D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Mısır Mısır mı?

Mısır Mısır mı?

Konya’da yapılan İkinci Ahlâk Şûrası’nın başlığı “Siyaset ve Ahlâk”dı. Bir süre Devlet Bakanlığı da yapmış olan Prof. Dr. Mehmet Aydın açılış konferansında, “Ahlâktan siyasete” başlığını seçmişti. Mehmet Aydın, “en büyük fire siyaset ahlâkında” dedi. Siyasetle ahlâk tarih boyunce arzu edilen ölçüde bir araya gelmemişti. Profesör Mahmut Erol Kılıç, siyasetçinin ahlâklı olmasının hatta onun aleyhine bir durum sayılabileceğini söyledi. Eski siyasetçilerden Prof. Şükrü Karatepe de, Şûra için siyaset ve ahlâk gibi uzlaştırılması sıkıntılı bir konunun seçildiğini ifade etti.

Siyasette asıl amaç menfaati azamileştirmek. Siyasette menfaat neyi gerektiriyorsa, ahlâk da ona göre şekilleniyor. Yani faydacılık, pragmatizm siyasette ön plandadır.

Tabiî en tartışmalı siyaset alanı, milletlerarası siyaset... Ahlâk ve güç kavramları birbirinin zıddıdır. Siyaseti değerlere, ahlâka göre mi tanzim edeceğiz, menfaatlerimize göre mi? Milletlerarası ilişkilerde esas olan güç ve çıkardır.

Batının siyasi ahlâkı, İsrail sözkonusu olduğunda dumura uğrar. Bosna’da Batılı ülkelerin gözünün önünde, hatta gözetiminde, müslümanlar katledilirken de aynı şey sözkonusu idi. En yakın örnek: Suriye’de sıkca kırmızı çizgi ilan edilen kimyasal silah bile görmezden gelindi!

Batı dünyası, kendi dışındaki dünyaya hürriyet ve insan hakları dersi veriyor. Böylece diğer ülkeleri baskı altında tutuyor. Ama kendi çıkarları gerektirdiğinde, ne hürriyet, ne demokrasi ve ne de insan hakları problem teşkil etmiyor. Nitekim, “Arap baharı” olarak nitelendirilen hareketler başladığında demokrasi telkin eden ABD ve Avrupa, bu ülkelerde seçimler istedikleri gibi seyretmeyince tutum değiştirdi.

Elbette Şûra’da Filistin, Suriye, Mısır, Libya, Tunus... hep gündemde idi. Bilhassa Mısır’da darbe sonrası olup bitenler ve Batı dünyasının darbeye darbe demeyi reddetmesi sorgulandı. Tam da bu konular konuşulurken, Mısır’ın Türkiye büyükelçisini istenmeyen adam ilan ettiği haberi geldi.

Arap baharı sonrası dünya hâkimlerinin sistemi yeniden kurmak için seçtikleri ülkenın Mısır olduğu görülüyor.

“Dünya hâkimleri” diyerek, sadece ABD’nin Avrupa’nın işin içinde olduğunu söylemek doğru değil. Belki kendi adlarına veya belki de ABD veya Avrupa namına Mısır meselesine doğrudan müdahil olan İslâm ülkeleri var. Suudi Arabistan’ın desteği olmasa, belki de Mısır darbesi kısa sürede söner giderdi. Hem Amerikan direnci, hem de Suudiler ve bazı Körfez ülkelerinin desteği ile Mısır darbesi pekiştiriyor.

Türkiye’nin Mısır darbesi konusundaki tutumu, baştan beri belli. Türkiye daha başında darbeye darbe dedi. Bu kapalı kapılar ardında söylenmedi, apaçık ifade edildi ve edilmeye de devam ediliyor.

Eğer diplomasi mesleğindenseniz, bu tutumun şiddetle eleştirilecek tarafları var. Türkiye’nin ilkeli, hatta ahlâklı tutumu, alışılmış dış siyaset anlayışları ile izah edilemez. Hatta profesyonel diplomatlar, Türkiye’nin çıkarları gözetilmeyerek yanlış bir siyaset takip edildiğine söyleyebilirler.

Mısır tek başına bir ülke değil. Bir gösterge... Mısır’a biçim vererek bütün Arap dünyasına model oluşturulmak istenildiği ortada. Bu kısa vadede Mısır darbesinin yerleşmesi ile sağlanacak. Fakat hiç bir darbe sürekli olamaz. Mübarek’in hayatının sonunda uğradığı hüsran akıldan çıkarılmamalı.

“Türkiye ilkeli davranarak kısa vade için değil, uzun döneme yönelik bir siyasi hamle yapmıştır” diyebiliriz. Çok uzak olmayan bir gelecekte Türkiye Mısır ilişkilerinin yüksek seviyede seyredeceğini düşünmememiz için bir sebep yok.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi