Cemal Nar

Cemal Nar

“Burası devlete meydan okuyacak yer değildir”

“Burası devlete meydan okuyacak yer değildir”

Bu söz malum Bülent Ecevit’in sözüdür. Niçin söylendiği aşağıda yazılıdır. “Burası” dediği yer de bir yurt parçası olan meclistir. Ha meclisi ha Taksim.

 

Şimdi biz soruyoruz: “Meclis devlete meydan okuyacak yer değildir de Taksim devlete meydan okuyacak yer midir?”

 

Elbette değildir. Ama koro halinde eskisi yenisi devrimciler, aşırı solcular, ulusalcılar, marjinaller, yani milletin mana kökünden kopmuşlar, şimdi Taksimde devlete meydan okuyorlar. Kendilerine öğretim görevlisi, sanatçı, aydın diyen nice zavallılar da onların faziletini anlata anlata bitiremiyorlar.

 

Nerede?

 

28 Şubat Post Modern Darbesi’nin  arkasında olan iş adamlarının medyasında, sendikalarında, üniversitelerinde.

 

Neden oralarda?

 

Askerlerden sonra mahkeme kendilerini çağıracak da ondan. Güç gösterisinde bulunuyorlar. Genelde devleti, özelde yargıyı tehdit ediyorlar bir bakıma.

 

Devlet ve yargı korkar mı bundan? Tırsar da geri çekilir mi? Teslim olur mu bunlara.

 

Sanmıyorum. Ama yine de en iyisi bekleyelim görelim.

 

Sokakta devlete baş kaldıranlar ne istiyorlarmış?

 

Özgürlük.

 

“Kimden?”

 

Bu ülkenin gördüğü en fazla özgürlükleri getiren iktidardan. Daha fazla özgürlük için muhalefetin engellemesine rağmen yeni bir özgürlükçü anayasa yapmak için çırpınan hükümet ve partiden.

 

Destekçileri kim?

 

Bütün özgürlüklere karşı çıkan, “sana özgürlükçü bir anayasa ve yasa yaptırmayız” diyen CHP den…

 

Ah benim güzel ülkem, üstünde ne çelişkiler yaşanıyor?



Bütün dünyaya “kadına seçme ve seçilme haklarını en erken vermekle” övündük bir zaman. Her fırsatta bunları “çağdaşlaşma” örneği olarak sunduk.

“Kadına kötü muameleden” yakındık bir zaman, onlar için “pozitif ayırımcılık” istedik.

“Meclise daha çok kadın gitmeli” dedik. “Kadın eli değmiş yerler daha zarif olur” dedik.

“Kadınlar Meclise kalite kazandırır” dedik.

Bunlara inandık tabi.

Ve bir gün Merve Kavakçı’yı seçtik.

Yanında yine başka bir kadınla, Nazlı Ilıcak ile meclise girdi.

Ve yer yerinden oynadı…

Yukarıdaki sözleri en fazla söyleyenlerimiz, en fazla çağdaşlarımız, en fazla kadın haklarını savunanlarımız, kısacası her yerde her zaman en fazlalarımız, bir kadına karşı “dışarı, dışarı, dışarı” diye tempo tutmuşlardı…

Liderleri akşamdan hazırlıklıydı, cebindeki kâğıtlara önceden bir şeyler yazmıştı, söz verilmesini bile doğru dürüst bekleyemeden kürsüye seğirtti ve “bu kadına haddini bildirin” diye bağırdı.

“Burası devlete meydan okuyacak yer değildir” diyordu…

Akıl, mantık gitmiş, öfke Meclisten memlekete yayılmıştı.

Üslup perişan, tavır pespaye…

Beğenmedikleri bir kadını Millet Meclisinden böyle kovdular.

Bu gün beğendiklerini getirdiler kendileri.

Sözde kalite getirdiler böylece. Kibarlık, incelik, zarafet getirdiler. Hanım eli getirdiler Meclise. Arıtman’ı, Sertel’i ve gibilerini getirdiler…

Öyle mi?

Onlar her konuştuklarında kavga çıkıyor.

Sürekli devlete meydan okuyorlar.

Devlete meydan okuyanlara bu kadınlara aynı adamlar ““dışarı, dışarı, dışarı” dediler mi? Bu kadınlara da “haddini” bildirdiler mi?

 

Ne gezer?


Ben onlarda ilke diye bir şey görmedim ömrüm boyunca.

“İlkeli” değil, hep “ikili” oldular onlar. Hep “çifte standartlı” oldular. Hep “bizim soyhalara da yakışıyor hani” dediler.

Halk tabiriyle “iki dinli” oldular. Yani “iki ölçülü” oldular. Bir şeyi el yaptıysa “kötü,” kendileri yaptıysa “iyi” dediler.

Ama gittikçe azalacaklar, bitecekler, tükenecekler…

Olaylar herkesi eğitiyor. Millet görüyor ve gerekli dersleri ve ibretleri alıyor artık.

Milleti adam yerine koymayanlar kaybetmeye, bitmeye ve tükenmeye mahkûmdurlar.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi