M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Temizlik Şeffaflık

Temizlik Şeffaflık

ULUSLARARASI Şeffaflık ve Temizlik Örgütü (Transparency International)… Bu Kurumun son raporuna göre Türkiye’nin notu 10 üzerinden beş… Elli beşinci sırada…
Bu 5 notu, siyasî iktidarın mıdır? Hayır hayır, sakın böyle düşünmeyin; bu not bütün olarak Türkiye’nin notudur.

Son hükümet-cemaat savaşını gördükten sonra, bu 5’i bile fazla buldum.
AKP zamanında not arttı, eskiden 3’tü, 4’e yükseldi, nihayet 5 oldu.

Lütfen herkes ezberlesin, en yüksek notu alan iki ülkedir. Biri dünyanın bir ucundaki Danimarka krallığı, ötekisi diğer uçtaki Yeni Zelanda. Notları 9 küsur…

Listeye bakarsanız İslam dünyasının döküldüğünü görürsünüz. On üzerinden beş almak Türkiyeye yaraşır mı?... Türkiyeyi kurtarır mı?

Ne yaraşır, ne de kurtarır!..

Başarısı, temizliği 10 üzerinden beş olan bir hastahanede ameliyat olmak ister misiniz?

Notu beş olan bir havayolları şirketinin uçağıyla yolculuk yapmak ister misiniz?

Depreme karşı dayanıklılığı on üzerinden 5 olan bir binada yaşamak ister misiniz?

Türkiye, Osmanlı cihan devletinin devamıdır ve bu not ona yakışmaz.

Türkiyede yolsuzluk yoktur diyebilir miyiz?

Halk yolsuzluk olup olmadığını bilmiyor mu?

Halkın durumu nedir?

Türkiye şu üç unsurdan oluşan bir bütündür: Devlet, ülke ve halk…
Sadece halkın temizlik ve şeffaflık, doğruluk dürüstlük notu nedir? O da 10 üzerinden 5 civarındadır.

Ülkedeki yolsuzluklara, kokuşmaya ağlayanlar var mı? Var elbette. Niçin ağlıyorlar? Bir kısmı üzüntüsünden, adalet duygusundan ağlıyor, bir kısmı ise niçin pay alamıyorum diye…

Danimarka krallığı bu konuda niçin dünya birincisi olmuş?

Çünkü onlar dünya işlerini bizden daha iyi tanzim ediyor.

Kanunları düzgün, adalet sistemleri düzgün.

Eğitim sistemleri, üniversiteleri düzgün.

Belediyeleri bizden düzgün.

Okullarda hem bilgi ve kültür öğretiliyor, hem de ahlak ve karakter terbiyesi veriliyor.

Danimarka’da resmî ideoloji, vesayet sistemi, laiklik diye püsküllü belalar yok.
Danimarkada işler ehil olanlara veriliyor.
Danimarkada din, inanç, fikir, görüş, medya hürriyeti var.
Danimarkanın yakın tarihinde ne Ebedî Şef var, ne Millî Şef.   

Danimarkada elli yıl içinde üç askerî darbe, bir de postmodern darbe yapılmamış.
Danimarkanın fuzulî kurtarıcıları yok.

Krallık eski, demode bir sistemmiş… Böyle konuşanlar, önümüze temiz bir Cumhuriyet koysunlar.

Avrupanın en ileri, en hür, en temiz, en şeffaf, en âdil, en kalkınmış, en fazla din inanç fikir medya hürriyeti olan ülkeleri krallık rejimine sahip olanlardır. İngiltere, Norveç, İsveç, Hollanda, Danimarka, Belçika…

Türkiyenin başındaki en büyük bela kirliliktir.

Siyasî kirlilik… Sosyal kirlilik… Kültür kirliliği…

Siz 10 üzerinden 5 notunu yeterli bir temizlik göstergesi mi sanıyorsunuz yoksa?
Ülkemizdeki kirliliği siyasî iktidarın üzerine yıkmak pek ucuz ve kolay bir izah tarzıdır.
Otomobildeki adam burnunu sildiği kağıt mendili yola atıyor... Tramvayda on sekiz yaşındaki genç oturuyor, seksen yaşındaki ihtiyar onun yanında ayakta seyahat ediyor… Evcil ve yaban domuzu etleri dana diye satılıyor… Dev şehrin bazı köşelerinde akşam karanlığı basınca fındık fıstık gibi (…) satılıyor, aldıran yok… Bu anlattıklarım kir, pislik değil midir?

Medyaya bakınız, en şaştığımız şeylerden biri, bir yerde unutulan veya kayb edilen bir cüzdanın veya çantanın sahibini bulmasıdır. Bulanın, çanta sahibini aramasını büyük fazilet sanıyoruz.

Danimarkada, Yeni Zelandada hükümetler nasıl geliyor, nasıl gidiyor? Seçimler yapılıyor, en fazla oy alanlar başa geçiyor, halk icraatını beğenmezse öteki seçimi kaybediyor ve çekip gidiyor.

Siz temiz Danimarkada ve Yeni Zelandada askerî veya sivil darbe teşebbüsü olduğunu hiç duydunuz mu?

Siz oralarda dinî hizmet cemaatlerinin saray darbesi yapmaya yeltendiğini duydunuz mu?
Bendeniz hiç duymadım, siz duymuşsanız lütfen bu fakire haber verin.

(İkinci yazı)
 

Ziraat Uçaklarıyla Çorak

Dağlara Tohumlar Serptirsem

UÇAKLA seyahat ederken pencereden baktım. Uçsuz bucaksız kıraç, yeşilliksiz dağlar, vadiler, yaylalar, düzlükler, bayırlar… Buralar niçin yeşillendirilmiyor? Yeşillik derken ağaçları, ormanları kasd etmiyorum. Yabani otlar, dikenler, çalılar, sürünen bitkiler, yosunlar hep yeşilliktir.

Toprak müsait değilmiş… Her toprağa uygun bitkiler, çalılar, dikenler bulunamaz mı?

Çok soğuk yerlere Sibiryadan, sıcak yerlere Kalahari çölünden tohum ve fidan getirilemez mi?

Şu terk edilmiş taş ocağı ne kadar çirkin duruyor. Almanyada böyle yerleri hemen yeşillendiriyorlar.

Şu oyukta bir küçük göl oluşturulamaz mı?

Otoyolların ortalarındaki boşlukta yüzlerce kilometre boyunca uzanan yeşillikler niçin yok? Yetişebileceği yerlere niçin aylandoz ağaçları dikilmiyor? Aylandoz öyle arsız bir ağaçtır ki, taşın arasından, betonun kenarından, asfaltın çatlağında bile yetişir. Bir yetişti mi kökünü kurutmak zordur.

Aylandoz bir işe yaramazmış. Hezeyan!... Ağaçtır, yeşilliktir… Bilenler onun zikr ettiğini bilir. Dallarına kuşların konması bile faydadır, bir hayırdır.
Yetişebileceği her yere niçin geven otu dikmiyorlar?..

Biliyorum çok yüksek yerlerde büyük ağaçlar yetişmez. Her toprağın, her iklimin, her zeminin bitkileri vardır. Dünyanın her yerinden bunların tohumlarını, fidanlarını getirtip Türkiyemizi yeşillenebileceği kadar yeşillendirmek gerekmez mi?

Şu kocaman dev taşlar bile yeşilliksiz kalmamalı, üzerinde yosunlar lichenler bitmeli.
Dağlarımızda yamaçlarımızda, volkanik topraklarımızda binlerce çeşit tıbbî şifalı bitkiye ilaveten binlerce yenisi yetiştirilmeli.

Bunlar toplanırken hepsi birden yolunmamalı, kökü kurutulmamalı, uzmanların yönlendirmesiyle usulüne uygun toplanmalı.

Eskiden ülkemizde kivi yetişmiyordu. İthal edildi, tuttu, bizim topraklarımızı sevdi ve şimdi meyvelerini yiyoruz.

Kivi gibi yüzlerce yeni meyvemiz olabilir.

Topraklarımızda yüzlerce yeni tahıl, bakliyat türü çiçek açıp sünbüle verebilir.

Ceviz ve meşe ağaçlarımızın gölgesinde toprağın altında yetişen trüfleri (yeraltı mantarlarını) toplamasını niçin bilmiyoruz?

Hangi yüksek yaylamızda Himalaya sedirleri yetişebilir?

Kamçatka yarımadasındaki o dikenli bitkilerden getirsek, bizim topraklarımızda da yetişir mi acaba?

Vaktiyle bazı Avrupa kralları Türkiyeye gönderdikleri elçilerden bitki numuneleri toplamalarını, tohumlar getirmelerini istemişlerdi. Bizim elçilerimiz de, topraklarımızda yetişebilecek ağaçlardan, çalılardan, bitki ve bakliyattan, hububattan numuneler getirseler ne iyi olur.

İnananları için söylüyorum: Biri gayret ve himmet etti, çorak bir araziyi yeşillendirdi (orman haline getirdi demiyorum, yeşillendirdi. Bodur çalılar, dikenli otlar, şifalı bitkiler…) Bir yer yeşillenince bereket başlar. Kuşlar, böcekler, küçük sürüngenler… Böyle bir hayra vesile olanlar inşallah büyük sevap kazanır. Kendisi ölür, yeşillik zikr ettikçe, kelebekler çalıların çiçeklerine kondukça, arılar polen ve nektar topladıkça ona sevap yazılır. Ne iyi, ne güzel bir iş yapmıştır o.

Ölçümüz şu olmalı: Hangi boş ve çorak arazide ne tür ağaç bitecekse, o yerlerin tamamı ağaçlandırılmalı. Ağaç bitmesi mümkün değilse çalılık maki haline getirilmeli… Bunun için dünyanın her yerinden ağaç, çalı, diken, diğer bitki türleri, tohumları, fidanları ithal edilmeli. Bunlar yapılırken hiçbir haşarata para kaptırılmamalı, bu için ayrılan bütçeler, ödenekler yağma ettirilmemeli.

Keşke param olsa da, çorak dağların tepelerine ziraat uçaklarından yabani tohumlar serptirsem… Rüzgarla uçuşsalar, binde biri filiz verse, birkaç yıl sonra oralarda bir yeşillik cümbüşü olsa. Arılar, karıncalar, çalıkuşları, kertenkeleler, tosbağalar, minik mine çiçekleri, taşlarda yosunlar, ürpertirler insanı ama yılanlar da olsa. Defterim kapanmasa, fakire sadaka-i cariye yazılsa…

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi