Faruk Köse

Faruk Köse

Bandırma Vapuru ile Taksim’e çıkmak

Bandırma Vapuru ile Taksim’e çıkmak

Taksim merkezli olayların sıradan bir “çevrecilik eylemi”nden çıkıp, Türkiye’ye karşı “yerli işbirlikçiler” üzerinden yürütülen “uluslararası operasyon” olduğundan kuşku yok. Bunu operasyonun bir numaralı hedefi olan Başbakan Erdoğan da ifade ediyor.

Ancak anlaşılamayan ve anlamlandırılamayan bir husus var ki, eğer Hükümet bunu kamuoyuna izah etmezse, sonraki süreçte ciddi bir “zaafiyet” ve “iş bilmezlik” olarak Hükümet’in ve Başbakan’ın ayağına dolanacaktır.
Eylemlerde öne çıkan, “örnek gösterilen figürler” arasındaki “yabancı uyruklu şahıslar”a dikkat etmişsinizdir. Bunlar bizzat sahaya inip eylem yapıyor, polise mukavemet ediyor; sergiledikleri “direnç ve mukavemet stili” örnek gösteriliyor. Diplomatik pasaport sahibi yabancılar eylemcilere yardım ediyor. Yabancı ülke politikacıları gelip Hükümete karşı eylem koyuyor. Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Claudia Roth’un, Divan Otel’e karargâh kurup eylemleri organize ettiği, zaman zaman sahaya indiği meçhul değil.
Bunların basına yansıyandan çok daha fazlasını güvenlik güçleri de, yargı çevreleri de, Hükümet de biliyordur muhakkak. İşte ileride “Hükümet’in ayağına dolanacak” olan, bunlara karşı hiçbir şey yapılmaması.
Türkiye’den bir politikacı Almanya’ya, İngiltere’ye, ABD’ye gidip oranın Hükümetleri aleyhine yapılan gösterilere, eylemlere katılsaydı, eylemcileri koordine edip yönlendirmeye kalkışsaydı onlar ne yaparlardı? “Aman Türk politikacıya dokunmayalım” mı derlerdi, yoksa Hükümetine karşı yapılan bir kalkışmaya iştirak eden Türk politikacıyı tutuklarlar mıydı? Diplomatik pasaport sahibi Türkler o ülkelerde Hükümet karşıtı eylemlere katılsalardı, buna “diplomatik pasaport sahibi” deyip göz mü yumarlardı, yoksa dünyayı ayağa kaldırıp onlar hakkında ne gerekiyorsa yaparlar mıydı? Türk vatandaşları o ülkelere gidip, Hükümetler aleyhine yapılan eylemlere iştirak etselerdi, hatta eylemlerde sergiledikleri “direniş stili” sembol figürler haline gelseydi, o ülkelerin güvenlik güçleri buna karşı göz yumarlar mıydı, yargı çevreleri buna karşı harekete geçmezler miydi?
Emin olun, Batı’da öyle eylem yapmasına da gerek yok, “müslüman kimliği”ni taşımak bile “içeri alınma sebebi”dir. Hal böyleyken, Türkiye’nin “yabancı eylemcilere müsamaha”sı acizlik olarak algılanmaz mı?
“Diktatörlük”le suçlanan Hükümet, “yerli işbirlikçiler”e de müsamahakâr... Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki “katı baskı ortamı”nı yeniden kurmaya çalışanların sürekli “halkı isyana örgütleme”si ve “eyleme kışkırtma”sına da suskun...
Bakınız, Soner Yalçın diyor ki: “31 Mayıs’ta Bandırma Vapuru yola çıktı. Sırada Erzurum ve Sivas Kongreleri var. 31 Mayıs Taksim Gezi Parkı eylemi Türkiye’nin yeni 19 Mayıs’ıdır.” Temel meselelerinin “Mustafa Kemal’in devrimlerine sahip çıkmak” olduğunu vurgulayıp, bunu nasıl yapacaklarını da şöyle açıklıyor: “Türbanlısı-türbansızı, Alevisi-Sünnisi, Türk’ü-Kürt’ü olarak tek şiarımız tam bağımsız Türkiye olmalıdır.”
Yeni “Bandırma Vapuru”nu yola çıkardılar ya, -başarırlarsa- olacakları söyleyeyim:
Alevisi-Sünnisi, Türbanlısı-Türbansızı derken, amaçları, özellikle inananları kandırarak yanlarına almak... Yakın tarihteki “Bandırma Vapuru” sonrasını hatırlayın. Sonra Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde olduğu gibi “yeni manifestolar”ı halka arz ederek örgütlenmek, bu esnada “İslami söylemler”le müslüman kitlenin aklını çelerek desteğini almak...
Ankara’ya geldiklerinde ise ilk yapacakları şey, itiraf ettikleri üzere “Cumhuriyet’i kuranların yaptığı devrimlere sahip çıkmak” olduğundan, aynı yolu takip edecekler. Önce “müslüman halk”ı devre dışı bırakacaklar. Çünkü iktidara gelmişlerdir ve artık onlara ihtiyaçları kalmamıştır. Sonra zulümlerden zulüm beğenin!... Devrimleri en katı şekliyle yeniden ve yenileyerek uygularken, tam bir “zulüm ve dinsizlik politikası” takip edecekler.
Nereden mi biliyorum? Biz bu filmi daha önce gördük ya... Bunlar da şimdi aynı yolu takip ettiklerini ilan ediyorlar ya...
Yeni bir “Kurtuluş Savaşı” kurgulamışlar. İl il adeta yeni “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” örgütlemeye çalışıyorlar. “İslam’ı iptal eden Devrimler”in ihyası için yeni bir mücadeleye çağırıyorlar. Yıllardır “Tayyip dedi” diye kıyameti kopardıkları bir cümleyi de ilke ediniyorlar. Bakınız Soner Yalçın ne diyor: “Sandık ve demokrasi amaç değil, araçtır.”
İşte böyle... Sandık ve demokrasi ile ipleri ellerine bir alsınlar, göreceksiniz, “Devrimler”i en katı şekliyle uygulacaklar. Yeni “Hıyanet-i Vataniye” ve “Takrir-i Sükûn” yasaları çıkarıp, yeni “İstiklal Mahkemeleri” kuracaklar. “Müslüman millet”e kan kusturacaklar! Öyle bir “derin diktatörlük” kuracaklar ki, bunun zırhını çatlatmak için de 80 yıl gerekecek.
Müslüman kesimin, “Yeni Bandırma Vapuru” ile Taksim’e çıkıp Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki “müslümana ve İslam’a karşı yapılan zulüm”ü yeniden ihya etmek isteyenlerin emellerine alet olmaması, o vapuru çekecek halatın ucundan tutmaması gerekmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi