Cemal Nar

Cemal Nar

Cebrail ile Oturmak

Cebrail ile Oturmak

İbn Sirin (radiallahu anh) anlatıyor: “Mescide girdim; baktım ki Semîr bin Abdirrahman kıssa anlatıyor; Humeyd bin Abdirrahman ise ilim anlatıyordu. Bunların hangisinin halkasına oturayım diye düşünürken  beni bir uyuklama aldı; derken (rüyamda) biri gelip şöyle dedi: “Hangisinin halkasına oturayım diye düşünüp duruyorsun. İstersen Humeyd bin Abdirrahman’nın yanında oturan Cibrîl aleyhisselam’ın yerini göstereyim.”( Dârimî.)

Bir mescitte namaz kılanlar da olur, ders yapanlar da olur, zikir çekenler de olur. Şimdi bizim zamanımızda oturup dedikodu yapan, uzun uzun şakalar yapan, gülüp eğlenen olmaz ancak. Çünkü mescidde bu tür lakırdılar, faydasız kelamlar, dünyalık konuşmalar, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, sevap ve hasenatları yer bitirir.

Bir önceki yazımızda belirttik, mescitler sadece namaz kılmak için değildir. Mescitler aynı zamanda okuldur ve boş vakti olan her Müslüman onun kayıtsız talebesidir. Cebrail (sa) de oradadır, daha başka sayısız melekler de oradadır. Çünkü Allah (azze ve celle) ın rızası oradadır. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ın hatırası oradadır.

Peki ama bu anlayışa ne oldu da mescitler namazın dışında başka ibadet ve uğraşılara kapandı? Şu sorunun cevabı çok daha acı ve can yakıcı: bu haliyle bugün mmescitler Allah’ın evi mi, resmi bir daire mi?

Bugün camiler “devletin malı” olarak birer “kamusal alandır”. Görevlisini devlet atar ve ondan başkasının onunla ilgilenmesini yasaklar. Orada siz istediğiniz gibi dini bir ders okutamazsınız, İslam’ı anlatamazsınız, zikir çekemez, çektiremezsiniz. Namazı kılar kılmaz devlet memuru görevlisi başınıza dikilir ve “lütfen dışarı” der. Namazınız bitmediyse, dışardaki son cemaat mahallinde kirli kilimler üstünde kılabilirsiniz.

Kim bu gerçeğe itiraz edebilir?

Diyanet görevlileri bu ayıbı örtmek için “estek kerestek” diye bin dereden bir su getirmeye çalışabilirler. Kıvırma kardeşim, eğer Allah’ın (azze ve celle)  eviyse orada ehlinin ilim öğrenme ve öğretmesini, dini anlama ve anlatma çabalarını kim ne hakla yasaklayabilir?

Bunun vebalini kim nasıl taşır? 

Kim, ne hakla ve nasıl?

Elbette camilerde karmaşa ve kargaşa olmasın. Elbette ehliyet gözetilsin. Elbette yolgeçen hanı olmasın. Ama ilme ve alime engel de olunmasın. Mabede zincir vurulmasın. Hatta o görevli bizzat o camide ilim öğretsin, okutsun, icazet versin derslerine devam edenlere. Bunu başkalarından beklemesin, bizzat o caminin görevlileri yapsın olmaz mı?

Olmaz!

Neden?

Çünkü bunu yapacak ilmi yok. Yaptığı tahsil maalesef buna yetmez. İşin içine bir de meslek sevgisi, aşkı noksanlığı girerse, fırsat ve imkan bulsa başka mesleklere kaçıp kurtulma haleti ruhiyesi karışırsa, sen düşün yazıklık ne kadar büyüktür. Bir imam arkadaşım söylemişti: “Ezan okunurken hızlı huzlı yürüyen birisini gördün mü bil ki, ya imamdır, ya müezzin.”

Eskiden maaşları azdı bu iki sınıfın. Şehirde normal bir geçim için ek işler yaparlardı. Bu da zaten olmayan okuma, araştırma, ilim edinip cemaate aktarma duygu ve düşüncelerini iyice bitirirdi. Şimdi maaşlar iyileşti nisbeten bu hükümetle. Şehirlerde artık çoğunlukla lojman da var. Ama eski alışkanlıklar hala devam ediyor maalesef.

Sorunlar o kadar çok ve büyük ki, hangisini yazacağımızı şaşırıyoruz. En başında da ehliyetli din görevlisi gelmektedir. Bugün bunun okulu bile yok. İmam Hatipte okuyanların en son tercihi imamlıktır. O da mecburiyetten ne yazık ki.

Oysa iyi cemaat iyi imamdan, vaizden, müftüden ilim ve irfan alarak yetişir. Ama laik devlet bunun bilerek önünü kesiyor. İşin içindekiler de farkına vararak bunu telafi etmiyor, ortama sanki uyuyorlar.

Bu ifrat ve tefritler nasıl aşılır bilemiyorum. Yeni bir anayasa acaba camilerimizi bize yeniden verir mi? Orasını kamusal alan olmaktan çıkarabilir mi? Gerçek laikliği getirebilir mi?

Yalana dolana teslim edilmemiz yetmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi