Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yolsuzluk ve Rüşvet bahane... Operasyon var, operasyon içinde!

Yolsuzluk ve Rüşvet bahane... Operasyon var, operasyon içinde!

Öncelikle söyleyeyim; 

Kim “yolsuzluk” yapmışsa, kim “rüşvet” işine bulaşmışsa “sonuna kadar üzerine gidilmeli”, kimlerin suçu varsa cezalarını çekmelidirler...

Bunu açık ve net söyledikten sonra, merak ettiğim bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kafamı kurcalayan soru şu:

“Bu operasyon niye daha önce veya daha sonra değil de seçimden üç buçuk ay önce gerçekleştirildi?”

Cevap şu:

“Teknik ve fiziki takip yapılan soruşturmada şüpheli isimler faaliyetlerini durdurdu ve delillerin yok edilmesi yönünde görüşmeler yapmaya başladılar... Bunun üzerine, operasyon, planlanan tarihten önce başlatıldı.”

Peki, “plânlanan tarih” neydi?..

“Kirli tezgâh” ortaya çıkarılmasın diye, “seçimden birkaç gün önce mi?!?”

Ya da şöyle soralım;

“Plânlamayı yapan” kim?..

“İstanbul Valisi mi, İstanbul Emniyet Müdürü mü, yoksa İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı mı?..”

Onların bile haberi olmadığına göre, “planlamayı” yapan ve operasyon için “düğmeye basan” kim?..

Son günlerde, varlığından sıkça söz edilen “Emniyet-Yargı Cuntası” mı?

“Devlet içinde devlet” dedikleri “Alternatif Yapılanma” veya bir “çete” mi?..

Bu  “cunta”yı, bu “çete”yi, bu “alternatif yapılanma”yı ortaya çıkarmadan, bir “operasyon”un neden yapıldığına ve amacının ne olduğuna karar vermek mümkün olmaz...

İSRAİL, İŞİN NERESİNDE?

Sizce de ilginç değil mi;

“Yolsuzluk ve rüşvet” iddiasıyla başlatılan operasyonda “gözaltı”lar yaşanınca, dikkatler anında “Halkbank”a çevrilmişti...

Denilmişti ki;

“Bu operasyon yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla yapılmış olsa da, operasyonun göbeğinde Halkbank vardır... 

Çünkü İsrail; İran’la ticarete aracılık ettiği gerekçesiyle Halkbank’tan fena halde rahatsızdı...”

Tekrar ediyorum.;

“Kendisine operasyon yapılan Halkbank’tan rahatsız olan İsrail’dir.”

“İsrail’in rahatsızlığı”nı gidermek için de, “İçişleri Bakanı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na bile haber verilmeden” Halkbank’a bir operasyon yapıldı.

Ne ilginç değil mi;

“İsrail rahatsız” diye, geçmişte “Refahyol Hükümeti’ne de operasyon” yapan “28 Şubat Darbesi”nin tüm sanıkları “tahliye” edildi!.. 

Dün akşam saatlerinde gelen bir haberde, “28 Şubat Dâvâsı’nın son tutuklu sanığı Çevik Bir’in de tahliye edildiği” bildiriliyordu ki, bu tahliye ile, herhalde “İsrail de rahatlatılmış” oldu!..

Tekrar edelim;

“İsrail rahatsız” diye “Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı, belki tutuklanacak” ama yine “İsrail rahatsız” diye “darbe” yaptığı için tutuklu bulunan Çevik Bir, dün “serbest” bırakıldı...

Hele söyleyin;

Bu da bir “operasyon” değil mi?..

Ve de bu operasyona, “sadece yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” olarak bakabilir miyiz?.. Bu operasyon; gerçekten “Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” mudur, yoksa “İsrail’i rahatlatma operasyonu” mudur?..

Öyle ya;

İsrail’in “rahatsız” olduğu Halk Bankası Genel Müdürü içeride, İsrail için “darbe” yapan Çevik Bir dışarıda!..

“Büyük operasyon” milletimize ve memleketimize hayırlı olsun!..

Tabiî, “Çevik Bir’ler tutuklu bulunduğu” için “ciğeri yanan”lara da!..

Gözleri aydın!..

NİYE 2011’DE DEĞİL?

Gelelim, “yolsuzluk ve rüşvet” kılıflı operasyonun “kafa karıştıran” diğer yönlerine...

Malûm, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından önceki gün yapılan açıklamada şöyle deniliyordu:

“Kolluk makamlarından gelen bilgiler çerçevesinde 13 Eylül 2012, 21 Eylül 2012 ve 14 Şubat 2013 tarihlerinde 3 ayrı soruşturma başlatılmıştır.”

Tarihlere lütfen dikkat;

13 Eylül 2012

21 Eylül 2012

14 Şubat 2013

Merak ediyor ve soruyorum;

“Madem bir operasyon yapılacaktı, bu operasyon niye 15 Nisan 2011’in ertesinde değil de, 2012’de başlatıldı?”

Tarihler, bu kadar önemli mi?..

Elbette önemli...

Bunun “önemini” de Fatih Altaylı’nın dünkü yazısını okuyunca farkettim...

Buyrun, Altaylı’nın yazısını okuyalım:

Operasyon başladığı günden beri internet sitelerinde ve sosyal medyada bir fotoğraf dolaşıp duruyor.

‘İşte operasyonu başlatan fotoğraf’ diye.

Salı günü gözaltına alınan Reza Zarrab’ın şoförü ve diğer çalışanlarının iki metre yüksekliğinde dolar balyaları arasında çekilmiş fotoğrafı.

Ama fotoğrafı yayınlayıp duran internet siteleri de, elden elde gezdiren sosyal medya kullanıcıları da zahmet edip ‘bu fotoğrafı’, daha doğrusu ‘bu fotoğraf ve haberi’ kimin yayınladığını ‘söylemek’ zahmetine katlanmıyorlar.

Madem onlar söylemiyor, ben söyleyeyim.

O fotoğraf ve o haber Habertürk’te, çıktı.

15 Nisan 2011 Cuma günü, Habertürk’ün sürmanşetini tek başına kaplayan bu haberin altında muhabir arkadaşımız Uğur Soysal’ın imzası vardı.

‘Reza’nın şoföründe 150 milyon dolar’ başlığıyla yayınladığımız bu haberde, Rusya’ya 150 milyon dolar taşırken yakalananlar arasında Ebru Gündeş’in eşi Reza Zarrab’ın şoförünün de olduğu duyuruluyordu.

İç sayfalarımızda ise haber ‘150 milyon dolarlık kurye’ başlığıyla devam ediyor ve ‘Son yılların en büyük kara para aklama operasyonu’ başlığı altında Zarrab’ın şoförü Turgut Happani’nin bu operasyonda yer alanların içinde olduğu bilgisi veriliyordu.”

Demek istediğim şu:

Haber 15 Nisan 2011’de çıktığına göre, demek oluyor ki, “yakalama” işlemi daha önce gerçekleşmiş... 

Peki, bugün “dört buçuk milyon dolar” için operasyon düğmesine basanlar, 2011’de neden basmadılar bu düğmeye?..

Düşünebiliyor musunuz;

2011’de “150 milyon doların aklan-ması”na göz yumanlar, 2013’te “4.5 milyon dolar”ın peşine düşüyor!..

NE KAZANDIK, NE KAYBETTİK?

Biraz önce bahsettiğim gibi; “operasyonun zamanlaması” ile ilgili olarak söylenen şu:

“Tüm deliller yok edilmeye başlanınca düğmeye basıldı ve operasyon plânlanan tarihten önce başlatıldı!”

İyi hoş da;

Adamlar, iddia edildiği gibi 2011’den bu yana bu işleri yapıyorlarsa, siz operasyonu niye 17 Aralık 2013’te başlattınız?.. Madem ki amaç “kamu menfaati”dir, o halde 2011-2013 arasındaki “yolsuzluğa”(!) niye göz yumdunuz?..

Farzedelim ki, onların yaptığı “hırsızlık”tır... 

Peki, 17 Aralık’tan bu yana “düşüş” yaşayan Borsa’daki kayıplar da, “bu milletin cebinden çalınan para” yani bir “hırsızlık” değil midir?..

Operasyoncular “4,5 milyon doların peşinde” iken “Borsa’nın 3 günlük kaybı 30 milyar lira”nın çok çok üstündedir, iyi mi?..

Haa, sanılmasın ki;

“Yolsuzluk ve rüşvet”in üzerine gidilmesini eleştiriyorum... 

Tam aksine, “yolsuzluk ve rüşvetin kökü kazınmalı” ki, “tüyü bitmemiş yetimler”in hakkı korunsun!..

Ama, görünen o ki;

“Yolsuzluk ve rüşvet kılıfı” içinde bambaşka operasyonlar yapılıyor bu ülkede!

Gözlerden kaçırılmak istense de;

“Operasyon var, operasyon içinde!” 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi