Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Taksim Anarşistleri: Ulusalcı, Ergenekoncu, Cahil, Çapulcu, Hain

Taksim Anarşistleri: Ulusalcı, Ergenekoncu, Cahil, Çapulcu, Hain

Taksim anarşistleri üç bölüktür: Ulusalcı, cahil ve çapulculardan oluşmaktadır. Haindir bunlar. Müslüman Türkiye düşmanıdırlar. Taksim’de ve diğer illerde ortalığı yakıp yıkanları iyi tanıyınız. Bunlar alçak ve hain, namussuz ve şarlatan, Atatürkçü ve Kemalist, Ergenekoncu ve generalcidirler. PKK’nın verdiği zararı bu “derin” güçlerin değnekçileri de veriyor.                                                                                      

Türkiye’de ne kadar yıkıcı, karıştırıcı varsa Taksim bahanesiyle ortalığı çıkıp, yakıp yıkmışlardır. CHP, İşçi Partisi, ÇYD gibi kuruluşlar bu anarşistlere destek vermişlerdir.  Çakallara, zibidilere, marjinallere, alkol taraftarlarına, laikçilere, ulusalcılara, âdi ve şerefsizlere açıktan destek verip, memlekette karışıklık çıkmasını istemişlerdir. Haindir bunlar, şerefsiz ve alçaktır. Menderes zamanında bu yana yaparlar bu tür sokak fitnelerini…    

“Ağaç sökülmesi ve gezi parkı” işin bahanesi. Türkiye’de kendilerine yer açmak için namussuzca fitneliyorlar. “Demekrasi” falan değil dertleri. Türkiye’ye vesayetçi- ulusalcı- laikçi- Kemalist bir iktidarın hâkim olması için çalışıyorlar. Taksim işin paravan tarafı. Park’la ağaçla işleri yok bunların. Hakla da bağları yoktur Halk Anadolu’da, köyde kasabadadır. Halk değil bunlar, millet düşmanı, bölücü, yağmacı, anarşist ve Müslüman Türkiye düşmanı. CHP mebusu “yakında kimse sokağa çıkamayacak" demiş. Eğer damarlarında erkeklik kanı varsa bir denesinler. Halk dedikleri insanlar bu vesayetçi azınlık zümresini sandığa gömer ve bir daha çıkamazlar.

Habervaktim’in yayın müdürü Fatih Akkaya’nın ifade ettiği gibi Taksim anarşistleri “Ha gayret olacak” diye slogan atıyorlar. “Tahrir İsyancılarına” benzetiyorlar kendilerini. Hiçbir benzerliği var mıdır Tahrirle Taksim’in. “Keşke üş-beş de ölü olsa…” diyen nekrofildir bunlar. Yani ölüsevici…  Halk düşmanıdır bu çapulcu anarşistler. Bunlara yumuşak davranmak fayda vermez. Güzel sözden, nasihattan anlamazlar. Merhamet maraz yapar bunlara.

Hain ve şarlatandır bunlar. “Atatürk ve Cumhuriyet aşkı, diktatör iktidara karşı halk hareketine dönmüştür…” diye çığlık atıyor vatan haini, millet düşmanı bu şarlatan ve namussuzlar. “Atatürkçülük ve Altı Ok Cumhuriyetinin esamisi kalmayacak bu ülkede. Kudurmaları bundandır. Kuduz köpekler gibi yakıp yıkıyorlar. Sol sendikalar bu kaosu sürdürmeye devam edeceklerini beyan ettiler. Gayeleri kaosu büyütmek. Hak ve hukuk işin bahanesi. Hak ve hukuku gitsinler, yeni anayasaya karşı çıkan CHP’ye sorsunlar.   

Bir daha tekrar ediyorum, damarlarında erkeklik kanı ve millet sevgisi varsa yığınla hak ve hukuk meseleleri var, onu savunsunlar. Fakat ezelden beri hain ve yıkıcıdır bunlar. 27 Mayıs’tan bu yana “derin devletin” Ergenekonun, bir telefonu ile sokağa çıkan çakallardır bunlar. Haysiyetsiz, milletsiz ve halksız…

Vesayetçi- laikçi-Atatürkçü rejim ellerinden gidince ve bir daha ellerine geçemeyeceğini anlayınca itler gibi kudurmaya başladılar. Yeşilçam artistleri, tiyatrocular, sanatçılar, operacılar, baleciler gibi ne kadar Müslüman Türkiye karşıtı kültürü temsil eden marjinal, laikçi ve ahlâksız zümreler varsa Taksim rezaletine destek olmuşlardır.

Ne demokrasisi! Bunların derdi park ve ağaç değil, kaybettikleri laikçi iktidarlarıdır. Yolda geçen başörtülü kadınlara saldırdılar. Sokak aralarında başörtülü ve dindar avına çıktılar bu namussuz ve alçaklar.

Türkiye bunların değildir. Bunlar ulusalcı-laikçi Türkiye’yi zorbalıkla ele geçirmiş Kemalist ulusalcı-laikçi azınlıktır. Beyaz’dır bunlar, mütegallibedir.  27 Mayıs, 7 12 Eylül, 28 Şubat bunların kuvvet merkezleriydi.  Ellerine düşenleri manipüle ediyorlar. Halkçıtv’de konuşan eski muhafazakar mebus ve bakan artığı Abdüllatifoviç adlı sinsi bir hainin konuştuklarına bir bakın. Halk anayasasından bahsediyor, Taksimcileri destekliyor bu geri zekalı ve angut. Bu ebleh kişi “derin merkezlerin” güdümüne girmiş ve kargaların bile güleceği konuşmalar yapıyor. Zamanında Refah Partisi bu ebleh kişinin karakterini nasıl fark etmemiş ve bünyesinde barındırmış hayret! 

Bunlara demokrasi fazladır. Taksim’i kullanmaları tamamen ideolojiktir. Görecek bu hainler. Taksime bir câmi değil, üç câmi, medrese ve İslâm eserleri anıtları yapılıp baştan başa değişecektir. Onlara sormaya bile gerek yok. İşlerine güçlerine baksınlar, iktidar olup gelsinler. Üstlerine vazife midir, imarın, yolun, parkın nasıl yapılacağına karışmak. 31 Mart vakasında “irtica üssü” diye Kemalistler tarafından yıktırılan tarihî bir yadigar olan Topçu Kışlası da yeniden yapılacak görecek bu hainler. 

Hâsılı, bu satırların asla hükümeti koruma ve tutma düşüncesiyle yazılmadığını beyan ederim. İktidar, Taksim zibidilerinin ve çapulcularının ellerine geçmesin diye dua ediniz.

-------------------------------------

İLÂVE YAZI:

FİKİR DÜKKÂNI’NDAN GÖNLÜME DÜŞENLER

Eyazizan! Bu haftada bahtiyarım. Bir yığın fikirli hâtıram oldu yine. Türkiye Yazarlar Birliği Şehr-i Maraş Şube Başkanı İsmail Göktürk, Türkiye Yazarlar Birliği ile Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi tarafından yapılan “Türkçe’nin 10. Uluslararası Şiir Şöleni”ne, H. Ahmet Eralp ve fakirin ortak ifadesiyle, “Uluslararası şairliği tescil edilmiş şairler” kervanıyla Kırgızistan başşehri Bişkek’e şiirini okumaya gitti. Bir haber geldi ki, İsmail Göktürk, Kırgızlara ve Türk dünyasının her ülkesinden gelen katılımcı ve dinleyicilere Yemen Türküsü söylemiş ve Bişkek Flarmoniye Konser Salonu’nu hüzne boğmuş. Onun vasfıdır zaten; gittiği yeri fikirleştirir ve en iyi zarfı atar gelir. Vatanına, yani dosthânesine döndüğünde Isık Göl’de abdest alırken ve Yusuf Has Hacib’in şehri Balasagun’da dolaşırken neler hissettiğini “diş kirası” vererek dinleyeceğiz inşallah.

Bahtiyarlığımın bir başka fikirli kısmı da, Türkiye Yazarlar Birliği Şehr-i Maraş Şubesi Başkan Yardımcısı Hasan Ejderha, şehrimize gelen değerli şair ve yazarları Mağaramıza (dernek mekânı) dâvet etmesiydi. Sürpriz olan bu program müdavimleri ve fakiri pek sevindirdi. Mütefekkir Nurettin Topçu üzerine doktora çalışması ve kitaplarıyla tanınan KSÜ’den emekli felsefe hocası Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kök hoca, “Kuş Sofrası” ve Masal Çağı” adlı kitaplarıyla gönüllerde taht kuran şair Ali Akbaş hoca, “Güvercin Vadisi Şiirleri” ve “Havva Çarpıntısı” şiir kitaplarıyla narin yüreğini dostlarıyla paylaşan Yasin Mortaş, “Gölge Boyu Irmak” adlı şiir kitabıyla Mortaş’lara mahsus bir yürekten sâdır olan sembollere gizlediği mısralarını unutamadığımız Mehmet Mortaş, Türkiye’de sayısı azalan atışma şairliğinin yazılı temsilcisi ve gelenekli hece şiirinin koruyucusu Tayyip Atmaca ve Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Şeker ve isimlerini hatırlayamadığım güzide zevat mağaramıza edebî neşve katmışlardır.

Mağaramızda gecenin sohbetçisi şüphesiz Ali Akbaş hocaydı. Mağaramızın türküdarı Tolga Tolun bin miligramlık türkülerle bağlamasına dokundukça, Ali Akbaş hoca yavaş yavaş başladı türküleri şerh etmeye. Her türkünün “etimolojisine”, bâzı yanlış uyarlama ve söyleyişlere temas etti. Türküdarımız Tolga Tolun Yemen Türküsü’nü çalarken, Ali Akbaş hoca Yemen Türküsü’nün hikâyesini anlattı, bâzı ifade yanlışlıklarına dokundu. Bu arada fakir cezbeye kapılıp şathiye söylemeye başladı, vecd fazlasından başı döndü, kalbi sıkıştı, kimseye belli etmedi. Sohbet ve türkü ahenk üzere devam ederken, Semerkand ve Mostar Grubu K. Maraş temsilcisi Mehmet Yaşar, Allah vergisi sesiyle bağlama eşliğinde şiirler okudu. Ali Akbaş hocanın “Üsküdar’dan tren gider evim barkım viran gider” şiirini okurken mağara ahfadı ve misafirler hayli duygulandı ve şiirin verdiği hüzünden dolayı mağaramızda hafif bir sarsıntı oldu.                                                                                                                

Misafirler gecenin ikinci yarısında kalkmak için müsaade istediler. Ancak Fakir, “Bu mağara türkü ve hüzünden meydana gelmiştir. Memleketin ister mülki âmiri ve paşası olsun, ister âlimanı ve üdebası olsun, bu mağaraya yolu düşenlerin saat ikiden önce kalkmaları caiz değildir…” dedi. Sağ olsunlar birkaç kişi haricinde başta Ali Akbaş hoca, fikirli mağara anânemize ve menkıbemize hürmeten saat ikiden çok sonra kalktılar.

Paralar dökülse, kağıt üstünde programlar yapılsa, bu kadar edebî ve hüzünlü bir sohbet programı nasip olmaz insana. Bu geceden dolayı “Maraş’ın Cezbeli Gülleri” kitabının yazarı hikâyeci Hasan Ejderha’yı, mağaramızın mesul müdürü H. Ahmet Eralp’ı, efendiliğin bütün vecibelerini üzerlerinde toplamış olan Yasin Keskin’le Bekir Büyükkurt’u ve cümle talebe-i güzini selâmlarım.                                                                                                                                                  ******                                                                                                                             ŞAİRİM MEHMET NARLI’DAN CEVAP GELDİ

“Ahmet abi, ne şarkîyiz ne garbî; kalbîyiz vesselam! Zarf hususuna gelince, aciz  alçacık sesle zarfını attı fekat mübarek kulağınız duymadı, sıhhat-i gûşunuzun selameti için  yüksek sesle zarf atmaktan da imtina etti.” 

******

SERDAR YAKAR’A TEŞEKKÜR

Ey azizan! Mağaramızın, yani Yazarlar Birliğimizin asrî elektriği ne olduysa bir kaza ile kesilmiş ve bir müddet maddî karanlıkta kalmıştık. Mağaraya seyr u sülûkumuzu mum ve gönül ışığı altında kesintisiz sürdürdük. Hal böyleyken, “Maraş Kitaplığı”nın meydana gelmesinde hasbî emekleri olan değerli yazar, Şehr-i Maraş Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Serdar Yakar bey, “…O mekân kamu yararına bir dernektir ve dostlar orada edebî hizmet veriyorlar…” deyip elektriği açtırdı ve asrî elektriğe yeniden kavuştuk. Kendisine teşekkür ederiz.

******                                   

Haftalık hâtıramın gerisi var. Bir Hocam’ın tavsiyesi ile Savaş hocanın 37 yıl önce Şehr-i Maraş’a “derin bir misyon” üzere geliş sebebinin detaylarını araştırıyoruz. Elinde bilgi ve belge olanlar fakirin mail adresine gönderirlerse memnun olurum. Geçen hafta iyi zarfçıları arasında Savaş hocayı ve Tayfun Göktürk’ü unutmuşum. Bu iki güzel insan ince ve “derin” zarf atarlar ki, Bir Hocam dahi çekindiğini ifade buyurmuştu.                                                                                                    

******

Tosyalızâde Fahri Efendi, fakiri hastanede derdine derman ararken gördü de aynen şöyle dedi: “Buralarda ne şifa arıyorsun; Bir Hocam’a okunsana…” Dedim ki: “Bendeniz Bir Hocam’a mânevî bir talepte bulunmaya dilim dönmüyor, sizler tavassut etseniz ne güzel olur…”

******    

Bu arada, aynı şehirde dost gözünden ırak düşüp gurbetzede olan gönül dostumuz ve ecdâdımız gibi bir Müslüman Türk olmayı gerçekten çok arzu eden Murat Yücel’in bir çayhânede fakirin mahdumuyla karşılaştığını ve ona “Ahmet Abi gurbet yazısında bana da taş atmış…” dediğini duydum, çok sevindim.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi