Faruk Köse

Faruk Köse

Monarşizmin kamuflajı: Demokrasi

Monarşizmin kamuflajı: Demokrasi

Mısır’ın başına çöreklenen “cunta yönetimi” kan dökmeye başladı. Hem de namaz kılanlara kurşun sıkarak, annelerinin kucağındaki bebekleri, yanında oynayan çocukları öldürerek!...

Bu hazin, vahim, vahşi, insanlık dışı ve çirkin manzara, “müslümanların tarihi”nde yabancısı olduğumuz bir manzara değil. Bugün hâlâ Ümmet-i Muhammed’in içinden çıkamadığı “büyük ayrışma”nın temelleri de böyle bir olayla atılmıştı. Namaz kılanların üzerine saldırarak onların öldürüldüğü bir olayı tarihte, “Kerbela”da da görmüştük. Zalim bir yönetime karşı “tarihi bir kıyam”la “müslümanın duruşu”nun ne olması gerektiğini gösteren Hz. Hüseyin Efendimiz’in ve yanındakilerin üzerine de, “Yezid’in askerleri” onlar namaz kılarken saldırmış ve pek çoğunu şehid etmişlerdi. Şimdi bu hazin olayın açtığı yarayı hâlâ kapatamıyoruz ve kapanacak gibi de durmuyor.
Yanlış anlaşılmasın, Mısır halkının “cuntaya karşı kıyam”ını Hz. Hüseyin’in Yezid’e karşı kıyamıyla kıyas ediyor değilim. Ancak, “zalime karşı kıyam” açısından bir benzerlik var, “zalimin namazdaki kıyam erlerine karşı saldırısı” açısından bir benzerlik daha var, sonrasında “kapanması çok zor yaraların açılması” açısından da başka bir benzerlik var. Bu açıdan, cuntanın namaz kılanlara saldırısı, Mısır’ın geleceğini karartacak “çok vahim bir hadise”dir maalesef. Belki de, artık gerekli olan “safların ayrışması” için milat olacaktır.
Mısır’da yaşanan “darbe”, bildiğimiz darbe türlerinden farklı. Zira “askeri darbe” denince akla gelen, “askerlerin iktidarı silah zoruyla ele geçirmesi”dir. Bu tür darbeler, genellikle “demokrasi adıyla dünyaya nizam vermeye çalışan” ve fakat, aslında “demokrasi”yi dünyayı kontrol altında tutmak ve talan etmek için bir “meşruiyet kılıfı” olarak kullanan “küresel egemen güçler” tarafından, arkaplânda kendileri bulunuyor olsa da, usûlen eleştirilir.
Ancak Mısır’da durum farklı. İlk fark, darbenin “asker-sivil koalisyonu”yla yapılmış olması. İronik de olsa, “sivil unsurlar” militarize edilerek, “sivil idare”yi sağlama adına kendilerini askerin kucağına teslim ettiler. Bu, sivil toplumun “idari irade” bakımından yetersiz oluşunun açık resmidir. İkinci fark ise, dünyaya nizam vermek için “demokrasi” havariliğine soyunan “küresel egemen güçler”in yapılan darbeye adeta sahip çıkmaları, hatta “darbe” olarak bile görmemeleri, hatta ve hatta bu darbeyi arkaplânda destekleyen, “plânlayan güç” olmaları. Zaten bunu yapabilmek için olsa gerek, Mısır’daki darbe “asker-sivil koalisyonu” şeklinde plânlanıp icra edilmiş gibi görünüyor.
Bu noktadan sonrası çok önemli. Zira bu darbenin bize gösterdiği bazı önemli gerçekler var ve artık müslümanlar olarak kendimize çekidüzen vermemez lazım.
1- Görüyoruz ki müslümanlar iktidara hazır değil. Zihnen ve kalben hazır olsalar da, “iktidar olmanın gerekleri”ni yerine getirme konusunda ciddi yetersizlikleri var. Bu hususu inşaallah, yarınki yazıda geniş olarak ele almayı düşünüyorum.
2- Müslümanlar, hadiseleri değerlendirmede, gidişatı okumada “esas”ı kaçırmışlar görünüyor. Bakınız, Mısır’da asker darbe yaptı, ama hemen herkes, bunun “demokrasiye, sandığa vurulan bir darbe” olduğu üzerine yoğunlaştı. Hâlâ demokrasiye aykırı olan darbeye bir an önce son verilmesi gerektiği söyleniyor. Bu söylemde “bizim müslümanlar” başı çekiyor. Yahu, hâlâ anlamadınız mı, “demokrasi denilen şey” tam da budur: “Halka rağmen halk için”dir. Toplumun oylarını organize ederek, “idarenin dayandığı irade”yi “egemen, talancı ve tahakkümcü derin güçler”e veren bir “aldatmaca mekanizması”dır. Arkaplândaki “küresel egemen güçler”in, dikkatleri üzerlerinden uzak tutarak talanlarını sürdürmeleri için arkasına saklandıkları “tahakkümün kılıfı”dır. Toplumsal bilinci “kendi kendilerini yönettikleri zannı”na evrimleştirerek uyutan ve uyuşturan, böylece “egemen güçler”e “kendi rızalarıyla teslim olma”larını sağlayan bir “masal”dır. Arkaplandaki “ideoloji monarşizmi”nin, ya da “çıkar, sömürü ve tahakküm monopolü”nün pisliklerini ve gerçek yüzünü gizleyen bir “kamuflaj”dır.
Son zamanlarda “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” cümlesinin vitrine çekilmesini tesadüf ya da “marjinal bir söylem” mi zannediyorsunuz? Bunun, “iktidara müslümanlar gelirse sandığın önemi yoktur”un başka bir ifadesi olduğu besbelli değil mi? Toplumun tamamı da istese, “egemen derin güçler”in “İslami yönetim”e izin verme niyetlerinin olmadığını hâlâ görmeyecek miyiz?
3- Bir kez daha anladık ki, “toplumun iradesi”ne darbe yapan, namaz kılanların üzerine kurşun yağdıran güçlere karşı “pasif direniş”le netice alınamıyor. O yüzden müslümanlar, gerektiğinde “aktif direniş”e geçebilecek hazırlıklarını tamamlamış olmalı.
Türkiye-Mısır ekseninde yaşananlara ve söylenenlere bakıyorum da, “Demokrasi”nin, aslında gizli bir monarşizmin kamuflajı olduğundan başka bir kanaate ulaşamıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi