Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Vuslat vaktidir

Vuslat vaktidir

Ölüm insanın bu dünya ile bağının kesilmesi ve sessiz göçüdür. Bir kervandır ölüm, vakti geldiğinde yolcularını tek tek alır ve götürür. Geride kalanlar ise bir yandan kendi göçlerini düşünür diğer yandan gidenin yasını tutarlar. Bu kaçınılmaz bir sondur ve insanoğlu ölümün gerçek mahiyetini kavrayamadığında ruhsal rahatsızlıkların ve elem korkuların içine düşer. Çünkü insan bilmediği anlam veremediği şeyden korkmaktadır.

Ölüm duygusu her insanda bir sarsıntıya neden olur. İnsan korkularından kurtulabilmek için başkalarının ölümünü düşünür ve ölümü bir türlü kendisine yakıştıramaz. Bu hepimiz de biraz vardır. Alışmışızdır başkalarının ölümünü seyretmeye... Bir yerden bir yere gitmek, bir yakınımızı uğurlamak kadar sıradanlaşır başkasının ölümü. İnanırız öleceğimize, ama onu hep uzaklarda hissederiz. Yaşımız kaç olursa olsun, sağlığımız, hayat şartlarımız nasıl seyrederse etsin biz hep yaşayacağımızı sanırız...

Bedüizzaman ölümün mümin için bir terhis olduğunu söyler ve müslümanın ölüm algısını bu ifadeleri ile tarif eder. Yapılan araştırmalar, müslüman halkların, ölüm korkusu ve buna bağlı depresyon, hayattan elini eteğini çekme, yanlış alışkanlıklara yönelme gibi eğilimlerin daha az olduğunu göstermektedir. Çünkü onlar ölüm duygusundan kaçmak yerine ölümü düşünmeye ve gelecek hayatları için hazırlık yapmaya gayret ederler. Onlar için ölüm bir vuslat anıdır ve o an er geç gelecektir.

Yüce Yaratıcıya hakkıyla inanan ve ona tevekkül edenlerin korku ve endişeleri Allah’ın rızasını kaybetmeye yöneliktir ki, bu onların imanlarını arttırır ve sorumluluklarının farkına varmalarını sağlar. İnsan, sorumluluklarının farkında olduğu nispette, duyarlığı bilinci artar ve korkuları endişeleri azalır.

İnsan, fıtri olarak sonsuzluğa özlem duyuyor ve bir şekilde varoluşunu sürdürmek istiyor. Ölümle birlikte yok olacağını inanan ateist bir kişi ise bu düşüncesini vurgulasa da, sonum ne olacak endişesi ile aslında sonlu olmadığını ortaya koyuyor. Birkaç yıllık dünya hayatı onların ebedilik isteğini karşılayacak kapasiteye sahip olmadığından kendilerini hep boşlukta hissediyorlar. Ateist kimselerde bu çoğu zaman geride bir eser bırakma isteği şeklinde tezahür ediyor. Çünkü bu kimseler sonsuz olan ruhları ile çarpık inançları arasında yoğun bir uzlaşmazlık yaşıyor ve bu çelişki ile başa çıkamıyorlar. İnsanın ebedilik duygusunu ve bu alandaki ihtiyaçlarını karşılayacak ve ona istikrarlı bir yol üzere kılacak tek unsur ise imandır.

Nihayetinde ölüm er ya da geç hepimiz için kaçınılmaz bir son olacak. Burada üzerinde durulması gereken nokta ise kişinin dünya hayatında nasıl bir ömür tükettiği ve giderken yanında neler götürdüğüdür. Yoksa iyiler için ölüm bir kavuşmadır ve bu kavuşma onlar için korku değil ümide dönüşür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi