, ortak noktalarını ön plâna çeker, hak ile batılı karıştırarak yeni bir ideolojik din tesis edersin. Bu, “tebliğ” değil, bugünkü anlamıyla “Diyalog”dur işte.
İnsanlık tarihinin ilk muvvahhidi olarak Hz. İbrahim’i gören Diyalogcular, Hz. İbrahim’in adı altında ayrı dinlerden insanları birleştirmeye çalışırlar. Böylece, bir yandan Hz. İbrahim’den önceki başta Peygamberler olmak üzere inananların hiçbirinin “muvahhid - tevhid ehli” olmadığını iddia ederler; bir yandan da Allah katında tek din, hak din, kabul edilecek din İslam olduğu halde, İslam’ı, Hırıstiyanlık’ı, Yahudilik’i birleştirip, “İbrahimi dinler” adı altında yeni bir din türetirler. Üstelik de Allah Kur’an’da, Hz. İbrahim’in Hırıstiyan ya da Yahudi olmadığını, Müslüman olduğunu beyan buyurduğu halde, diğer yoldan çıkmış ve tahrif edilmiş dinleri de “İbrahimi dinler” adıyla meşrulaştırır, bir de Hz. İbrahim’i, türettikleri “karma inanç”ın başına getirmiş olurlar.
Ancak “tebliğ”de, tek hak din İslam’dır ve İslam, Peygamberi Hz. Muhammed, Kitabı Kur’an olarak; muhatabına tastamam ve olduğu gibi anlatılarak kabul ettirilmeye çalışılır. “Diyalog”da Teslis ile Tevhid İbrahim’in dini olarak birleştirilmeye çalışılırken, “Tebliğ”de teslis, Tevhid’in ışıkları altında yok edilmeye çalışılır. “Diyalog”da kendini Hz. İbrahim’e isnad eden bütün dinler hak olarak esas alınırken, “Tebliğ”de Allah’ın kabul edeceği Hak din, İslam’dır. “Diyalog”da dinleri bir arada yaşatma ve karşılıklı birbirinden razı olma esas alınırken, “Tebliğ”de İslam’dan başka bütün dinler reddedilir. Zira Hak gelmiş, batıl zail olmuştur.
“Tebliğ”de Kelime-i Tevhid, “Lailâheillallah, Muhammedenrasulullah” olarak anlatılır. Ancak “Diyalog”da Kelime-i Tevhidin ikinci yarısı iptal ve ihmal edilir. Kur’an’ın tek kitap, Hz. Muhammed’in son Peygamber olduğu gözardı edilir. Hatta, ister yahudi, ister hırıstiyan, ister müslüman olsun, bir yaratıcının varlığını kabul eden herkesin cennete gideceği inancı hakim kılınır.
“Diyalog”da Hz. Muhammed’siz ezan okunur, bütün din mensupları sırat köprüsünden geçirilir, “Muhammedunrasulullah”sız bir iman tanımlanır, farklı dinlerin sembolleri bir arada sunularak algılar yönlendirilir, müslüman olmayanların hatırı için İslam’ın hakikatleri gözardı edilir. Şeriatsız bir İslam, Muhammed’siz bir müslüman tipi resmedilir.
Evet, diyalog kurmadan tebliğ başlamaz; ama tebliğ, diyalog demek değildir. O yüzden gönül rahatlığıyla, bir kez daha yazıyorum:
Tebliğe evet, diyaloğa hayır!
Eğer müslümansak, eğer İslam’ı gönüllere nakşetme, hayata hakim kılma gibi bir niyetimiz varsa!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
44 Yorum
Faruk Köse Arşivi