Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Müslümanlar “Müslüman” olalı böyle “Beddua” görmedi!

Müslümanlar “Müslüman” olalı böyle “Beddua” görmedi!

Geçtiğimiz Cuma günü, “güvenilir kaynaklar”dan bir haber aldık... İddiaya göre; ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, tam da “Kirli Operasyon”un yapıldığı gün, yani 17 Aralık günü “AB elçileri” ile bir yemek yemiş... O yemekte, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan” sözler sarfeden Ricciardone demiş ki;

“Halkbank’ın İran ve Irak’la ilişkilerini kesin dedik, ama bir türlü dinletemedik... Şimdi, bir imparatorun çöküşünü göreceksiniz!”

ABD elçisi Ricciardone’nin bu sözleri, tam da “17 Aralık” günü, yani “Yolsuzluk ve Rüşvet” kılıflı “Kirli Operasyon”un başladığı gün sarfetmesi, “operasyonun düğmesine ABD’nin bastığı”nın açık bir göstergesiydi ve biz, geçtiğimiz Cumartesi günü o manşeti attık;

“Emir Amerika’dan”

BU, KÜRESEL BİR TUZAK

Emrin Amerika’dan verildiğini gösteren “başka işaretler” de vardı... 21 Nisan 2013 tarihli Hürriyet’te çıkan bir haberde; “Türkiye-İsrail yakınlaşmasının yavaşlaması üzerine İsrail lobisi AIPAC, Türkiye aleyhine kampanya başlattı... Amerikalı 47 milletvekili, İran’la ticarete aracılık ettiği gerekçesiyle Halkbank’a yaptırım istedi” deniliyordu.

“17 Aralık Operasyonu”nda Halkbank Genel Müdürü’nün de gözaltına alınması; “Kirli plânın adım adım sahneye konulduğunu” gösteriyordu.

İşte tüm bu gelişmeleri bir arada değerlendirip, “büyük fotoğraf”a baktığımızda, “operasyonun arkasında ABD ve İsrail olduğunu” gördük ve 19 Aralık Perşembe günü, “küresel tezgâhı deşifre” eden o başlığı kullandık;

“İzler, İsrail’i gösteriyor”

21 Aralık Cumartesi günü de, “güvenilir kaynaklar”dan aldığımız haberi verdik;

“Emir Amerika’dan”

HİÇ DOĞRULAR MI?

Akit’te, Star’da, Şeni Şafak’ta ve Akşam’da yer alan bu haber, kamuoyunda bomba etkisi yaptı... Haber, aynı gün ABD Dışişleri Sözcüsü ve ABD Büyükelçisi Ricciardone tarafından yalanlandı...

“Fethullah Gülen Grubu televizyonları ve gazeteleri” tarafından, “Ohh, yalan çıktı” modunda verilen haberimiz, “doğru” idi...

“Doğru” olduğu, “ABD’nin paniği”nden de belliydi... “Suçüstü” olmanın telâşı ile yapılan açıklama, “4 gazete” tarafından verilen haberin “yalan” değil, “gerçek” olduğunun kanıtıydı...

Hepsi bir yana da;

ABD Büyükelçisi, ne yapacaktı yani?.. “Haberler maalesef doğru!.. Ben o sözleri söyledim” mi diyecekti?..

Kaldı ki; Başbakan Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Cumartesi günü gittiği Samsun’da, diyordu ki;

“İşte son günlerde bakınız çok enteresan, büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içerisine giriyorlar. Ben onlara Samsun’dan sesleniyorum; işinizi yapın. Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız, bu hükümetlerimizin yetki alanında olan yere kadar gider. Biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz. Eğer sizin ülkelerinizde de bizim büyükelçilerimiz bu tür oyunların içerisine giriyorsa, siz bize haber verin, sizin göndermenize gerek yok biz alırız. Kendi büyükelçilerimizi biz alırız.”

Başbakan’ın da, “Büyükelçiler”le ilgili bu “uyarı”yı yapması, şöyle yorumlanabilir:

“Demek oluyor ki, Başbakan’a da bu yönde istihbarî bilgiler gelmiş.”

Bu da bir yana;

Peki, ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen’in, hem de “resmî makamlara haber vermeden” İstanbul’a gelmesini ve “banka müdürleri ile buluşma”sını ve bu buluşmada, “İran’a yaptırımlar bitmedi, para trafiğinize dikkat edin” talimatı vermesini nasıl yorumlayacağız?..

Bütün bunlar gösteriyor ki; bu operasyon, “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” değil, “Büyük Türkiye”yi hedef alan “küresel bir saldırı”dır, bir “topyekûn savaş”tır!..

Bu “uluslararası komplo”nun arkasında, “büyüyen Türkiye ekonomisi” vardır, “bağımsız dış politika” vardır, “Kardeşlik Projesi ve Çözüm Süreci” vardır!..

BU NE HİDDET HOCA?

Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim; işin “Cemaat” ve “Hocaefendi” boyutuna... Başbakan Tayyip Erdoğan, Samsun’da dedi ki;

“Son günlerde olan olaylar, uluslararası boyutu olan, ulusal boyutta maalesef yerel taşeronları olan bir operasyondur. Bu operasyon Hükümet’e karşı atılmış bir adımdır. Ama bundan öte, uluslararası ve ulusal boyutu olan bir operasyondur. Biz bundan yılmayacağız. Çünkü salt AK Parti’nin güçlenmesinden değil aynı zamanda Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız oluyorlar.”

Diğer konuşmalarında da, “yerli işbirlikçiler” için “Piyon” ve “Uşak” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın hedefinde, “Fethullah Gülen Grubu” olabilir miydi acaba?..

Olmalı ki;

Fethullah Gülen, dünkü gazetelere yansıyan konuşmasında, “AK Parti’yi ve Hükümet’i hedef alan beddualar” etti!..

Son derece “öfkeli, kızgın, hırçın ve agresif” bir şekilde dedi ki;

“Hırsızı yakalayanların üzerine gidenler... Allah onların evine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun!”

Öncelikle söyleyelim;

Bizim bildiğimiz “İslâm tarihi”nde elbette “beddua”lar yapılmıştır... Ama biz; “zerre kadar imanı olan bir Müslüman”a bu derece “beddua” edildiğini görmedik, duymadık, okumadık...

Bu ne hiddet,

Ve de bu ne şiddet?..

Fethullah Gülen, sanki “etinden et koparılıyorcasına” bağırdığına, yerinden hop oturup hop kalktığına göre, şunu mu demek istiyor;

“Hükümet’e karşı operasyon yapan savcılar ve polisler bizim Cemaat’in mensuplarıdır... Siz, onları niye görevden alıyorsunuz?.. Onlar görevde kalmalı ki, yeni operasyonlarla Hükümet’e darbe vuralım ve onu düşürelim!..”

Evet, Fethullah Gülen “beddua” ederken bunu mu demek istiyordu?..

Değilse, ona ne “operasyon”dan, ona ne “polislerin yer değiştirmesi”nden?.. Sen “Hocaefendi” misin, yoksa “siyaset mühendisi ve taktisyen” mi?..

Bu kadar “bağırdığına”, bu kadar “hiddetlendiğine” ve bu kadar “beddua” ettiğine göre, demek oluyor ki;

“İşin içinde Cemaat vardır!”

Olmasa, Fethullah Gülen bu kadar bağırmaz, “Cemaat medyası” da bu kadar “hükümet aleyhtarı” yayın yapmazdı...

TOPLUMDAKİ ALGI!

“Yolsuzluk ve rüşvet”in üzerine sonuna kadar gidilmeli, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle; “Babamız bile olsa gözünün yaşına bakılmamalı”, ancak bu operasyonun amacı “yolsuzluk ve rüşvet” değil, “ABD ve İsrail’in talimatları”na uygun olarak, “Erdoğan’ın şahsında Büyük Türkiye’yi engellemek ve ona diz çöktürmek”tir!..

Kendileri aksini iddia etse de, “Fethullah Gülen ve Cemaat’le ilgili algı” şudur:

“Uluslararası tezgâhın yerli işbirlikçileri, yerli taşeronları!”

Gülen ve Cemaat medyası, her şeyden evvel, bu “algı”dan kurtulacak adımlar atmalı ve bir an önce “arınmalı”dır!..

Aksi halde; “Taşeron, işbirlikçi, piyon ve maşa” suçlamaları, üzerlerine bir sakız gibi yapışır!..

Şimdilik söyleyeceklerimiz bu kadar... Sizleri, “İlâhiyatçıların, Fethullah Gülen’le ilgili olarak neler dediğini” okumak ve “İşgalci ABD askeri gibi poz veren polis” fotoğrafını görmek için, birinci sayfamızla baş başa bırakıyoruz...

Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi