Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bu gidiş nereye!

Bu gidiş nereye!

Her gün bir düşünce kulübü, her gün yeni bir platform, her gün yeni bir SİAD ya da grub ortaya çıkıyor. Bir yanı ile güzel. Sivil toplum örgütleniyor.. Ama işin bir de öbür yüzü var..

Aslında çoğu Kur’an-ı Kerim’den ayetler okunarak başlıyor. Çoğu yemekli ve sofra duası ile sofradan kalkılıyor ve hepsi “Nasib-i devlet ve nasib-i cennet” peşinde..
Peki sorun ne derseniz?..

Bunların kimi tarikat çevresinden insanlar, kimi hemşehri grubları.. Ama dikkat ederseniz bunlardan hemen hiç biri genel anlamda ümmetin maslahatı ile ilgili konularda yoklar.. Zekatlarını da kendilerini vareden, bir arada tutan iradeye teslim ediyorlar..
Kendi aralarında dini ve iktisadi, siyasi bir rekabet var.. Aynı kökten gelen insanlar farklı farklı örgütleniyorlar. Aralarında çok da istişare ve şura yok..

Hedefleri belli, güç temerküzü sağlamak, siyasette ve mediada etkili olmak, itibar sağlamak, bürokrasideki işlerini çözmek.. Memlekette, bölgede, dünyada neler olup bittiğini ilk elden duymak.. Bunların hemen hepsi üniversite mezunu.. Hepsi parası olan insanlar..

Her seçim döneminde bunlara yenileri eklenir.. Aslında her oda, her sendika çevresi kendi içinde benzer oluşumlar örgütleme çabasında..

Hepsi, bir şekilde mümkün olan tek doğruyu arıyor gibi gözükse de, o doğrunun merkezinde kendilerinin bulunduğunu düşünüyorlar sanki.. Ve kendilerinin temsil etmediği bir düşünceyi hak ve hakikat karşıtlığı olarak görüyorlar.. Yani bulundukları nokta, rıza-i ilahiyenin tam da odak noktasıdır! Öyle bir algıları var. Zaten o noktayı tayinde yanılmaz, ledüni bilgilere sahip bir bağlantı noktaları da vardır. Hem istedikleri olursa bitecek cami inşaatı burs bekleyen çocukların dualarının gerçekleşmesi sözkonusudur..

Kendi temsil ettikleri grubun hak ve çıkarlarını korumak adına pazarlıklar, baskılar yapıyorlar.. Hatta ihale takip işine kadar iniyor bu iş. Zaten bu tür oluşumların içinde mutlaka siviller yanında siyasiler ve bürokratlar da bulunuyor..

Bütün aşklar böyle başlar. Şeytan onları iyi niyetleri ile kandırır. Boşuna denmemiştir: Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir diye. Ya da Şeytan sizi/bizi Kur’an’la aldatmasın diye.. Hz. Ali’yi şehid edenler de Kur’an-ı Kerim’den kendilerine delil bulmadılar mı?

Bu işin sonunda insanların Kur’an algısı değişiyor, kendi zanlarına iman etmeye başlıyorlar.. Liderlerini, örgütlerini İlah ve Rab edinmeye başlıyorlar..
Şeytan Kur’an-ı Kerim’i değiştiremeyecek ama, müslümanların din algısını değiştirebilecek..

Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murad etmiş olabilir. Bunu bir kenara not edelim.. Gülüp alaya aldığımız “Tanrıyı kıyamete zorlamak” hikayesi için kendi hayatımıza bakalım, kimi Allah’ı neye zorlamaya çalışıyor..
Bu yapılar kısa sürede istihbarat örgütlerinin, gizli örgütlerin fideliğine dönüşebilir. Bu yapılar eğer siyasi ihtiraslarını engellemeyemezler ise ya siyasetin toplumu maniple aracına ya da toplumun belli kesimlerinin iktidarı maniple etme, by-pass etme, ele geçirme aracına dönebilir.. Aslında bunun ilk örnekleri de görülmeye başladı bile.. Bir sürü acemi lobicilik doğdu.. Her gün yeni bir TV çıkıyor..

Bu yapıların içindeki muhteris tipler de içeriye sızan derin ajanlar tarafından tespit edilip, ikna yolu ya da tehditle devşirilebilir..

Aslında mayınlı tarlada top oynuyor gibiyiz..

Bu tehlikelerden korunmak için herkesin kendi içine çok dikkat etmesi gerek. Şeffaf olunması gereken şeyde şeffaf, mahrem olunması gereken yerde mahrem olunmuyor.. Hatta kendilerini büyük-güçlü göstermek için ne kadar tanınmış adam varsa çağırıyorlar..
Bu yapılar böyle giderse, devletin de toplumun da başına bela olurlar.. Bu işlere soyunanlarda, mutlaka akademik bir ağırlık ve ciddiyeti olmalı. İşin içine üniversiteler de dahil edilmeli.. Mütevellisine diğer saygın vakıf ve derneklerin temsilcileri de alınmalı.. Yoksa herkes kendi kafasına göre bir şey kuracak ve bir süre sonra kendi aralarında tartışacaklar. Bu iş ciddiyetini kaybedecek..

Bu yapıların hemen hepsi hep aynı popüler toplumsal ve politik olaylarla ilgileniyorlar. Neden daha alt başlıklara inmiyorlar ki! İnseler, orada söyleyecek sözleri olmadığını kendileri de biliyor.. Ama ille de bir şeyler söylemeye kalkınca da hepsi görüşlerinin doğruluğundan emin, ama hiç birinin dediği ötekini tutmuyor. O zaman da notralizasyon sözkonusu oluyor.

Ekonomik ve Politik, Sosyal düşünce merkezlerinin kendi kendilerine bir çeki düzen vermeleri gerekiyor..

Alman vakıfları iyi örnek değil.. Devlet yarı resmi bir yapılanmaya gidecekse RANT iyi bir örnek ve bu işe Kamu Güvenliği Müsteşarlığı üzerinden gidilemez mi! En azından bu çalışmaları biri izleyip hemen bu raporlar toplanıp değerlendirilemez mi? TÜBA, TÜBİTAK gibi kuruluşlar üniversiteler ve bu tür kuruluşlarla işbirliği yaparak bazı çalışmalar yaptıramaz mı? Tek doğru çoğu zaman bulunamaz.. O zaman bütün ihtimaller üzerinde çalışmak gerek.. Ve herkesin kendi haklılığını isbatlama gayreti ile ürettiği önerilerden çok olayı doğru tanımlayan, ihtimal, maliyet ve risk analizlerini iyi yapan, süreçle ilgili diğer disiplinler senkronizasyon, oryantasyon ve optimizasyon çalışmalarını tamamlamış, yön-eylem planlarını hazırlamış projelere destek vermek gerek..

Kuşkusuz bunlar arasında daha ciddi oluşumlar yok değil, ama istisna hükmünde. Bu nevzuhur lobicilik ve düşünce kulübü modasına değinmek istedim bu gün.. Selam ve dua ile..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi