“Plastik incili kaftan” ve eğitim sendikaları!
Dünkü sorudan başlayalım: “Eğitim sendikaları ne iş yapar?”
Araya araya bulduğum cevapları sıralıyorum: Muhalefete yakın duruyorsa, körü körüne ve mesnetsiz eleştiri yapar. İktidara yakınsa, tayinler ve nakillerle uğraşır!
Maarifle, eğitimle ilgili iki yazımız yayınlandı. “Kültür ve eğitim: Eski hamam eski tas” ve dünkü yazımız. Her iki yazı ile ilgili arayan okuyucularımız oldu. Elbette çoğu öğretmen. Tabiî Milli Eğitim bürokrasisine davul çalsan az gelir, o cenahtan tık yok. Bir de eğitim sendikalarından!
Ne Millî Eğitim bürokrasisi ve ne de eğitim sendikaları işin özüyle ilgili değil. Maarif’te ders kitapları meselesi, meselelerin meselesi... Ders kitapları içinde türkçe ve edebiyat kitapları en öncelikli mesele.
Bilenler bilir; Batı ülkelerinde ilk öğretim, çocukların kafasının lüzumlu lüzumsuz bilgilerle doldurulması faaliyeti değildir. Öncelik ülkenin dilinin öğrenilmesine, kelime haznesinin zenginleştirilmesine, okuduğunu anlamaya, dili güzel ve kurallarına uygun yazmaya verilmiştir.
Ya bizde?
Çocuklar bilgi hammalıdır.
Neden eğitim sendikalarına vurgu yapıyoruz?
Çünkü Millî Eğitim bürokrasisi yolcu, sendikalar hancıdır. Asıl tavır ortaya koyacak, sistemi yoluna sokacak sivil iradedir. Fakat Türkiye’de sendikalar bu rolü oynamaya hazır mı?
Rahmetli Mehmet Âkif İnan Türkiye’nin ilk eğitim sendikası kurucularından biridir. Zamanında onunla bir hayli fikir alışverişimiz, işbirliğimiz oldu. Ömrü vefa etse idi, öyle sanıyorum ki, zemin de uygun olduğu için, bütün mesaisini müfredata, bilhassa da türkçe ve edebiyat derslerine verirdi.
Kim bilir ne raporlar hazırlar, ne projeler geliştirir ve nasıl bir tavırla Bakanlığın kapısına dayanırdı.
Türkiye’de siyasî iktidar değişmekle eğitim sistemi düzelmiyor, müfredat değişmiyor, ders kitapları yoluna girmiyor. Bunlar önce irade ve kararlılık, sonra fikir ve mesai gerektiriyor.
Görünen o ki, Türkiye’de bunların noksanlığı var.
On yıl önce, on yıl sonra: Ders kitapları bildiğiniz gibi! Dün sözünü ettiğimiz 7. Sınıf türkçe kitabında en geniş yer bir edebiyatçıya, büyük bir yazara değil, Atatürk’e ayrılmıştır. (16 sayfa, bütün kitap 126 sayfa, yaklaşık 1/8) Bunun anlamı şudur: İdeolojik vurgu, hatta baskı devam ediyor.
Türkçe ve edebiyat kitaplarıyla şunu yapabilsek, yetecek: Çocuklarımıza dil ve edebiyat zevki aşılamak… Bunu yaptığımızda onlar gerçek kitap okuru olacaklar. Bu başarılamadığı için, Türkiye’de kitap okurluğu binde bire bile ulaşamıyor.
Dil ve edebiyat zevki, güzel eserlerle, sağlam metinlerle verilir. Mevcut ders kitaplarında diline müdahale edilmemiş yazar yok neredeyse. Her müdahale, o metni yeniden yazmak gibidir. Hele de metne nüfuz edemeyen “komisyoner”lerin müdahalesi, eseri aslından öyle uzaklaştırmaktadır ki, çocuklarımızın bundan zevk alması mümkün değildir.
Dünkü yazımızda Ömer Seyfeddin’in meşhur hikâyesinin nasıl şekle sokulduğunu sütunumuzun aldığı kadarıyla anlatmaya çalıştık. Bu ders kitabındaki hikâyeye artık “Pembe İncili Kaftan” demek mümkün değil, bu yeni metnin yazarı da Ömer Seyfeddin olamaz! Bu metin onunkinin karikatürü!
Pembe İncili Kaftan, sanatkâr elinden çıkmış zamanın çok kıymetli bir giysisi imiş. İran’a elçi olarak görevlendirilen Muhsin Çelebi, Şah’ın karşısında Osmanlı’yı temsil için bu çok pahalı elbiseyi varını yoğunu rehin vererek alabiliyor. Çünkü dîbası (ipeği) Hind’den harcı (altın, gümüş ve kıymetli taşlar) Venedik’ten getirilmiş. Elbise ipek, ve üzerinde çok kıymetli taşlar var.
Milli Eğitim’in kitabındaki hikâyeye başlık aranırsa o şu olmalıdır: Naylon İncili Kaftan!
Bugünkü eğitim sistemine de yakışır bu “plastik” sıfatı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.