M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslüman Gençlerin Dikkatlerine

Müslüman Gençlerin Dikkatlerine

Değerli Müslüman gençler!.. Yarıdan fazlanız birtakım cemaatlere, tarikatlara, dinî gruplara mensup bulunuyor, onların terbiyesiyle yetişiyorsunuz. Bendeniz bütün hak, doğru, hayırlı cemaat, tarikat ve gruplara taraftarım ve başarıları için nâçizane dua etmekteyim.

Tarikatlar, cemaatler, gruplar gençlerini nasıl yetiştirmelidir?

Birinci madde: Onların sahih/doğru inançlı Müslümanlar olmasını sağlamaktır.

İkincisi: Beş vakit namazı kıldırmaktır.

üçüncüsü: Elden geldiği kadar farz namazları cemaatle kılmalarını tavsiye etmektir.

Dördüncüsü: Gençlerin yüksek İslâm ahlâkı ve yine yüksek karakter sahibi olmaları için çalışmaktır.

Beşincisi: Gençlere ümmet şuuru aşılamaktır.

Altıncısı: Gençlere medenî terbiye ve görgü kazandırmaktır.

Yedincisi: Mürüvvet ve fütüvvet ahlâkıdır.

Sekizincisi: çok yüksek ve sağlam genel kültür kazandırmaktır. (Edebiyat, tarih, mantık vs)

Dokuzuncusu: Müslümanlara karşı merhamet, şefkat, anlayış, affetme, sabır; kâfirlere karşı mesafeli durmak, onlara âlet olmamak, oyunlarına gelmemek, tuzaklarına düşmemek...

Onuncusu: Kendi şeyhini, üstadını, ağabeyini, liderini putlaştırmamak, onları erbab (rabler) haline getirmemek.

Onbirincisi: Kesinlikle gıybet ve nemime yapmamak, lisan afetlerinden korunmak.

Onikincisi: Parayı sevmemek. Para için dinini, vatanını, milletini satmamak. Haram yememek.

Onüçüncüsü: İstikamet/doğruluk.

Ondördüncüsü: Büyük ve küçük cihad sahasında mücahid olarak yetiştirmek.

Onbeşincisi: İmanın, İslâm’ın, Kur’ân’ın, mukaddesatın ihlâslı hizmetkârı olarak yetiştirmek.

Onaltıncısı: Cemaat, tarikat, Hazretler Hazreti, Muhteremler Muhteremi militanlığı ve fedailiği yaptırmamak.

Onyedincisi: Lüksten, israftan, saçıp savurmaktan, gösteriş ve kibirden, Nemrudluk ve Firavunluktan uzak durmak.

Onsekizincisi: âdil Müslüman olmak.

Ondokuzuncusu: ümmet içindeki bütün hayırlı çeşitlilikleri (ihtilâfları) kabul edip hepsine hoşgörü ile bakmak.

Yirmincisi: Bütün kötü bid’atleri dışlamak, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmak.

Yirmibirincisi: Tek cümle ile olgun ve sâlih Müslüman olarak yetiştirmek için ne yapmak lazımsa onları yapmak, öyle terbiye etmek.

Yukarıda yazdığım maddeleri yerine getirmeyen, kendilerine bağlı gençlerin beyinlerini yıkayan, onları cemaat veya tarikat fanatiği yapan, robot ve zombi olarak yetiştiren, baronun kölesi haline getiren, öteki Müslümanlara düşman eden, mü’minleri “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” diye sun’i şekilde ikiye ayıran, bizden olmayan öteki Müslümanların gıybetini yapmaya, onlara düşmanlık etmeye cevaz veren cemaatlerde maalesef hayır yoktur.

Benim bu yazım belki bazılarının hoşuna gitmeyecektir ama sâkin ve âdil düşünürlerse haklı olduğumu anlayacaklardır.

Selâm ve hürmetlerimle dikkatlerinize sunarım.


Düşünce Hürriyetinin Sınırları

BİR yazımda Ezana hakaret eden dinsiz bir kadını tenkit ederken şu satırları yazmıştım:

“Türkiye’de yaşayan bir dinsizin İslâmî konularda çok dikkatli, insaflı, hoşgörülü olması gerekir. Ezan aleyhinde konuşmak, çoğunluktaki Müslümanları üzer, öfkelendirir, fitne ve fesada sebebiyet verir. İçinde saklasın...”

Hasan Bey isminde bir vatandaş, bu konuda şu cevabı göndermiş:

“Bu satırları ifade özgürlüğü ile bağdaştırmak mümkün değildir. Ne demek ‘içinde saklasın’... Kimin hangi fikri kendine saklayacağına, hangisini açıklayacağına karar vermek kimin haddine düşmüş. Hakaret ve şiddet içermediği sürece herkes, her türlü düşüncesini ifade et... (mesajın sonu kesik)”

Bilgelik şöyle diyor:

“Söylediğin her şey doğru olmalı. Lâkin her doğruyu söylemek doğru değildir...”

Türkiye’mizin millî ve toplumsal barışa ve uzlaşıya büyük ihtiyacı vardır. Bu barışı ve mutabakatı bozacak, fitne fesat çıkartacak, halk kesimleri arasında kin, intikam, düşmanlık tohumları ekecek, huzur ve asayişi bozacak söylemlerden, beyanlardan, düşüncelerden uzak durmamız gerekmez mi?

Türkiye’de çoğunluk Müslümandır. Müslüman olmayanlar kendi irade ve ihtiyarlarına (seçimleriyle) Müslümanları üzmekten, öfkelendirmekten, tedirgin etmekten çekinirlerse iyi bir şey yapmış olmazlar mı?

Farz edelim Tel-Aviv’e veya Kudüs’e gittiniz, bir cumartesi günü sofu Yahudilerin yaşadığı bir mahallede geziyorsunuz. Cumartesi (Sabat) Yahudilerin kutsal günüdür, o gün bazı şeylerin yapılmasını istemezler. Benim hürriyetim var, ille de yapacağım mı demeniz doğrudur, onları üzmeyeyim, bazı şeyleri yapmamayım mı doğrudur?

Hindistan’da Hinduların çoğunlukta olduğu, Mecusî kültürünün dominant kültür olduğu bir şehirde geziyorsunuz. Yaya kaldırımının üzerine kocaman bir inek yatmış, geviş getiriyor. Bırakın o hayvana bir tekme vurmak, hışt demek bile Hinduları üzer, öfkelendirir. Benim hürriyetim var, ineği yoldan kovarım diyenin başı çok belâya girer.

Medenî bir vatandaş, kendi iradesiyle, kendi ihtiyarıyla barışçı, uzlaşmacı, hoşgörülü olur. ülkemizde birtakım saygısız ve densiz kimseler, ecdadımız olan Osmanlı Sultanlarına tenkidi aşan hakaretler ve küfürler savuruyorlar. Bu yaptıkları sağduyuya, terbiyeye, medeniliğe uyar mı?

Atatürk kendisine mahsus bir özel “koruma kanunu” ile korunuyor. Sadece hakaretten korunmuyor; tenkitlerden ve saygısızlıklardan da korunuyor. Acaba okuyucum Hasan Bey bu konuda ne düşünüyor?

İnsanların hakaret ve şiddet içermeyen düşüncelerine elbette izin verilmelidir, lâkin akıllı, vicdanlı, sağduyulu, medenî, efendi, edepli vatandaşlar bu konuda kendilerini sınırlarlar, çoğunluğu üzecek, halkı tedirgin edecek, toplum içinde fitne ve fesat çıkartacak söylemlerde bulunmazlar, yazılar kaleme almazlar.

Bu anlattıklarım bir medeniyet ile bedeviyet meselesidir.

Medenî insan kendini kontrol edendir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi