Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Erdoğan sonrası mı... Fethullah Gülen sonrası mı?

Erdoğan sonrası mı... Fethullah Gülen sonrası mı?

“17 Aralık kirli operasyonu” ve “25 Aralık darbe girişimi”nin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın şahsında AK Parti’yi, AK Parti’nin şahsında Türkiye’yi, Türkiye’nin şahsında da; “Ortadoğu” başta olmak üzere “İslâm dünyası”nın hedef aldığını, artık net olarak görüyoruz...

Çarşamba akşamı “TIR’da silah iddiası” haberlerinin de, bir yandan İHH’yı, bir yandan da MİT’i hedef aldığını görmemek için, herhalde “kör” olmak gerekir.

Malûm, Prof. Mahir Kaynak, bir olayı anlamak için; “Bundan kimin yararı var, kimin zararı var?” sorusunu sorar ve der ki, “Olay kimin işine yarıyorsa, fail de odur!”

Peki, Hatay Kırıkhan’da durdurulan TIR’ın “İHH’ya ait” olduğunu, içinde de bir “MİT mensubu”nun bulunduğunu iddia etmek, “kimin” işine yarar?..

Türkiye’nin mi, İsrail’in mi?..

Terör Devleti İsrail, hem MİT’ten, hem de İHH’dan “fena halde rahatsız” olduğuna göre, “fail” bellidir: İsrail... 

Devam edelim...

Belki de “İsrail’in yerli işbirlikçileri” olduğundan, “bir taşla iki kuş vurmak”, yani MİT ve İHH’yı zan altında bırakmak isteyenler, belli ki “taşeron”lardır, “maşa”lardır, “piyon”lardır!..

Dün, ben bunları yazınca, telâşa kapılıp; “Hasan Karakaya bizi hedef gösterdi” iddiasında bulunanlar, öncelikle “kimin yanında” olduklarını açıklamak zorundadır...

Kaldı ki; bu bir “hedef gösterme” değil, “deşifre” etmektir, “teşhir” etmektir, “maskeleri düşürmek”tir!..

Yaptığımız budur...

Ne yani; göz göre göre “Türkiye’ye ihanet” edilecek de, bunların “maske”sini indirip, “teşhir” etmeyecek miyiz?..

CHP-CEMAAT İŞBİRLİĞİ!

Her neyse... Biz, yine başa dönelim ve bu “kirli oyun”dan maksadın ne olduğunu anlamaya çalışalım...

Dediğimiz gibi;

Birinci hedef, “Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti”dir... Yani, önce Erdoğan’ı düşürecekler!.

Ne ilginç değil mi;

Taksim’de “ağaç” deyip yola çıkan “Gezi Zekâlı”lar ve “eşkıya gibi yolları kesenler”in amaçları da aynıydı: “Tayyip istifa!”

Demek oluyor ki;

“Gezi terörü” ile “Operasyon terörü” arasında “paralel bir bağlantı” vardır... O halde, rahatlıkla; “Operasyon, Gezi’nin devamı”dır, diyebiliriz...

Yine demek oluyor ki;

“Gezi” ile amaçlarına ulaşamayanlar, 17 ve 25 Aralık taarruzları ile hedeflerine ulaşmaya çalıştılar.

Hedef belli;

“Erdoğan’sız AK Parti!”

Bunu, Allah’ın izniyle başaramayacaklar da, farzedelim ki, “imkansızı” başardılar ve düşürdüler Erdoğan’ı!..

Ne olacak?..

Diyelim ki; “Gülen Cemaati CHP ile, CHP de MHP ile işbirliği” yaptı ve “Erdoğan’ı diskalifiye” etti ve seçimlerden de “CHP ile MHP’nin koalisyonu” çıktı, ne olacak?..

CHP, “Cemaat ile ittifak”ını devam mı ettirecek?.. MHP’nin, “seks kasetleri”nden dolayı zaten bir “kuyruk acısı” var... Dolayısıyla, “Cemaat ile sıcak bir işbirliği”ne girmesi mümkün değil!..

O halde, “ne olacağını” söyleyeyim;

CHP ile MHP elele verir ve ilk işleri de “Cemaat’i tasfiye etmek” olur!..

