Faruk Köse

Faruk Köse

Aktif müdahaleye karşı pasif direniş olur mu?

Aktif müdahaleye karşı pasif direniş olur mu?

Mısır’da yaşananlar, tüm müslümanlar ve İslami hareketler için ders alacakları mesajlar içeriyor. Tıpkı, İhvan-ı Müslimin’in, farklı coğrafyalarda boy gösteren İslami hareketlerin çoğuna örneklik teşkil ettiği gibi.

İhvan-ı Müslimin’in, tarihinin hiçbir döneminde rahat bırakılmadığını, sürekli baskı ve zulme uğradığını, liderlerinin şehid edildiğini, mensuplarının vahşi işkencelere maruz kaldığını biliyoruz. Ama Hasan el-Benna hareketin “halk ile kucaklaşma”sını sağlayacak öyle bir temel atmıştı ki, kuruluşundan 83 yıl sonra, atlattığı tüm badirelere rağmen, üzerindeki pres kalkar kalkmaz Mısır’ın yönetimine gelebilmişti.
Ancak arkasına “Siyonist odaklar”la beraber “ABD” ve “Arap diktatörleri”nden müteşekkil “kirli bir koalisyon”u alan General Abdulfettah el-Sisi, “demokrasi” için askeri darbe yapıp Mısır halkını -sözüm ona- “Şeriat’ın tasallutu”ndan kurtardı! Gerçi, darbeye alkış tutanların “demokrasi” ile “askeri darbe”yi nasıl uyumlaştırdıkları bilinemiyor, ama olsun. Bunların ağababalarının da ağababası ABD değil mi? Nitekim ABD de, İslam coğrafyasına “demokrasi” getirmek için “askeri harekatlar”a girişmiyor mu?

Cunta halkı yönetimden uzaklaştırdı. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi gözaltında. Askeri rejim sivil halka karşı silah kullanıyor, insanları öldürüyor, işkence ediyor, tüm insanlık suçlarını işliyor. İnsan hakları ihlalleri had safhada. İhvan’ın lider kadrosundan önemli kişiler tutuklu. İsrail’in hatırı için “Filistin’in hayat tünelleri” kapatıldı. Müslümanların medya organları susturuldu. Mısır halkı büyük bir “ekonomik çıkmaz”a sürükleniyor. Darbe liderleri, halkın üzerine “silahlı vahşi milisler”i saldırtarak kaosu körüklüyor. Mısır, “dış müdahaleler”e açık, “Siyonist odaklara hizmetçi” haline getirildi. “Müslüman-Hristiyan çatışması”nın temelleri olgunlaştırılıyor. Bütün dünya ise olup bitenleri seyrediyor.
Bu manzara karşısında İhvan-ı Müslimin’den beklenen “direniş”ti. Nitekim İhvan, bekleneni yaptı. Ancak “direnişin biçimi”nde sıkıntılar var. “İslami hareketler”in bunlardan ders alıp kendilerine çekidüzen vermeleri, yeniden organize olmaları, stratejilerini gözden geçirip “yeni bir strateji ve çalışma takvimi” belirlemeleri gerekecek.
İhvan’ın “direniş stratejisi”nin esasını “pasif direniş” teşkil ediyor. Meydanlara yüzbinlerce insanı çıkarıp slogan atarak öylece bekleşiyorlar. Cunta yönetimi onlara kurşun sıksa da, büyük can kaybına uğrasalar da öylece duruyorlar. Yürüyüşe geçtiklerinde asker karşılarına çıkıp durduruyor, durmayanı vuruyor! Kurşunu yiyince tekrar meydanlardaki pasif duruşa dönüyorlar.

Peki, Mısır’ın birkaç meydanında yüzbinlerce insan daha ne kadar durabilir? Kaç ay daha bu duruş devam edebilir?

İnsanların bir “tahammül sınırı” var. Haliyle heyecanlarının, öfkelerinin, dirençlerinin biteceği, ya da bitmese bile duruşunu sürdüremeyeceği bir alt sınıra çekilme hali yaşanacaktır. Birkaç ay içinde meydanlardaki kalabalığın sayısı yavaş yavaş azalacak, kitle içten içe eriyecek ve belki küçük bir marjinal grup meydanlarda kalmaya devam etse de, pasif direniş bir gün bitecektir. O zamana kadar yine ölenler ve yaralananlar, tutuklanıp zindana atılanlar olacak; ancak neticede, cuntanın “aktif müdahale”sine karşı “pasif direniş”le cevap vermeyi sürdürmek, direnişi sadece o şekliyle devam ettirmek, Cuntaya diz çöktüremeyecektir.

Ne yapılmalı? Cevabı İhvan-ı Müslimin’in kurucusundan alıyoruz. Hasan el-Benna, “Allah yolunda cihad” edip ölmeyi bir “maharet ve sanat” olarak algılardı. Ona göre müslümanlar, içinde bulundukları “zillet”ten, ancak “Kur’ân’ın ölüm telakkisi”ne sarıldıklarında kurtulabileceklerdi. “Başarıya ulaşmanın yolu” buydu.
Bu yüzden el-Benna, Teşkilatını umumiyetle bir “halk organizasyonu” olarak biçimlendirmişse de, “aktif mücadele” için “cihad birlikleri” de kurmuştu. Bu birliklerin özellikle Filistin’de yahudilere karşı gösterdiği başarılar dillere destandır.
Müslüman Kardeşler’e “cihad”ı öğütleyen el-Benna, “açgözlülerin göz diktikleri yerler haline gelen, ihtilâlcilerin, gâsıpların elinde bölünerek yağma edilen İslam beldelerinin kurtarılması için cihadın kaçınılmaz bir zaruret olduğu”nu ilân ederek şöyle demişti:
“Bizimle beraber olmak isteyenler bunlara hazırlansınlar. Eğer şubelerimizden veya cemaatten birisine cihadın ağır yükü zor geliyorsa veya durumu buna müsait değilse, yoldan çekilsin! Allah’ın Ordusunun yoluna devam etmesini engellemesin.”

Nasıl ki Mısır’da kurulan İhvan-ı Müslimin hareketi hemen hemen tüm İslami hareketlere örneklik teşkil etmişse, şimdi de Mısır’da yaşanan olaylar, bütün İslami hareketlere dersler verecektir. En büyük ders, “aktif mücadele”ye karşı “pasif direniş”in yeterli olmayacağıdır. Eğer İhvan-ı Müslimin’in hazırda beklettiği bir “aktif mücadele timi” olsaydı, Mısır Cuntası bu kadar ileri gidebilir miydi?

“Pasif direniş” bir yere kadar. İslami hereketlerin, lüzumu halinde “aktif direniş”e geçebilecekleri “hazırlık”ları, “strateji”leri, “program”ları, “kadro”ları var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi