Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Postal yok, cübbe var...

Postal yok, cübbe var...

Büyük uzlaşma, uhulet, suhulet, aklın galebe çalması, ülkeyi ekonomik krizden kurtarıp siyaseten önünü açan karar, sağduyu, şu bu...

Bütün bunlar, Anayasa Mahkemesi’nin ‘kapatma’ yönünde verdiği, ama nitelikli çoğunluğa ulaşılamadığı için ‘kapatmama’ yönünde tezahür eden kararının teknik açıdan ‘doğru’ olduğu anlamına gelmiyor.

İşin bu boyutunu, Yargıtay Onursal Başkanı, bilge hukukçu Sami Selçuk yazdı.

Bu kararın, çok esaslı bir ‘usul hatası ile sakatlandığını’ ve bu yüzden ‘hiç’ hükmünde olduğunu ortaya koydu.

Ben, ‘büyük uzlaşma’ diye alkışlanan kararın, çok daha vahim sonuçlar doğurabilecek büyük bir vesayete (yeni bir ‘vesayet sistemi’ne) kapı araladığını düşünüyorum.

Karar, 6’ya 5 çıktı.

Parti ‘kıl payı’ kapatılmadı.

Sanki mahkeme üyeleri, oylama öncesinde oturup anlaşmışlar, ‘öyle bir karar verelim ki, iki taraf da hem tatmin olsun, hem de olmasın. Sonuçta kapatmayalım ama, kapatılmasını isteyen çevrelerin karnının şişini indirmek ve AK Parti’yi belli bir çizgide tutmak için de odaktan mahkum edip hazine yardımını keselim’ demişler gibi.

Nizalı bir karar gibi...

Bu karar şu anlama geliyor:

Partiler, artık ‘talepler siyaseti’ne uygun davranamayacaklar.

Mesela, Anayasa Mahkemesi’nin, hiç de hakkı ve yetkisi olmadığı halde, kırmızı çizgilerle donattığı ‘başörtüsü’ ve ‘katsayı uygulaması’ konularında düzenleme yapamayacaklar.

Bırakın düzenleme yapmayı, ‘talepler siyaseti’ çerçevesinde bunu gündeme getirip tartışamayacaklar bile.

Bu karar ve öncesinde alınmış anayasa değişikliklerinin esastan görüşülmesi kararı uyarınca, TBMM ‘Kurucu Meclis’ işlevi göremeyecek, kısmi anayasa değişiklikleri yapamayacak, anayasayı tümüyle değiştirmeye ve daha demokratik bir metin üzerinde tartışma açmaya yeltenemeyecek.

Hazirun, buna, ‘hukuk devleti’ diyor.

Fakat, yapılanların ‘hukuk’la uzaktan yakından ilişkisi yok.

Bu mahkemenin geçmişte aldığı bazı tartışmalı kararları hatırlayalım:

Mesela, darbecileri koruyan ‘Tedbirler Ysası’nın hukuka aykırılığını kabul etmemişti:

Bu kanuna karşı çıkmak, ‘27 Mayıs devriminin meşruluğunu ve haklılığını inkara yol açar, vatandaşları birbiri aleyhine tahrik ederek, onlar arasında kin ve düşmanlık doğurur’muş. Bunun neticesinde ‘milli huzur ihlal edilir ve anayasanın dayandığı temel ilkeler tahrip olur’muş.

Başka?

Dünya durdukça yaşayacak ‘367’ saçmalığına imza atmış, anayasa değişikliğini ‘esastan’ görüşerek hukuk alanında bir ‘ilk’i gerçekleştirmişti.

Başka?

Durduk yerde kural ihdas etmiş, bir kanunu ‘yok hükmünde’ saymıştı.

Bir de, bu mahkeme, 12 Eylül 1980’de anayasal düzen delik deşik edilmesine rağmen konumunu muhafaza etmiş, varlık nedeni ortadan kaldırıldığı halde ‘mesaisini’ sürdürmüştü.

Bazı değerli üyeler, anayasal düzeni ‘silah zoruyla’ ortadan kaldıranlara teşekkür ziyaretinde bile bulunmuşlardı...

Hazirun ‘hukuk devleti’ tanımlamasında ısrarlı ama dünyanın her yerinde bu sisteme ‘yargıçlar iktidarı’ (jüristokrasi) tabir ediyorlar.

Dolayısıyla, ‘büyük uzlaşma’ denilen şey, bundan sonra ‘büyük vesayet’e yol açacak ve ülkenin geleceğini karartacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi