Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Haklısınız ama... Ben de haklıyım!

Haklısınız ama... Ben de haklıyım!

Haklısın kardeşim Serdar Kaya... Cumhuriyet’in ‘ikinci adam’ dönemi basbayağı korporatist bir düzendir, her şey kabak gibi ortadadır da, birinci adam döneminin de, bazı nüanslarla birlikte, ikincisinden farkı yoktur.

Haklısın...

Rahmetli Attila İlhan bütün kabahati İsmet Paşa’ya yüklerdi.

Ben de öyle yapıyorum.

İyi mi yapıyorum?

Beni Attila İlhan’vari bir tutum benimsemeye iten şey, bir dönemi kullanarak bir başka dönemi aklamak değil. Maksadım, ‘nüanslar’a dikkat çekmek. ‘Birinci adam’ ve ‘ikinci adam’ arasındaki yaklaşım farkının altını çizmek...

Birinci adam meşruiyetçiydi.

İkincisi değildi.

Birinci adam parlamenteristti. Hatta, demokrat bile sayılabilirdi. En azından, ‘Serbest Cumhuriyet Fırkası’ gibi iyi niyetli bir girişimin sahibiydi.

İkincisi korporatistti.

Birinci adam kökeni Sümer ve Hititler’e dayanan, Anadolu topraklarıyla ve ‘bu topraklardan türeyen kültür’le harmanlanmış bir ulus yaratmayı öngörüyordu.

İkincisi, ‘Yunan/Latin’ kültür değerlerine bağlı devşirme bir topluluk...

Birinci adam ‘kısmi liberalizm’ diyebileceğimiz bir iktisat modelini benimsemişti ve 30’ların sonuna doğru İktisat Vekili Celal Bayar eliyle bunu uyugulamaya koymuştu.

İkincisi devletçiydi; ‘yarı karma’ kavramına bile tahammülü yoktu. İktisadi kalkınmayı ise, Sovyetler Birliği’nin ‘kolhoz’ ve ‘sovhoz’ adı verilen kadük uygulamalarından ibaret görüyordu.

Birinci adama göre çağdaşlık, kültürde ve bilimde ‘muasır medeniyet seviyesi’ni yakalamaktı.

İkincisine göre çağdaşlaşmanın ‘olmazsa olmaz’ şartı birtakım uyduruk Grek filozoflarını özümsemek, Fransız ‘musette’ havalarını dinlemek, gariban köy çocuklarına mandolinle Mozart ve ‘menuetto’ çaldırmaktı... ‘Köy Enstitüleri’ ve ‘Halkevleri’, bir dönem, bu amaca hizmet etmişlerdir.

Birinci adam daha rasyonaldi; kültürel kalkınmayla birlikte sınai kalkınmaya da önem veriyordu.

İkincisi salt ‘ilerlemeci’ydi ve kalkınmanın ‘kültürel dönüşüm’le mümkün olabileceğini savunuyordu.

Birinci adam aklı ve bilimi öncelemişti.

İkincisi, sonradan dogmalaştırılacak prensipler bütününe göre hareket ediyordu ve bunun adı da ‘Atatürkçülük’ değil, ‘Kemalizm’di. Hatta, ‘İnönücülük’tü.

Bu kolayca görülebilir ‘yaklaşım farkı’na rağmen, birinci dönemle ikinci dönem arasında pek fark yoktur aslında.

Bir de, her şeyi açık açık konuşamıyorsunuz.

Birbirlerini ‘kalpaksız kuvvacı’ diye taltif eden üçbuçuk jakobenin, tarihin üzerindeki sis perdesini aralamaya çalışanlara hangi gözle baktıklarını, Serdar kardeşim bizden daha iyi bilecektir.

Biz ‘hain’i bol bir ülkeyiz.

Henüz bir tartışma kültürüne de sahip değiliz.

Olgunlaşamadık.

Bazı dokunulmazlara temas ettiğinizde, ‘hain’ sıfatıyla yaftalanmakla kalmaz, bir de televizyonların deşifre programlarına çıkartılıp rezil kepaze edilirsiniz.

Hulasa, ‘İki dönem arasında nasıl bir fark var?’ diye soran Serdar Kaya haklı, ama, ben de haklıyım...

DüZELTME: Dün, TCF’nin İzmir Suikasti bahane edilerek kapatıldığını yazmıştım. Doğrusu, ‘Şeyh Said İsyanı bahane edilerek kapatıldı’ olacaktı. Bu önemli ayrıntıyı hatırlatan Mustafa çalık dostuma teşekkür ederim.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi