Elif Nisa

Elif Nisa

Uyarılar

Uyarılar

Akla ve şuura sahip her insan, kendisine yapılan uyarıları dinler; akılcı uyarıların kendisine yarar sağlayabileceğini bilir. Ancak kimi insanlar buna oldukça kapalıdır; sabit fikirleri sebebiyle,  dinlemek yerine kendi düşüncelerini karşı tarafa kabul ettirmeye çalışırlar. Bu insanlara özellikle, imanî konularda yapılan uyarılar fayda vermez. Kur’an, bu durumdaki insanlara şöyle dikkat çekiyor:

 

"Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar."             (Bakara Suresi,6)

 

Yapılan uyarıları dinlemeyen kişileri ölüler, sağırlar olarak tanımlıyor Kur’an… "Çünkü gerçekten sen ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin."   (Neml Suresi,80)

 

Bu insanlar göklerde ve yerdeki sayısız delili de gördükleri halde neden uyarıları dinlemiyorlar?..

 

Bu sorunun cevabı birkaç tanedir. Öncelikle dünya hayatına hırs derecesindeki bağlılığı, şeytanın etkisiyle vicdanının değil, nefsinin isteklerini yerine getirmesi, insanın yüz çevirmesine sebep oluyor. Bu nedenle çeşitli mazeretlerle ve kendilerince yaptıkları tevillerle uyarılara kulak tıkıyor, kaçıyorlar.

 

Şuuru kapalı bir durumda, sadece istek ve tutkularını tatmin için yaşayan insan, uyarıları dinleyip öğüt alamaz. Kur’an, gerçek yaratılış amacını tamamen unutarak geçici ve eksik olan dünya hayatına razı olan insanlara, "… Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır."  (Tevbe Suresi, 38) diye sesleniyor.

 

Diğer taraftan doğal felaketler de gerçekte insanlar için birer uyarı niteliği taşıyor. Tümü Allah’ın insanlar üzerindeki rahmetindendir. Allah, böylece insanlara acizliklerini ve Kendisi’ni hatırlatır. İnsan bu olaylardaki aczini görüp, üzerinde düşünüp öğüt alabilir.

Başa gelen her musibet, içinde bulundukları gaflet halinden kurtulmaları, büyüklenmekten vazgeçerek Allah'ın dosdoğru yoluna girmeleri ve dünyaya tutkuyla bağlanmamaları için insanlara tanınan birer fırsattır.

İnsan, Allah'ın dilemesi ile gerçekleşen çeşitli felaketler karşısında, ne kendisine, ne de çevresindekilere yardıma güç yetiremez. Her şey Allah'ın elindedir; O'ndan başka zarar verecek ya da yarar sağlayacak kimse yoktur. Bu gerçeği Kur’an, “Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir.” (Enam Suresi, 17) ayetiyle haber veriyor.

Tarih, büyük uygarlıklar kurmuş, ancak doğal afetlerle yok edilmiş toplumlarla doludur. Bu kavimler büyüklenmiş, sahip olduklarını Allah'ın vermiş olduğunu kabullenmemiş ve inkârları sebebiyle helâk edilmişlerdir.

İnsanların deprem, sel, fırtına gibi olaylara karşı tedbir alması oldukça doğaldır; alınan tüm tedbirler fiili birer dua anlamına gelir.  Ancak yalnızca tedbirlere güvenerek, Allah’ın sonsuz gücünü görmezden gelmeye çalışmak hata olur.

Bediüzzaman’a göre, Allah’ın kuluna verdiği acı ve ıstıraplar, musîbet ve hastalıklar zarar- ziyan değil; Allah’ın kuluna hediyesidir, rahmetidir. Çünkü perde arkası, kulun hayâllerinin ötesinde muhteşemdir, lâtiftir, hoştur. Evet, nasıl ki şükür nimeti ziyadeleştirir; öyle de, şekvâ(şikayet) hastalığı, musibeti tezyid eder(artırır). (25. Lem’a, 11. Devâ’dan)

İnsan, ebedî hayatını tehlikeye atabilecek her türlü tavırdan sakınmalı, ahiretine yararlı olabilecek öğüt ve hatırlatmalara açık olmalı. Allah’ın uyarıları karşısında aczinin ve çaresizliğinin bilincine varıp ders çıkaran samimi insanlar, Allah'ın büyüklüğünü kavrayıp takdir etmeye çaba gösterirler. Ki insanın görevi; aczinin kanatlarıyla Allah’a kulluğunun en yüce makamlarına uçmaktır.

 

Fuat Türker

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi