Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Teamül haline gelen ihlaller...

Teamül haline gelen ihlaller...

Gelip geçenlerden sonra, hasar değilse de, bir durum tesbiti yapmakta fayda var.

AKP kapatılmadı ama ‘laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu’ bir şekilde tescil edildi.

Bu, ‘rahat durmaz ve canımızı sıkarsan, tekrardan bir kapatma davası açılabilir ve o zaman netice bugünkünden daha farklı olur’ manası taşıyor, anlaşıldığı kadarıyla.

Anayasa Mahkemesi, kendisini var eden Anayasa’nın değil, üyelerinin ekseriyetinin ait olduğu dünya görüşünün takipçisi olarak gelişmeleri takip edeceğinin ve gereken her ne ise yapacağının sinyallerini vermiş oldu böylece.

Sözkonusu mahkemenin var olmaya başladığı günden bu güne sıkıntı teşkil eden davranışları, böylelikle zirveye varmış oldu.

Türkiye’de sistemin oluşumu, her ne kadar TBMM’nin duvarlarında ‘Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’ yazılıyor olsa da, Milletin mümkün olduğu kadar yönetime karıştırılmaması esası üzerine bina edilmiştir.

Milletin seçtiklerinin Millet adına yönetim işini yapmaması için de kurumlar ihdas edilmiş ve zaman içerisinde değişiklikler olduğu zaman da, bir kurumun boşluğu, diğeri tarafından rahatlıkla doldurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin bugün itibariyle yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyin, geçmişte var olan Senato’nun yerini almak ve daha ötesine gitmek gayreti olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz.

ülkeyi ve Milleti yönetmenin, Millete bırakılmayacak kadar önemli bir iş olduğunu düşünenler, onu Millete kesinlikle bırakmamak için ellerinden geleni yapmaktadır.

70 milyonu temsilen, onlar tarafından seçilen Parlamento ve bu parlamentonun içinden çıkan iktidar, aslında kısıtlı bir denetim yapmak üzere oluşturulmuş 11 kişiden oluşan bir Mahkeme’nin vesayeti altındadır şu anda.

11 kişiden oluşan Mahkeme, daraltılmış yorumlara istinat ederek, özgürlüklerin önünün açılmasına müsaade etmemek bir yana, sistemin rahatlamasını sağlayacak adımların atılmasına da artık müdahele edeceğini açık seçik ortaya koymuştur.

Şimdi iktidar partisi, atacağı bütün adımları ‘Anayasa Mahkemesi acaba ne der’ hususunu hesaba katarak atmak zorunda.

Bu durumu ortadan kaldırmak yani hukuki alanda meydana gelen çarpıklığı düzeltme konusunda mutlaka atılması gereken adımlar ise herhalde hiç atılamayacaktır.

367 kararı gibi bir kararın bir daha alınmaması, Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerin iptali gibi olayların bir kez daha yaşanmaması için bazı düzenlemeler yapılması; yani AYM’nin kendi sınırlarında kalmasını sağlayacak gerekli değişiklikler, kolay kolay hatırdan bile geçmeyecektir.

Hemen hatırlatmakta fayda var ki, bu neticeye geliş kendiliğinden ve kolay olan bir şey değildir.

Milletin egemenliğini yok sayan anlayış bu noktaya, zaman içerisinde yaptıklarına ses çıkarılmaması sayesinde, sürekli alan kazanarak gelmiştir.

Anayasa’nın ve kanunların, yasakçılık lehine yanlış yorumlanmasının, ihlal edilmesinin ve özgürlükler lehine olan maddelerinin işletilememiş olmasının bedeli bundan sonra ağır ödenecek gibi gözükmektedir.

Aslında olmayan yasakların uygulanması, olmayan yetkilerin kullanılması ve açık hükümler yerine şahsi mülahaza ve yorumların hakim olmasına göz yumulmasının bizi getirdiği nokta, yanlış uygulamaların artık teamül haline gelmesidir.

Anayasa’nın açık emrine rağmen kendisini artık kanun koyucu olarak görmeye başlayan ve mensuplarının benimsemeyeceği usulüne uygun değişiklikleri bile yok etmeye hazır bir yapı, korkarız bundan sonra da başımızı epeyce ağrıtacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi