Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Nefret söylemleri mi... “Yahudilerin nefret eylemleri” mi?

Nefret söylemleri mi... “Yahudilerin nefret eylemleri” mi?

Birkaç gün önce, Milli Gazete’de bir haber vardı... “Hrant Dink Vakfı”nın araştırmasına göre; “Nefret söyleminin şampiyonu Milli Gazete” imiş... 

İkinci sırada Ortadoğu varmış... 
Üçüncü sırada da Akit... 
Alt sıralarda başka gazeteler de var ama, “ilk üç sıra” böyle...
Malûm, bu tür araştırmalar; “Siyonizm ve İsrail aleyhtarlığına son verme” amacıyla yapılır, yaptırılır!..
Ben, her zaman derim;
“Farzedelim ki biz nefretin söylemini yapıyoruz, peki nefretin eylemini yapanlara ne diyeceğiz?”
Malûm;
“Nefret söylemi” kavramının mucidi İsrail’dir, Yahudiler’dir... 
Onlar, “İsrail ve Yahudiler aleyhindeki” her sözü “nefret söylemi” olarak görürler ve herkese “antisemitik” damgası vurup, insanları “baskı” altına alırlar...

BİLİNÇALTI REKLÂM!

Bugün, “Nefret söylemi ve nefret eylemi”ne dair bir örnek aktaracağım...
Ama önce; bir “reklâm metodu”ndan söz etmek istiyorum...
Evet; “Bilinçaltı Reklâm” metodundan!..
Efendim, bu “bilinçaltı reklam” metodu; “gizli reklâm”dan da, “sanal reklâm”dan da çok daha etkileyici bir metodmuş...
Çünkü bu “reklâm”ları, hiçbir seyirci görmüyor!.. Evet, “göz”leriyle görmüyor, ama “beyin”leri, verilen “obje”yi algılıyor ve insan, farkında olmadan “şartlanıyor!”
“Nasıl”ını izah edelim: 
Efendim, “uzman” dostlarımdan aldığım bilgiye göre; “televizyon”da veya “sinema”da seyrettiğimiz “1 saniyelik görüntü”de, “25 kare fotoğraf” vardır!.. Yani, bizim “görüntü” olarak seyrettiğimiz “1 saniyelik sahne”, aslında “25 ayrı fotoğraf karesi”nin hızlı geçişinden ibarettir!..
İşte, o “25 karelik fotoğraf”ın, meselâ “beşinci kare”sine; bir “obje”, bir “renk” veya bir “ses” yerleştiriliyor!.. 
Diyelim ki, sadece “kırmızı”yı veya “kırmızı-beyaz” bir renk yerleştiriliyor!..
Hayır, onu “göz” görmüyor!.. 
Çünkü “o an” o kadar kısa ki, “elektriğin gidip-gelmesi” gibi bir şey!..
Ne var ki; “göz”ün görmediği bu “obje”yi, “insanın beyni” algılıyor!.. 
Obje, farkında olmadan “şuur altına” yerleşiyor!.. “Acıktığınızda” veya “susadığınızda”, saniyenin 25’te birindeki “o kare”ye yöneliyorsunuz!.. 
Zaten asıl hedef de, o kareyi “beynin algıdaki seçiciliğine yakalatmak”tır!..
“İşin erbabı”, elbette daha iyi bilir... Ama, benim bildiğim şu: Bir Amerikan filminde, “bilinçaltı reklâm” tekniği kullanılmış ve “25 kare”den bir veya ikisine “Coca Cola’nın renkleri” yerleştirilmiş!.. 
Ne olmuş biliyor musunuz?
“Film arası”nda, hemen herkes “Coca Cola içme kuyruğu”na girmiş!..
“Bilinçaltı reklâm”, işte bunun için çok önemli!.. “Tercih” edilmesinin de, “tartışma”lara yol açmasının sebebi de; “hedef kitle”yi, yani seyirciyi “savunmasız” yakalaması imiş...
Bu reklâm metodunu aktardım, çünkü;
Hürriyet’in, 25 Ağustos Pazar günkü nüshasında; Ertuğrul Özkök’ün, hem de “tam sayfa” yayınlanan bir yazısında, şahsen ben; “gizli mesaj”, daha doğrusu “okurun bilinçaltına gizli mesaj” kokusu aldım!..

MODACININ BAŞINA GELENLER!

Bu “gizli mesaj”ın, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Beyaz Saray’a ne oluyor?” diye kükrediği güne denk gelmesi, hayli ilginçti...
Malûm; Başbakan Tayyip Erdoğan, baba ocağı Rize’de yaptığı konuşmada şöyle demişti:
“Ben, Mısır’daki darbenin ardında İsrail’in bulunduğunu söyledim. Ama cevap İsrail’den değil, Amerika’dan geldi?.. Beyaz Saray’a ne oluyor ki, bana cevap veriyor?.. Bana cevap vermesi gereken İsrail’di!”
Erdoğan’ın işte bu konuşmasının gazetelerde yayınlandığı gün, Ertuğrul Özkök de, “tam sayfa yazı”sında, “John Galliano’nun başına gelenleri” anlatıyordu...
John Galliano kim mi?..
Ben hiç tanımam... O taraklarda bezim yoktur... Ertuğrul Özkök, onun “kadın giyiminin, yaşayan en büyük tasarımcısı” olduğunu söylüyor... O, “Efsane Dior’un da, efsane tasarımcısı”ymış!..
İşte bu John Galliano;
24 Şubat 2011 gecesi, Paris’in Maree bölgesindeki bir kafede, “biri kadın, iki kişi”ye hakaretler savurmuş!..
Çünkü “çok sarhoş”muş ve üstüne de “uyuşturucu” ve “uyku hapları” almış... Karşısındaki kadına demiş ki;
“Ben Hitler’i severim... Sizin gibi insanların topu öldürülmeliydi... Ecdadınız gazdan geçirilmeli, hepsi ölmeliydi...”
Gibi lâflar!..
Vayy sen misin bunu söyleyen?..
Olay önce “polis”e intikal etmiş, daha sonra da “medya”ya!..
John Galliano’nun hakaret ettiği kadın “Yahudi” imiş, iyi mi?.. 
O kadının Yahudi olması; “zaten Yahudilerin elinde” veya “Yahudilerin güdümünde” olan gazete ve televizyonları ayağa kaldırmış!..
“Manşet”ler ve “linç kampanyaları” derken, “kontrat iptalleri” başlamış!..
Dior’un sahibi LVMH, daha ertesi sabah, Galliano ile olan “6 milyon Euro’luk kontratı” feshetmiş!..
Sax Fifth, daha o gün “Galliano’nun kreasyonlarına ambargo” koymuş!..
Uzatmayalım, Ertuğrul’un ifadesiyle;
“2 yıl içinde, daha ölmeden onu diri diri bir mezara koymuşlar ve üzerini de toprakla örtmüşler!”
Yani, tam bir linç!..
Galliano’nun, bu iki yıl içinde “Yahudi kitapları” okuması, “Haham”lara ya da “Hahambaşı”lara yalvar-yakar olması, Bar Mitzvah’a gidip “Kippa” takması ve “Yahudi Cemaati” ile sıkı-fıkı olması da bir işe yaramamış!..
Affetmemişler Galliano’yu!..
Bütün kapılar yüzüne kapanmış!..
Bırakın “iş” bulabilmesini,
Yüzüne bakan olmamış!..
Ertuğrul Özkök’e göre;
“Galliano efsanesi sonsuza kadar kapandı ve herkes, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor!”

ERDOĞAN’A MESAJ MI?

Ertuğrul Özkök, bugün bir “antisemit” olmakla suçlanan John Galliano’nun bir “gay”, yani “homoseksüel” olduğunu, gençlik yıllarında da “ilk sevgilisi(!)nin bir Yahudi delikanlı olduğunu” söylüyor!..
Buna rağmen, affedilmemiş!..
“Çünkü” diyor, Özkök;
“Moda dünyasının kanunları serttir... Moda dünyasında Yahudi toplumunun kesin egemenliği vardır!”
Yani;
“Hiçbir modaevi, Yahudilere yönelik nefret söylemini sırtında taşıyamaz!.. Gerekirse linç ederler!”
Ertuğrul Özkök’ün yazısının özü ve özeti bu... 
Peki, “John Galliano’nun başına gelenleri” yazan Ertuğrul, bu “tam sayfa yazı” ile ne yapmak, ne demek istedi?..
“Galliano’nun çöküşü”nü objektif bir biçimde anlatmak mı istedi, yoksa “homoseksüel” de olsa, “Yahudiler affetmez” mi demek istedi, yoksa “Yahudilere yönelik nefret söyleminin cezasız kalmayacağını” göstermek mi istedi?..
Yazımızın başında anlattığımız “bilinçaltı reklâm tekniği”nden hareketle soralım; Ertuğrul, acaba “bilinçaltlarına bir mesaj” mı vermek istedi?..
Meselâ; “Moda dünyasının kanunları” derken, aslında “Yahudi cemaatinin kanunları” mı demek istedi?..
Meselâ; “Yahudilerin, nefret söyleminde bulunan Galliano’yu affetmediklerini” uzun uzun anlatırken, aslında “Mısır’daki darbenin ardında İsrail var” diyen Tayyip Erdoğan’ı da kesinlikle “affetmeyecekleri”nin mesajını mı vermek istedi?..
Hayır, “komplo teorileri” ile uğraşmıyorum... Sadece, “Ertuğrul’un tam sayfa yazısı”nı anlamaya çalışıyorum...
Çünkü, Ertuğrul da bilir ki;
Bu toplumda, “John Galliano’nun başına gelenler” hiç kimseyi ırgalamaz!.. Ama onun başına gelenler; “Yahudilerin affedici olmadığını” gösteriyorsa, bu da “Tayyip Erdoğan’a gizli bir mesaj” olacaksa, pekalâ böyle bir yazı yazılabilir... 
Çünkü Ertuğrul’un; “AK Parti” ile, hele hele Tayyip Erdoğan ile yıldızı hiç barışmadı!..
Sonuç itibariyle;
Ertuğrul, “Mısır’daki darbenin arkasında İsrail var” diyen Tayyip Erdoğan’a, “John Galliano üzerinden” mesaj verip; “Yahudilerle uğraşma!.. Yoksa, seni de linç ederler” uyarısı yapmış olabilir!..

ERDOĞAN’IN ROTASI

Malûm; Erdoğan’a bu tür “mesaj”lar hep verildi, bu tür “uyarı”lar hep yapıldı... Davos’taki “One Minute” olayından sonra da yapıldı, “Mavi Marmara olayı”ndan sonra da yapıldı... 
Tabiî; “İsrail’in, ABD’nin baskısıyla Türkiye’den özür dilemek zorunda kalması”ndan sonra da yapıldı... 
“Eyvah” dediler; “İsrail, başımıza belâ olur!”
Ama Erdoğan; “Büyük Türkiye”yi istemeyenlere, “Güçlü Türkiye”yi hazmedemeyenlere hep şu cevabı verdi:
“İçeride ya da dışarıda, kim ne derse desin; Türkiye hak bildiği yolda, dosdoğru yürüyen bir devlettir... Hiç kimse ama hiç kimse bize istikamet çizemez... Hiç kimse bize ne yapacağımızı öğretmeye, dayatmaya kalkışamaz... Türkiye; birilerinin hafsalasına sığmayacak kadar büyük bir ülkedir... Türkiye tarihiyle, ecdadıyla, medeniyetiyle susmayacak, susturulamayacak kadar büyük bir devlettir.”
Demek oluyor ki;
“Ertuğrul gibilerin mesaj verme veya uyarıda bulunma” gayretleri boşuna!.. “John Galliano üzerinden” değil, “doğrudan” da mesaj verseler, beyhude gayret!..
Çünkü Erdoğan “rota”yı çizmiş!..
Bu yüzdendir ki;
“İsrail’in kuyruğu”na basıyor ama “cayırtı” koparan ABD oluyor!..

NEFRET EYLEMİ DAHA TEHLİKELİ!

Ertuğrul Özkök’ün asıl amacı ne olursa olsun, aslında “faydalı bir iş”e imza attı... 
“Tam sayfa yazı”sında; “Yahudilerin affetmeyen yüzü”nü ortaya koyarken, aynı zamanda “nefret söylemi”nin mi, yoksa “nefret eylemi”nin mi “daha tehlikeli” olduğunu düşünmemizi sağlamış oldu...
Şu hâle bakın;
John Galliano adlı moda tasarımcısı, hem de “sarhoş” hâldeyken; bir “Yahudi kadın”a; “Ben Hitler’i severim!.. Sizin gibi insanların topu öldürülmeliydi!.. Ecdadınız gazdan geçirilmeli, hepsi ölmeliydi!” diyor ve bu “nefret söylemi”nin karşılığı “linç” oluyor, iyi mi?..
Şimdi, tartışmalı değil miyiz;
“Yahudilere yönelik nefret söylemi” mi daha tehlikelidir, “Yahudilerin nefret eylemi” mi?..
Görüyorsunuz ya;
“Nefret söylemi”nin sahibi olan kişi, nihayetinde “sarhoş”tur ve sözlerinden “pişman” olmuş, “özür” dilemiş, başına “kippa” bile takmıştır!..
Ama, yine de “af” yok!..
“Tam anlamıyla bir linç” var!..
Dolayısıyla;
Onun nefret söylemi, ona yapılan “linç”in yanında “masum” kalır!..
Bu “örnek olay”dan yola çıkarak, bundan sonra, pekâlâ diyebiliriz ki;
“Nefret söylemi”nden değil,
“Yahudi’nin nefreti”nden kork!..
Adamlar, “din”lerini “kin” haline getirmişler ya, gerisi hikâye!..
Dünya artık “nefret söylemi”ni değil, Yahudi kaynaklı “nefret eylemleri”ni tartışmalıdır!..
Bizler, hâlâ “nefret söylemi” kullanmakla suçlanıyoruz!.. 
Ya, “Yahudilerin ve Yahudi medyasının nefret eylemleri”ne ne diyeceğiz?..
Bunların “araştırma”larını kim yapacak?..
İşte John Galliano...
“Yahudi linci”nin son kurbanı!..

 

 

İHL’ye ilgi çok, kontenjan az... Bir de, İHL ruhu olmayan müdürler var!
Geçtiğimiz günlerde, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, hem de “rakamlar” vererek açıkladı ve “iddia”ları çürüttü... İddialara göre; “Anadolu Liseleri”nden “artan”(!) çocuklar, Meslek Liseleri ve “İmam Hatip”lere yönlendiriliyor!.. 
Yani, çocuklar; aslında “Meslek liseleri ve İmam Hatip’lere gitmek istemiyor da, oralara zorla yönlendiriliyor” gibi bir hava estiriliyor!..
“Kesinlikle yanlış” dedi Sayın Nabi Avcı; “İmam Hatip’lerin kontenjanı 64 bin olmasına rağmen, müracaat sayısı 75 bin.”
Yani, “İHL’de okumak” isteyenler, “kontenjan”dan daha fazla...
Bir de; “kayıt” için müracaat eden öğrencilere çıkarılan “zorluklar” var!.. Meselâ; “İHL ile alâkası olmayan” yöneticiler, “fahiş paralar” isteyerek, çocukları İHL’lerden uzaklaştırıyormuş!..
Bir de, “mezhebî taassup” içinde olan İHL okul müdürleri varmış ki; 
“Çocuğunuzu niye İHL’ye getirdiniz?.. Bulunduğu okulda kalsın, İHL şart değil” diyorlarmış öğrenci velilerine...
Anlayacağınız; hem “kontenjan” az, hem de “İHL’ye kayıt yapmamak” için gayret sarfeden “İHL müdürleri”(!) var... 
Öyle umuyorum ki; Sayın Avcı, bunlara karşı da bir “tedbir” alacaktır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi