Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Gezi Parkı’nda fikir gezintileri..

Gezi Parkı’nda fikir gezintileri..

Gezi Parkı üzerine bir hayalim vardı.. “İstanbullu olmak” projesi çerçevesinde İsrail Kuralay ve … ile birlikte projelendirmiştik.. Orada bir Felsefe Parkı kurulsun istiyorduk, Kültür seraları olacaktı.. Hz. Muhammed’i bir hurma ağacı temsil edecekti. Hz. İsa’yı bir zeytin. Buda’yı İncir mesela.. Hz. Musa’yı bir pınar . Filozofları.. Kültür seraları olacaktı. Farabi sohbetleri yürüme koridorlarında verilecekti.. Ama gerçekleştirilemedi ve bu günlere geldik..

Şimdi bu konuyla ilgili olarak, bu güne kadar hiç düşünmemiş insanlar nasılda gezi’ci oldular. Oysa ben adım adım gezdim gezi parkını.. Şimdi park üzerine ahkam kesenler, buradaki kışkırtılmış bir eylemden nasıl da sosyolojik analizler yapıyorlar şaşıyorum.. Kuşkusuz burada sosyal media gerçeğini sorgulamalıyız, ama Çarşı ayrı bir konu.. Buradaki anarşistler, Hedonistler, Marksistler, Sendikalar, hepsi ayrı ayrı ele alınabilir.. Ergenekoncular da öyle. Bunları siyaset açısından da sorgulayabiliriz. Ama Taksim’den bir Tahrir üretme çabası, Gezi eylemleri kadar zorlama..
Batı düşüncesi, kendine yönelik eleştiriyi yine kendi kültür kodları ile üretiyor.. En islamcısı bile Vahri bir referans olarak kullanmıyor..
Tam da bu durum, bilekçelerimizin beynimize geçtiğini gösteriyor..
Bu yaklaşım, zorunlu din dersinde Laikliğe yapılan atıfların Ayet ve hadislerden fazla olması ya da Mustafa Kemal’den yapılan alıntıların ayet ve hadislere yapılan atıflardan daha fazla olması gibi bir şey! Yeni “İslamcı düşünce, işte tam da böyle bir şey..
Kemalist ideoloji, batı düşünce sisteminin ürettiği bir şeydi. Kemalizmi eleştirenler bile aynı kültür genleri ile, system içinde kalarak çözüm üretmeye çalışıyorlar.. Metodik anlamda Kemalist bir çizgi izliyorlar.. Ama bunun adına da “İslamcılık” diyorlar. Aslında bu batılı bir kavramsallaştırma ile “New İslamisation”.
Yazdıklarının tümü rasyonel, determinist, pragmatik! Yeryüzündeki statü kavgasında, güç ve iktidarı, serveti elde etme adına verilen bir kavgada  Tanrıyı bir işe mecbur etme çabasının ürünü.. Mesela kimse bu işi “imtihan” boyutu ile görmüyor sanki! Şöyle olursa böyle olur, bu böyle olmazsa, şu da şöyle olmaz.. Siyaset tanrısının iradesini gerçekleştirmek adına, ona arzı ihlas etmeye çalışıyor sanki birileri, “entellektüellik” adına!
Hani, Allah (cc) “bizi mallarımızla, canlarımızla ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecekti” Yeni entellektüeller tanrının aklını, yeni iktidar, servet, güç, örgüt merkezleri ise sanki tanrının kılıcını temsil ediyor.. Hatta bana kalırsa tanrıyı esir almaya çalışıyorlar. Tanrıya akıl öğretme, ona yol gösterme, bazan onu ikna etme çabasının içine giriyorlar.. Hani bize hayır gibi gelende şer, şer gibi gelende hayır murat etmiş olabilirdi, biz bilmezdik, O bilirdi!
Akıl da bilim de put olabilir. Övgü akılsızlığa değil elbet, ama aklın sanki hakikatin kaynağı ve ölçüsü imiş gibi Aklı ve bilimi putlaştırmaya..
Her şey put olabilir, para, kadın, hatta peygamberlerini bile ilah ve rab edinerek onu putlaştıranlar olmadı mı? Din büyüklerini ilah ve Rab edinerek putlaştıranlar olduğu gibi.
Newtonyen yaklaşımlar, Wberyen akıl, Hobbesden ödünç alınan kavramlar, hikmetin müminin yitik malı olduğu gerçeğinin ötesinde temel bir algı ya da karar vermede referans kaynağı olarak kullanırken, ölçüyü kaçırırsak, başka vadilere savrulabiliriz..
Herkese kendi fikri hoş gösterildi.. Bu bizi egzantirik/ben merkezci bir dünyaya sürükler. Batı düşüncesinden devşirdiğiniz ön görülerle kendi düşünce putunuzu yaratırsınız ve sonra da o put size esir alır.. Hz. Ali döneminde Kur’an ayetlerini kendi bağlamından kopartıp ayeti kendi kanaatine indirgeyenlerin, kendi cinayetlerini meşrulaştırma noktasında nasıl bir yol izlediklerini hatırlayalım..
Yeni İslamcılık, aklın çerçevelediği yeni bir sapmanın iklimini, zeminini oluşturuyor bana kalırsa. Bu yaklaşım geleneklerin biri “atalarımızın dini” ne savurmasına göz yumduğum anlamına gelmez, elbette. Buyurun Hz. Lut dönemini analiz ederek bu gün için nebevi bir model üretelim. Ya da Hz. Salih dönemini, var mısınız..
Tamam, batıyı analiz ederken, ya da batı dünyasının etki alanı içindeki sorunları analiz ederken, elbette bu kaynaktan da yararlanmak mümkün, ama gerçek sadece bundan ibaret değil, anlamaya çalışırken tamam da, çözüm üretirken, öncelikli referanslarımız bu mu olmalıydı..
Kemalizme karşı slogan atarken bile metodik anlamda kemalist önermelerde bulunan insanlara dönmemeliyiz..
En islamcımız bile batıyı eleştirirken, batının düşünce kalıpları içine sıkışıp kalıyorsa, sanırım asıl sorun burada.. Kalabalıkların akışlarından önce, siyaset, düşünce dünyamızın önderlerinin kafasında ve yüreğindeki sorunların tartışılıp konuşulması gerek..
Kur’an’ın tarihselleştirilmesi, ya da belli ideolojik politik hedefler için araçsallaştırılması kadar bu yeni islamcılık da bir tehdit olarak önümüzde duruyor.
İşte bütün bu karmaşa islam karşıtlarının bizi atomize etmek ve agnostikleştirmek için bize karşı uygulamaya koydukları şeytani bir oyun olduğunu düşünüyorum..
İşgal önce beyinlerimizde başlıyor, sonra söz ve eylemlerimize dönüşüyor bu iş..
Aman dikkat! Taksim’deki işgal bir sonuç, asıl tehlike beyin ve yüreklerimizin işgalinde, tenimiz ve midemiz işgal edileli çok oldu, şimdi sıra beynimiz ve kalbimizde.. Bu topyekun saldırıya karşı topyekun savunmaya geçmeliyiz ve aslında en iyi savunmanın taarruz olduğunu bilerek. Çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlar, nerede şu bizim STK’lar, hani nerede şu bizim mediamız, ses ver kardeşim! Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi