Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kim Darbeci Generallerden Yana İse O, Katliama Ortaktır

Kim Darbeci Generallerden Yana İse O, Katliama Ortaktır

 

      Türkiye’de ve dünyanın bütün ülkelerinde bir kısım generaller darbeci ve katliamcıdırlar.  Mesleklerini pozitivist cihetiyle tâlim ettikleri için acıma ve merhamet duygusu taşımazlar.  Aldıkları Harp Sanatı eğitiminin insanî,  kalbî ve her şeyden önce İslâmî bir zemini olmadığından bir nekrofil, yani ölüsever karakterine dönüşebilirler. Bundandır ki dünyanın her ülkesinde bir kısım generaller katliam yapabilir, kan dökebilirler.

Generalliği nasıl anladıklarına bağlıdır darbecilikleri, yani katliamcılıkları.  Pozitivist, acımasız ve katliam tutkusuna sahip küffar Batı “uygarlığı” eğitiminin bir ürünü olan general Türkiye’de de ve diğer ülkelerde de Batılılaşmanın ortaya çıkardığı bir üst asker tipidir.

Öyle ki karşı duracağımız zâlimler darbeci generaller olunca, yüreğimizi ve hafızamı daima diri tutmak, 27 Mayıs ve 12 Eylül generallerinin yaptıkları idamları ve katliamları unutmamak gerek. 27 Mayıs ve 12 Eylül’de darbelerine karşı duruşta ne hissettiysek, Adeviye Meydanı’nda aynı duygu ve düşünceler içindeyiz.

27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat generalleri Türk ülkesindeki Müslümanlara nasıl katliam ve işkenceler yaptılarsa, aynı kanlı ruhu taşıyan benzer generaller Adeviye Meydanı’nda İslâmca hürriyeti ve hakkı için nâra atan, gözyaşı döken ve darbeye karşı duranlara katliam ve işkence yapıyorlar. Türkiye darbeler tarihinde generallerin postalları altında ezilişimizin acılı yankıları Rabiatul Adeviye’de yankılanıyor şimdi. İki ülkede de zâlimler aynı; ölüsever ve darbeci generaller…

GENERALLER KANDAN VE DARBEDEN BESLENİRLER

Darbeler kanlıdır, kirlidir. Her darbenin ve general katliamının ardında Büyük Ortadoğu Projesi, İslâm ülkelerini parçalamaya çalışan siyonizm ve emperyalizm ve sömürgeci Amerikan kapitalizmi vardır. Daha fazla silah satmak ve daha fazla kan akıtmak isteyen silah baronları vardır

Bu şenî darbe ve katliam karşısında İslâm ülkelerinin idarecileri dirayet ve basiretlerini toplayamamışlardır. Kenar-ı Dicle’deki bir koyunun hesabını veremedikleri gibi, Irak’ta öldürülen 1,5 milyon masumun hesabını vahşi Batı “uygarlığına” hâlâ sormaya cesaret edemiyorlar. Doğu Türkistan’da, Kudüs’de, Gazze’de, Suriye’deki katliamların sorumlusu hükümetler kadar milletini Müslümanca sevemeyen basiretsiz generallerdir.

DARBELER VE GENERALLER

Mısır’da generaller darbe ve peş peşe katliam yapınca Türkiye’deki darbesever generallerin kara yüzleri gözlerimizin önüne geliverdi. Yakın tarihimizde darbeler ve generaller Türkiye’nin karabasanıydı, korkulu rüyasıydı.

Türkiye’nin yakın tarihi askerî darbelerle geçmiş ve darbeci generallerin dayanılmaz zorbalığı ve zulümleriyle heba olmuştur. Türkiye’nin yarım asrını darbeci generaller kirletmiş ve öldürmüştür. Dokuz Subay Hadisesi, 27 Mayıs Darbesi, 22 Şubat 1962 Ayaklanması, 20 Mayıs 1963 Ayaklanması, 12 Mart Muhtırası,12 Eylül ve 28 şubat darbeleri, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven Darbe teşebbüsleri, 27 Nisan darbe bildirisi, Balyoz darbe planı, İrticayla Mücadele Eylem Planı, Ergenekon darbe örgütü, Türkiye’deki bâzı darbelerdir. 

Tanzimat’tan bu yana bütün darbeler Batı’dan beslenir ve Batı’nın içerideki işbirlikçileri eliyle yapılır. Hiçbir darbe millet yanlısı olmamıştır.

Darbeci generaller milletin muarızı ve Türkiye’nin Müslüman hüviyetine düşmandırlar. “Ülkenin ve milletin bağımsızlığı” diyerek hâdim bir eda ve çalımla yaptıkları darbeyi meşru göstermeye çalışsalar da, İsrail’in, ABD’nin AB’nin emir uşaklığını yapagelmişlerdir hep.  Darbelerin hemen ardından ABD büyükelçisine brifing vererek biat ettiklerini bildirirler. Mossad patronlarına ve Ne-con’lara selam çakarlar.

Darbeler ve generaller, bu ülkenin en uğursuz iki kelimesidir. Öyle ki darbe ve general kelimeleri yan yana söylenir. General dendiğinde darbe akla gelir. Bundandır ki darbeci generallerin kimliklerini, zulümlerini ve yandaşlarını unutmamak vatan-millet borcudur.

Türkiye’de baştan beri darbeci generallere dâvetiye çıkaranlar, CHP’liler, Taksimci güruh ve bilumum ulusalcı zümrelerdir, Beyaz Türkler ve bunların sermaye çevreleridir, geleceğin Türkiye İslâm Cumhuriyetinin hayata ve kamuya adım atmasından rahatsız olanlardır.

Darbeci generaller Türkiye’nin, milletin, Meclis’in kaderinin kendi ellerinde oldukları psikozu içindedirler. Meclis’i fesh edip millet desteğiyle gelen başbakanı asabilirler, vesayetçi kafalarına göre anayasa yapabilirler, partilere kilit vurabilirler, ahbaplarına ve eşlerine bankaları peşkeş çekebilir. Bu şenî fiilleri işlemeyi darbe adına müktesep hak olarak görürler.

EY KATLİAMCI GENERALLER YENİLECEKSİNİZ!

                                                                                                                                    

     Darbeci generaller birer psikopattır. Darbecilik bâzı generallerin ruhunda yer etmiş bir virüstür. Bu virüse yakalanan generallerde görülen fiillerin en başında zorbalık ve iktidar tutkusu gelir. İktidar ve ülke daima generallerin vesayetinde olmalıdır. Devletin siyaset ve iktisadiyetine hâkim olmak meslekî genlerine işlemiştir. Zâlimce bir zenginlik ve güç, bâzı generallerde kanserden daha beter bir hastalıktır. Para, iktidar ve zorbalık; ruhlarına işlemiştir.        

Darbecilik virüsü kanlarından çıkmadıkça her vakit darbe yapabilirler. Teşebbüsleri akim kaldığında darbe sendromuna tutulur ve psikiyatri kliniklerinde kriz içinde yavaş yavaş ölürler.   

Darbeci generallerin hepsi omurgasızdır. Darbeci generalleri alkışlayanlar, darbeci generaller kadar kirlidirler. Darbe yapan generaller insanlığa zararlı yaratıklardır. Topluma zarar veren apoletli güruhu alkışlayan, öven herkes Türkiye’nin askerî vesayet içinde geçen her gününden mesuldür.  “Beni bir general aradığı zaman saygıyla ayağa kalkar öyle konuşurum” diyen aydınlar, akademisyenler, patronlar, bürokratlar ve gazetecilerin bol olduğu bir ülkedir Türkiye. Darbeci bir general konuşurken bir kez dahi “bravo” diyen biri bu fiiliyle milletine ihanet etmiş sayılır. 

Dünyanın her yerinde aynıdır darbeci generallerin ruhu. İblis’in ruhunda buluşurlar. Generallerde iktidar hırsı ve zorbalık, silah ve silahlı kuvvetlerin varlığıyla başlar. Tarihten bugüne silah ve silahlı kuvvetlerin egemen bir güç olarak “konuşlanmasıyla” alâkalıdır generallerin darbeciliği. Statülerini kötüye kullanan ve vazifelerini istismar eden dört kuvvetten biri generallerdir.

27 Mayıs 1960 darbesiyle bir alışkanlık olarak darbe teşebbüsüne girişirler darbesever generaller. Bunlardan asla asil insan ve millete şâmil olmuş bir “paşa” çıkmaz. Zorba ve millete aidiyetsizdir darbeci generaller. Komşuda dahi darbeci generallerin eşkâli görünse bizim milletin yüreğine darbeler tarihinin zulümleri bir zehir gibi oturuverir.

Yaptıkları darbelere kavramlar yakıştırmaya çalışırlar. Kanlı ve kirli darbelerini “devrim”, “ihtilâl”, “inkılâp” ve “emir ve komuta zinciri altında askerî müdahale” adıyla taçlandırırlar. Kurguladıkları ideolojilerine göre darbenin sahibi ve idolü M. Kemal’dir. Anıtkabir’den kalkarak darbenin yapılmasını ve vatanın kurtarılmasını bizzat dikte etmiştir.    

Bunun içindir ki darbelerini “beyaz ihtilal” diye tesmiye ederler. Darbe ve dikta rejimi olarak tavsiften hiç hoşlanmazlar. İdareye el koymaya, halkı susturmaya ve halkın temsilcilerini kamplarda toplamaya salahiyetli olduklarını bildirirler. Aksi zaten vâki değildir.

Hâsılı, ölüsever ve darbe hastası generallerin daima pusuda olabileceğini unutmamak lâzım.

 

 İLÂVE YAZI:

 GÖNLÜME DÜŞENLER

Ey azizan! İlim ve irfan büyükleriniz sizin hakkınızda nükteli ve irfanî bir lisanla konuşsa kalp ve baş ağrılarınız gitmez midir? Muzaffer Hocam, Mekteb-i Beyza’da bu fakirin kerimesine “Baban nasıl?” deyince,  o da, “torunu Yağmur’la birlikte vakit geçiriyor” demiş. Bu sözden bir mâna kapan Ali Hocam “Ne demek istiyorsunuz, bizden uzaklaştırdı mı yani?”

Muzaffer Hocam, “Hayır, hayır!  Torunu Yağmur, Ahmet beyin sinirlerini aldı…yani iyi ona iyi geldi…” demiş.

Hocamgilin bu sözlerini ikinci elden dinleyince inancınız olsun baş ve sinir ağrılarım gitti, içime bir ferahlık geldi. Demek ki, insan-ı kâmillerin diline düşmek ve irfanî lisanlarına mevzu olmak bahtiyarlıkmış.

Bir şey daha var ey azizan! Mübarek Cuma için Kulağıkutlu Câmii’ne vardığımda dostların sayısı hayli eksikti. Câmiye gelen dostların sayısı bu kadar mı demek geldi içimden. Mesele ağustos sıcağı ve tatile kaçmaktı. Hocamgil, İsmailler, Hasanaeynler, Savaş hoca, Durdu hocam, İlker hoca yoktular. İlker hoca ağustos sıcağında kaputla oturulan bağevinde namazlarını kılıyormuş.  Hâsılı, câmide bulunan Dr. Mehmet Ceran, Mehmet Yaşari Ahmet Eralp, Yunus Barman’a “sizlere çay ikram edeyim, böyle ayrılmayalım…” dedim, “işimiz var dediler, mesajımın kıymetini bilmediler. Oysa onlara üzümlerin hası Türk kabarcığı ikram edecektim, hepsi pırın pırın oldu. Ortada kalakaldım, vay yalan dünya!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi