Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bilinci körelmiş kitleler (2)

Bilinci körelmiş kitleler (2)

Bilincin uyuşması, idrak körlüğüne neden olur ki bu, birey ve toplum için en büyük tehlikedir. Zira uyuyan bir kişinin yaşamını tehdit edecek unsurları görme şansı olmadığından korunma refleksi de ortadan kalkar. Çünkü uyumaktadır ve düşmanın nasıl ve ne şekilde geldiğini görememektedir. Bu nedenle dinimiz körü körüne taklit yöntemini hiçbir şekilde tasvip etmez, kişinin aklını kullanmasını ve uyanık kalmasını tavsiye eder. Fakat bir insanın bilincini ayakta tutması ve düşmana karşı koşullanması sanıldığı kadar kolay değildir. Zira uyanık kalabilmek için ruhunuza, benliğinize, yaşantınıza ve davranışlarınıza tesir eden bütün zincirleri kırmak ve hürriyetinize kavuşmak zorundasınız. Aksi takdirde, nasıl ki bir kölenin özgürce hareket etme gücü yoksa nefsinin kölesi haline gelen insanın da özgürce hareket etme gücü ve cesareti yoktur… Akıl ve iradeyi hakikatten yana çevirmedikçe de bu esaretten kurtulmak mümkün değildir.
Köleleşmek, sadece insanın kişisel bütünlüğüne zarar getirmez aynı zamanda onun evrendeki konumuna ve sorumluluğuna da zarar verir. Çünkü burada kişi bağlandığı ve peşinde sürüklendiği unsurların güdümüne girmiş ve aklını kullanma yeteneğini tamamen kaybetmiştir. Mevlana, “Bağlarını kopar da hür ol evlat” sözü ile bu gerçeği ifade etmektedir.
Bilincimiz uyuştuğunda, gördüklerimizi, duyduklarımızı, bildiklerimizi süzgeçten geçirecek ve ayrıştıracak irademiz ve aklımız da körelmiştir. Aklı işlemeyen bir kişiyi, istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz. Hatta bu kişiyi birkaç sihirli sözle sokak eylemlerine, karanlık güç odaklarına dâhil edebilir ve burada sindirebilirsiniz. Bu nedenle ben her şeyi bilirim demek tek başına yeterli değildir aynı zamanda bilincimizi ayakta tutmaya da ihtiyacımız vardır.
İnsan olumlu ya da olumsuz bütün eylemlerinin kaptanıdır. Bu nedenle bir şeye karar verirken ya da bir davranışı ortaya koyarken, aklını ve iradesini saf dışı bırakıp sorumluluğu başkalarının üzerine yıkamaz. Çünkü her insan ortaya koyduğu tutum ve davranışlarından sorumludur.
Bireysel farkındalık ortadan kalkmışsa kişi artık esirdir, esir ise efendisinin emrindedir. Yani insan neyin kölesi olmuşsa onun sıfatında kaybolmuş ve erimiştir. Bilinci kaybolmuş bireyin zihinsel gerçekliği yoktur, sadece bunun tezahürleri vardır. O yüzden dinimiz fert fert her insanın şuurlanmasına ve aklını kullanmasına önem vermiştir.
Çocuk hayatı anne-babanın ve çevrenin yaşantısını gözlemleyerek öğrenir. Bu anlamda her insanın yaşantısı diğerleri için örneklik teşkil etmektedir. Bu aynı zamanda öğrenmenin yollarından biridir. Örnek almak bilinçli bir davranıştır, çünkü kişi bu davranışı niçin örnek aldığının bilincindedir… Sürüleşmek ise bireylerin grup içinde yok olmasıdır, burada şuur yoktur. Taklit bilinçli yapılmışsa kişinin kılavuzu olabilir, fakat taklit eden, aklını ve iradesini saf dışı bırakmış, sebep ve sonuçlara bakmadan, rutin olarak belli davranışları tekrar ediyorsa bu doğru değildir. Çünkü kişi neyi niçin yaptığını bilmemektedir.
Bu gün kapitalist imparatorluk hızla yayılıyor, ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, iç savaşlar, kargaşa ve kaos ortamları insanların aklını ve zihnini bulandırıyor. Ve Müslümanlar kendilerini dönüştüren paradigmaların içine hapsolarak adeta sürünün bir parçası haline gelmektedirler. Bu sadece şimdi için değil, gelecek nesiller için de büyük bir tehlikedir. Bu nedenle, Müslümanlar her zamankinden daha fazla çalışarak taze bir bilinç kazanmalı ve taze bir güne uyanmalıdırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi