M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ümmet ve Hilafet Şuuru Halife Kim Olsun?

Ümmet ve Hilafet Şuuru Halife Kim Olsun?

MÜSLÜMANLARIN başlarında bir İmam, Emir, Halife bulunması; Katoliklerin Papası, Ortodoksların Patriği, Yahudilerin Hahambaşısı, Budistlerin Dalay Laması olması kadar tabii ve normaldir.

Masonların Üstad-ı Azamları olacak da, Müslümanların niçin Halifesi olmayacakmış? Böyle eşitsizlik, adaletsizlik olur mu?

Müslümanlara ümmet olma, bir Halifeye biat ve itaat etme hakkını tanımayanlar faşist ve diktatör ruhlu kimselerdir.

Diyanet Reisliği var ya!.. Bu itirazların İslam fıkhının Ahkâm-ı Sultaniye bölümü hükümleri önünde hiçbir kıymeti yoktur. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı laik, ideolojik, Kemalist rejimin, dini baskı altında tutmak için ortaya çıkartmış olduğu bir kurumdur. Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırıdır. Zamanımızda imamet konusunda öyle bir kafa karışıklığı, fikir tezebzübü, şaşkınlık vardır ki nice az buçuk okumuş namaz kılan Müslümana bile laf anlatmak mümkün değildir. Bir de, Hilafet konusunu tekelleri altında tutmak isteyenler var, onlar da kendilerinden başkalarının bu konuyu kurcalamalarını istemezler.
Mustafa Kemal Paşa’nın bir türlü açılıp ilan edilemeyen vasiyetnamesinde Hilafet’ten bahsediliyormuş. Mahiyetini bilmiyoruz.

Birtakım büyük cemaatler Hilafet milafet istemez. Çünkü işlerine gelmez. Varsa yoksa onlar vardır. Onlar ne diyorsa gündem o olmalıdır. Hariçten Hilafet gazelleri okumak yasaktır.

Türkiye’de din sektöründe büyük paralar, yekûn olarak milyarlarca dolarlar dönmektedir. Hilafet gelir, İslamî hizmet ve faaliyetler zapt u rapt altında alınırsa bugünkü gibi gelişi güzel, rastgele para toplayamayız endişesini de hesaba katmak gerekir.

Bendeniz Ümmet ve Hilafet konusunda, bu iki temel İslamî değeri gündeme getirmek için yazı yazıyorum.

Şu yetmiş altı milyonluk Türkiye’de gerçek Halife olabilecek ehliyetli, liyakatli, âlim, fazıl, arif, firasetli, şecaatli, mürüvvetli, müdebbir, dirayetli, kiyasetli, müeyyed min indillah bir zat var mıdır? Bu hususta kesin konuşamam. Lakin olsa da olmasa da Müslümanlar ümmet ve imamet şuuruna sahip olmalı; başlarına bağımsız dinî bir reis seçmelidirler.
İmam veya halife olmanın birinci temel şartı bu başkanlığa haris ve istekli olmamaktır. Halife olmak için içi cayır, cayır yanıyor… Böyle Halife olmaz olsun.

Namaz kılmayandan Halife olmaz.

Lüks ve israf içinde yaşayan sefih=beyinsiz kişiden Halife olmaz.

İtikadı sahih olmayandan halife olmaz.

Halifenin sadece beş vakit namaz kılması yetmez; bu namazların vaktinde dosdoğru kılacaktır.

Nefs derecesi, nefs-i emmare olandan Halife olmaz; Halife taslağı veya müsveddesi olur.
ABD, AB, İsrail, Papalık, Siyonizm, emperyalizm, kapitalizm, koloniyalizm ile işbirliği yapanlar Halife olamaz.

Halife dediğin Kafkasyalı Şeyh Şamil gibi olacaktır. Dinde fakih… Tasavvuf ve tarikatte şeyh ve mürşit… İdareci… Kur’ana, Sünnete, Şeriata sımsıkı bağlı…

Şöyle bir senaryo İslamî değil şeytanî senaryo olur:

Halife adayları belirlenecek… Hilafet seçimleri yapılacak… Adaylar yurdu gezecekler… Kürsüler kurulacak, ey Müslümanlar ne olur Allah aşkına beni halife seçin diye propagandalar yapılacak…

Hilafet yüce makamı böyle hokkabazlıkları, şaklabanlıkları kaldırmaz ve kabul etmez.
Halifelik şartlarına sahip kimsenin ayağına gidilecek, Halife olması teklif edilecek; bu muhterem ve faziletli zat kesinlikle kabul etmeyecek, gidin benden ehil olanı bulun diyecek, kendisine günlerce yalvarılacak, ondan sonra çarnaçar mecburen kabul edecek. Bu kabulle de ateşten gömlek giymiş olduğunu idrak edecek.

Ey Müslüman!.. Ehil bir Halife seçilir veya seçilmez ama sende mutlaka ümmet ve imamet şuuru olmalıdır. Bu iki değere sahip olmazsan Müslümanlığın noksan kalır.

(İkinci yazı)
 

Yazılarımı Okumuyor Ama  Bendenizle Tanışmak İstiyor

BİR telefon konuşması: – Mehmet Şevket Eygi Bey’le mi görüşüyorum?.. – Evet, bendenizim efendim… – Efendim sizinle tanışmak istiyorum, bir randevu verebilir misiniz… – Kendinizi tanıtmadınız, ism-i âlinizi vermediniz efendim. – İsmim Ali Yıldız. – Ne iş yaparsınız? Telefon konuşmamız bu minval üzere devam ediyor.
Anlıyorum ki, bendeniz ile tanışmak isteyen bu muhterem yazılarımı bile okumuyor.
Herkes senin yazılarını okumaya mecbur mudur? Hayır efendim, öyle bir iddia ve isteğim yok. Lakin bu fakir ile tanışmak isteyen bir kimsenin hiç olmazsa son birkaç günlük yazıma atf-ı nazar etmesi gerekirdi.
Sen bir muharrirle tanışmak iste ve onun yazılarını okumamış ol. Burada bir kopukluk, bir nezaketsizlik var gibidir.
Bundan uzun yıllar önce Nokta Dergisi’nden iki hanım gazeteci röportaj yapmak üzere fakirhaneye gelmişlerdi. Feleğin çemberinden geçmiş, iki kurt gazeteci hanım. Daha önce kütüphanelere gitmişler, yayınladığım gazetelerdeki yazılarımı dikkatle okumuşlar ve notlar almışlardı.
Bir onlara bakın, bir de yazılarımı okumadığı halde tanışmak isteyen kişiye bakın.
Daha önce yazmıştım, tekrarlayayım:
Sokakta orta yaşlı bir kişi boynuma sarılmış, efendim sizi gökte ararken yerde buldum, ne güzel tesadüf ve tevafuk oldu diyerek üç beş dakika konuşmuştu. Laf arasında on beş senedir yazılarınızı hiçbirini kaçırmadan mütalaa ediyorum, çok yararlanıyorum, demişti. Ayrılırken sormuştu:
Efendim şimdi nerede yazıyorsunuz?
Bazıları da var, eksik olmasınlar bendenizi severler, sayarlar, hürmette kusur etmezler. Lakin anladığım kadarıyla yazılarımı okumazlar. Böyleleri de bir âlemdir.
Çocukluğumu gençliğimi düşünüyorum… Üstat Necip Fazıl’ın, Ali Fuat Başgil’ in, Nurettin Topçu’ nun, Eşref Edip’in, Cevat Rıfat Atilhan’ ın, Sinan Omur’un, Bekir Berk’in ve diğer öteki üstatların, muharrirlerin, Müslüman ediplerin hiçbir yazısını kaçırmazdım. 1951’deydi herhalde, Büyük Doğu günlük gazete şeklinde çıkıyordu, yatılı okuduğum Galatasaray’da sabah kalkma saati, 6.30’du, ben Büyük Doğu’yu okumak için yarım saat önce uyanırdım.
1950’li yıllarda Beyoğlu Ağa Camii duvarının köşesinde gazete ve dergi satan biri vardı. Ankara’dan Serdengeçti dergisi gelmişti. Bir Cumartesi tatilinde dergiyi oradan almış, ne büyük bir zevk ve heyecanla okumuştuk. Üç Galatasaraylı arkadaş… Merhum Sait Mutlu, Elbistanlı Ahmet ve bendeniz.
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken bir yaz tatilinde üstad İbnülemin Mahmud Kemal Beyefendi’yi Beyazıt Bakırcılar’daki Mühürdar Emin Paşa Konağı’nda ziyaret etmiştim.
Eski üstatların meşrepleri değişik idi ama hepsinin yazılarından feyiz aldım. Nur içinde yatsınlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi