İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Başaramadınız! Bakalım şimdi ne yapacaksınız!

Başaramadınız! Bakalım şimdi ne yapacaksınız!

Türkiye'deki “iç çatışma” heveslilerinden çok daha istekliydi onlar. Ardı ardına yazılar yazıyor, açıklamalar yapıyor, Türkiye'ye gelip belli çevrelerle toplantılar düzenliyor, sanki bu ülkenin insanları ya da siyasi grupları gibi pozisyonlar alıyor, ortamı alabildiğine geriyorlardı.

Hiç kimsenin aklına gelmeyen kavramlar üretiyorlardı. Yazılarını okudukça, konuşmalarını dinledikçe tüylerimiz ürperiyordu. Kendimize bakıyorduk, ortada böyle bir Türkiye yoktu. Onların Türkiye'siyle bizim Türkiye'miz arasında inanılmaz fraklılıklar vardı. Bizim gerçeklerimiz aşılacak türden sorunlardan oluşuyordu. Onların Türkiye gerçekleriyse, bu ülkeyi sokak çatışmalarına kadar götürebilecek bir resim çiziyordu.

Dünya genelinde çatışmacı hangi söylem varsa Türkiye'ye uyarlıyorlardı. Etnik çatışma, sosyal çatışma, merkez iktidar çatışması, mezhep çatışması, laik-İslamcı çatışması gibi aklınıza ne kadar farklı siyasi ya da kültürel kimlik geliyorsa hepsi arasında çatışmalar yaşanacaktı ya da yaşanmalıydı. Hem Türkiye'deki bazı çevreleri hem de bütün dünyayı buna inandırmaya çalıştılar.

Bu ülkenin geleneksel iktidar aygıtları arasındaki uyumsuzluğu ülkeyi parçalara ayıracak şekilde provoke ediyorlardı. Askerleri darbeye çağırıyorlardı. Devleti “İslam tehdidi”ne karşı müdahaleye çağırıyorlardı. Avrupa Birliği'ni Türkiye'yi dışlamaya, Amerika'ya Türkiye'ye düşman olmaya davet ediyorlardı.

Onlara göre ortada büyük bir tehdit vardı ve Batı bu tehdidi büyümeden ortadan kaldırmalıydı.

Onlara göre Türkiye, Batı'yı tehdit edecek şekilde İslamlaşıyordu. Siyasi iktidar bu ülkeyi Batı'dan koparıyordu. Birkaç yıl sonra meydan okumaya girişebilirdi, Ortadoğu'da kendisi bir güç merkezi haline gelebilirdi. Bölge ülkeleriyle birlikte bir blok oluşturabilirdi. Hatta Batı'ya karşı Rusya ile ittifak bile yapabilirdi. Bu büyük bir meydan okumaydı.

Onlara göre, Türkiye, İran'dan bile daha ciddi bir tehdide dönüşebilirdi. İran yumuşarken Türkiye sertleşiyordu. İran açılırken Türkiye İslamlaşıyordu ve bu durum, bölgesel birliğe, ulus devletin ötesine geçip büyük bir güce dönüşebilirdi.

Onlara göre Ak Parti Türkiye'yi bu yönde dönüştürüyordu. Gizli gündemi vardı. Batı'ya karşı takiyye yapıyordu. Batı'yı gizli hedefleri için kullanıyordu. Amacına erişince kendi yoluna gidecekti.

Onlara göre denetimden çıkıyordu; AB ile, İslam dünyası ile, Rusya ile, Asya ile, Afrika ile ABD'nin denetiminin dışında bağlar inşa ediyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan Putinleşiyor, otoriterleşiyordu.

Onlara göre İslamcı biri Cumhurbaşkanı olamazdı, olmamalıydı. Türkiye Şeriata gidiyordu. Ortodokslaşıyordu. Atatürk'ün Türkiyesi tehlikedeydi. Kurtarılmalıydı. Bunun için Amerika ve Türk Silahlı Kuvvetleri harekete geçirilmeliydi.

Onlara göre Ak Parti kapatılmalıydı. Liderleri yargılanmalıydı. Siyasetten yasaklanmalıydı. Darbe ya da yargı ile bu süreç durdurulmalıydı. çünkü bu gidiş faşizm kadar tehlikeliydi.

Onlar, 2005 yılından itibaren, bu hezeyanlarından hareketle Türkiye'yi krize sürükleyecek acımasız bir kampanya başlattı. öyle abartılı, öyle akla hayale gelmez iddialarla ortaya çıktılar ki, amaçlarına ulaşabilselerdi Türkiye'de şimdi sokak çatışmaları yaşanacak, millet birbirini boğazlıyor olacaktı.

Darbe çağrısı yaptılar. 2006 yılında darbe tartışması başlattılar. Ekonomik kriz pazarladılar. Korku ve paranoya üzerine senaryolar kurguladılar. Yeşil sermaye girişinin kesilmesi gerektiğini, bu başarılırsa Türkiye'nin 2001'deki gibi bir kriz yaşayacağını söylediler.

Bu ülkeyi yönetenleri Usame Bin Ladin'le kıyasladılar, ona benzettiler. Doğrudan Başbakanı hedef alıp hakkında hazmedilemeyecek ağır ithamlarda bulundular. Laik rejimi korumak için iç çatışma senaryoları, terörist saldırı paketleri tartıştılar.

Kampanyayı gerçekleştirmek için içerideki bazı çevrelerle işbirliği yaptılar. Buradan verilen talimatlarla ünlü gazete ve dergilerde yazılar yazdılar. Küstahlıkları, açgözlülükleri, acımasızlıkları, yalancılıkları sınırsızdı. Irak benzeri Türkiye tablosu çiziyorlardı. Umutluydular.

çatışma, gerilim Ak Parti'nin sonunu getirecekti. Etnik gerilim daha da tırmanacaktı. Türkiye tekrar dar bir çerçeveye sıkıştırılıp ezilecekti, kontrol altında tutulacaktı. Bölgedeki her operasyonlarına boyun eğer hale gelecekti.

Onları Türkiye'ye bağlayan hiçbir şey yoktu. Bu ülkenin insanı olmadıkları gibi bu ülkeyi sevmiyorlardı da. Sadece çıkarları, beklentileri vardı. Ama çatışmayı en hararetli savunanlar onlardı. Laikliği, Atatürkçülüğü savunuyorlardı. çok umurlarındaymış gibi. Washington'da oturup bu ülkeye elbise biçiyorlardı.

Ak Parti kapatılacaktı. Amaçlarına ulaşacaklardı. Paralarını alacaklardı. Irak benzeri senaryolar için Türkiye'ye hazırlayacaklardı. Birkaç kiralık kalemi, tetikçiyi, yeni yetme “aydın”ı, aç gözlüyü Türkiye'nin üzerine saldılar. Karanlık hesaplar yaptılar. Türkiye'yi batırmak için bu ülkeden ortaklar edindiler, birlikte çalıştılar. Ne yazık ki, krizin bu noktalara gelmesinde etkin de oldular.

Ama olmadı. Amaçlarına ulaşamadılar. Hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Ak Parti kapatılmadı. Kampanyaları başarısız oldu. Bakalım bundan sonra ne yapacaklar! Ne söyleyecekler, nasıl bir kampanya başlatacaklar!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi