Ziya Müezzinoğlu

Ziya Müezzinoğlu

Tabela Cumhuriyeti

Tabela Cumhuriyeti

Türkiye, enteresan bir ülke. Yazmayı çok istediğiniz ancak “Bu zor ve netameli konuyu hangi araya nasıl sıkıştırabilirim?” endişesi ile hiçbir zaman yazamayacağınızı düşündüğünüz ya da asla gündeme gelmez zannettiğiniz bir konuyu bile hiç beklemediğiniz bir anda getirip önünüze koyabiliyor.

 

Geçtiğimiz hafta ülke gündemine oturup milletçe “Memleket elden gider mi gitmez mi?” havasında tartıştığımız “TC” meselesi de benim için işte böyle bir konu. “Bu ülkede komedyenler için çok malzeme var!”  sözü sanırım yazıp çizenler için de geçerli.

 

Sert Şubat rüzgârlarının estiği 2001 yılında bin bir hamasetle yok olmaktan kurtarılarak TC’si garanti altına alınan(!) vatanımdan kurtulup (ne acı!) Avrupa’ya indiğimde ilk dikkatimi çeken şeylerden biri, sokaklarda ve hatta resmi dairelerde bile “devlet”in göze çarpmayışı olmuştu. Güzel ülkemde her gün bir okulda öğrencilerin, camide bir polis memurunun namaz kılarken; lisede bir öğretmenin, üniversitede bir genç kızın başını örterken ve bir evde bir çocuğun Kur’an öğrenirken suçüstü yakalandığı günlerdi. Sokaklarda sürüp giden bir cadı avının yaşandığı ve “devlet”in her daim avaz avaz bağırdığı bir ülkeden “devlet”in neredeyse hiç görünmediği bir ülkeye inmiş ve hayli şaşırmıştım doğrusu.

 

TC Vasviye Ana Mescidi

 

Almanya, özellikle Hıristiyan demokratların iktidar olduğu dönemlerde sorunlar yaşanmasına rağmen ikili ilişkilerimizin en iyi olduğu ülkelerden biridir.

 

Almanlar da  -biraz şaka biraz gerçek ama genellikle de biraz endişe ile-  içinde barındırdığı Türk nüfus itibariyle Almanya’nın, Türkiye’nin en büyük üçüncü şehri olduğunu söylerler. Türkiye’de yaşayanlar için de Almanya, en çok Türk vatandaşının yaşadığı ikinci bir Türkiye’dir adeta. Ancak tüm bunlara rağmen ülkemizde BRD’nin ne anlama geldiğini bilenler yok denecek kadar azdır. Almanya’da bu kısaltmanın yazılı olduğu bir tabela görmek, uzaylı görmek kadar ihtimal dışıdır. Hele hele “Bu okulun onarım ve boya işleri belediyemiz tarafından yaptırılmıştır.” ya da “Asfaltınız hayırlı olsun!” türünden bir tabela hiç göremezsiniz.

 

Ama Türkiye’ye gelip de “TC” kısaltmasından haberi olmayan Alman hemen hemen yok gibidir. Almanya’da resmi sivil tüm tabelalar “tabela”nın ruhuna uygun, kısa, sade, net ve anlaşılır olarak tasarlanmıştır. Belediye binasında örneğin sadece ve sadece “Rathaus”, hastanesinde sadece “Krankenhaus Bad Aibling” ve okulunda sadece “St. Georg Grundschule” yazan bir ülkeden söz ediyoruz.

 

Hasta olan bir insana lazım olan yalnızca bir “HASTANE”dir. Hangi ülkede ve hangi şehirde yaşadığını ve hastanelerle hangi bakanlığın ilgilendiğini bilmeyen hasta yoktur zaten. Bunu bilip bilmemenin bir önemi de yoktur esasen. Resmi yazışmalarda elbette ki her kurumun adı apaçık yazılsın ancak tüm bunların destansı bir anlatımla devasa bir metal yığınına dönüştürülmesi, hangi hastanın hangi derdine şifa olacaktır? Örneğin şöyle bir tabela kime ne kazandırır?

 

TC Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Kırşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu. Daha inanılmazı da var: İnanmayanlar gidip bakabilir. Ankara Kubilay sokakta “TC Vasviye Ana Mescidi” var. Ne diyelim, Kubilay Sokak’a da ancak böylesi yaraşır zaten!

 

Bir defasında Alman çocuklarına ülkemizi tanıtmak üzere Türkiye’ye gelen Alman çocuk programı sunucusunun ülkemizin her bir köşesinde karşısına çıkan Atatürk portrelerinden alaycı bir dille söz ettiğine şahit olmuştum. Bizde aydınlar, Avrupa’dan örnekler getirerek kendi halkının değerlerini tartmaya, yargılamaya ve hatta aşağılamaya pek bir meraklıdır. Ama nedense o çok beğendikleri Avrupa’dan siz bir tablo getirmeye kalktığınızda devreye hemen Türkiye’nin özel şartları girer. Geçen hafta tartışılan ve “sanal” âlemde kahramanca (!) savunulan TC olayında aynı omurgasız tavrı bir kez daha gördük. Anlı şanlı onlarca köşe yazarı ‘Direniş!” başlıkları altında “Vatan, millet, Sakarya” edebiyatı ile kahramanca çarpıştı, sosyal medyada başlatılan vatansever hareketle kendilerinden geçti. Hızını almayanlar, düşmanlığın “T” kısmına mı yoksa “C” kısmına mı olduğunu derin analizler yaparak çözümlemeye çalıştı. Tartışmalar o kadar komediye dönüştü ki, tabelasından “TC” yi kaldıran Ziraat Bankası, müşteri kaybına uğrarken adında “Türk” ibaresi bulunan bankalar, müşteri kazandı. 

 

Tüm bu tartışmalar aklıma İsmet Özel’in şu dizelerini getirdi:

 

“Şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin

pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Ziya Müezzinoğlu Arşivi