Öyle ya;

“Paralel Yapı... Paralel Devlet... Taşeron, Maşa!” tartışmaları ayyuka çıkmışken, “Cemaat ile koalisyon”a gitmeyi ne CHP göze alabilir, ne de MHP!..

SEVGİ VE GÜVEN KALMADI!

“Netice”ye gelecek olursak;

“İyot gibi açığa çıkan Cemaat”, bundan böyle “hiç kimseye güven vermeyeceği” için, “ortada kalacak”tır!..

Yani, bu “kavga”da, bu “darbe girişimi”nde, “asıl zarar görecek” olan “Cemaat”ten başkası değildir!..

Tam burada sormak lâzım değil mi;

Cemaat, “kendi topuğuna kurşun sıkıyor” ve “Görevimiz Tehlike” adlı dizi filmdeki “teyp” gibi, “kendi kendini imha ediyor” değil midir?

“Cemaat kurmayları” görmüyorlar mı;

Fethullah Gülen ve Cemaat’e karşı, toplumda var olan “sevgi” kaybolmuştur, “saygı” kaybolmuştur, “güven” kaybolmuştur... Son 30 yılda birer birer elde edilen “kazanım”ların hepsini bir çırpıda kaybetmeyi göze aldıklarına göre;“Hizmet”ten “daha ulu, daha ulvî” gaye nedir?..

İsrail midir, Amerika mıdır?..

Almanya mıdır, İngiltere mi?..

Vatikan mıdır, Avrupa mı?..

Ama, “Türkiye olmadığı” kesin!..

FETHULLAH GÜLEN’DEN SONRA!

İlginç değil mi;

“Uluslararası komplo”ya “taşeron” ve “maşa” olmakla suçlanan Cemaat; “AK Parti’ye Genel Başkan, Türkiye’ye Başbakan” ararken, bazı insanlar da, “Fethullah Gülen’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek?” diye sormaya ve“isimler” üzerinde fikir yürütmeye başladı, iyi mi?..

“Gündemdeki haberler ve tartışmalar” üzerine, Milat’tan İsa Tatlıcan da önceki gün bir yazı kaleme almış ve demiş ki;

“Aslında “istişare”nin değil “karizmatik liderler”in tek söz sahibi olduğu cemaat yapılarında ikinci adam pek yoktur.

Gülen cemaatinde de durum pek farklı değil.

Medyada genelde Cemaat’in sözcüsü ve temsilcisi olarak Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil ve yazar Cemal Uşşak’ın isimlerinin çok sık tekrarlandığını görürüz.

Bu aslında “yanıltıcı bir bilgi”dir.

Bu üç isimden hiçbiri, cemaat içi süreçlerde, “Hocaefendi’den sonra gelen tayin ve istişare heyeti”nde yer almıyor.

Peki bu heyette kimler var?

Cemaate yakın olan dostlarımız bu heyetin içinde yeralan Mustafa Özcan, Şerif Ali Tekalan, Mehmet Ali Şengül, İsmail Büyükçelebi, Erdoğan Tüzün, Abdullah Aymaz, Naci Tosun gibi isimlerin çok etkili olduğunu söylüyor.

Hocaefendi’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek” sorusuna dönecek olursak…

Fethullah Hoca, ABD’ye gittiği günlerde yerine vekil olarak, cemaatin “Samsunlu Hoca” olarak bildiği Mehmet Ali Şengül’ü bırakmıştı.

Bu bilgiden hareketle Hocaefendi’nin yerine bu ismin geçeceği söylenebilir. Ama mevcut durum öyle değil.

Hocaefendi’nin İzmir yıllarında “Ben bu cemaati iki deli ve bir veli ile kurdum” dediği söylenir.

İki “deli”den biri Halit Esendir’dir... Bir dönem Zaman gazetesinde yöneticilik yapan Esendir, gazeteden uzaklaştırıldıktan sonra Afganistan’a gönderilmişti.

İkinci “deli”ise İlhan İşbilen. Evlendikten sonra daha geri planda durmayı tercih eden İşbilen, cemaat kontenjanından AK Parti’den İzmir milletvekili olmuştu. İlginçtir, hala istifa etmedi…

Gelelim “veli”ye. Hocaefendi’nin kastettiği bu veli Abdullah Aymaz’dır.

Aymaz, İmam Hatip Lisesi yıllarında, İzmir Kestane Pazarı Camii’nde tanışıyor Fethullah Gülen ile… Uzun yıllar Zaman gazetesinde yönetici olarak görev yaptı. “Saffet Senih” müstear ismiyle Sızıntı’nın en eski yazarlarından... Mehtap TV’de ve Cihan Radyo’da Risale-i Nur sohbetlerine devam ediyor. Cemaat içinde en fazla kitabı olan isim. “Risale-i Nur’ları şerh etmek” gibi Hocaefendi’nin bile yazmaya cesaret edemediği konularda kitapları var. 

En büyük avantajı ise cemaati, cemaat kurumlarını ve cemaat okullarını yakından tanıyor. Dünyanın dört bir köşesinde kurulmuş 1400 okulu ziyaret ettiği gibi, o bölgedeki bürokratlarla da tanışma imkanı bulmuş.

“Cemaat-AK Parti kavgası”nın inişler ve çıkışlarla devam ettiği, Cemaat’in her gün taktik değiştirdiği, Cemaat içi tartışmaların hız kazandığı bu günlerde, yarının neler getireceğini kimse bilmiyor.

Ama şu an için “Hocaefendi’nin yerine kim geçecek” sorusuna verilecek tek cevap, bence “Abdullah Aymaz”dır…”

BENİM ADAYLARIM FARKLI

İsa Tatlıcan, Abdullah Aymaz ismi üzerinde duruyor ama, ben aynı fikirde değilim...

Çünkü, Abdullah Aymaz, Fethullah Gülen’in “beddua zinciri”ni devam ettirip; “Fethullah Hoca’ya muhalif olanlara karşı Tebbet okunması tavsiyesi”nde bulunacak kadar “hınç ve öfke” yüklü bir adamdır... Dolayısıyla, “ikinci bir Fethullah Gülen”e ihtiyaç yoktur!..

Anlayacağınız, Fethullah Gülen’in yerine Abdullah Aymaz’ın geçmesi zor bir ihtimal!..

O halde, kim gelecek?..

Bence, “iki deli”den biri olan Halit Esendir üzerinde durulabilir... Hem, Halit Esendir, “Mavi hap” işine girdiğine göre, “kaset işleri”ni de hızlandırır!..

O da olmazsa, Cemal Uşşak üzerinde durulabilir... Ne de olsa, “medyatik biri”dir... Ehh, “ekran”lara da yabancı değildir.

İyi ama;

Meselâ Mustafa Özcan üzerinde niye duran yok... Bildiğim kadarıyla; “karda yürüyen ama izini belli etmeyen” biridir Mustafa Özcan... Ayrıca, “para” işlerini de, “ikna” işlerini de iyi bilir... “Ankara”da veya dünyanın değişik ülkelerinde;“Fethullah Gülen ve okullarla ilgili problem”leri çözen biridir!..

Gerekirse “para”yla!

Pekalâ, o da olabilir...

Neticeye gelecek olursak;

Kim olur, kim olmaz pek önemli değil... Önemli olan, “Fethullah Gülen’den sonra Cemaat’in başına kim geçecek?” sorusunun sorulmaya ve isimlerinin tartışılmaya başlanmış olmasıdır!..

“Duman” çıktığına göre,

Yakında “ateş”lenenleri de görürüz...

Hep böyle deil midir, bu işler?..

İnsanlar, “kazdıkları kuyuya düşer”ler ve ayrıca “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olur”lar!..

“Erdoğan sonrası”nın hesabını yapanların karşısına, şimdi “Fethullah Gülen sonrası”nın hesapları çıktı, iyi mi?..

Sahi, kim olur?..

Benzin bidonu ile dolaflarak yangın sönmez!

Dün, yoğun bir “görüşme ve basın toplantısı trafiği”ne şahit olduk... TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ı kabul etti ve her ikisi de “gündem”le ilgili açıklamalar yaptı... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçda, “kahvaltılı basın toplantısı”nda konuştu... Hem “kurumsal kimliği” ile, hem de “kişisel kimliği” ile açıklamalarda ve “uyarı”larda bulundu...

Şahsen ben, sayın Bülent Arınç’ın, bir “büyük” olarak, bir “ağabey” olarak yaptığı uyarıların, “muhataplarını azarlama” maksadıyla yapıldığını düşünmüyorum... Kaldı ki; “Kumpas ve fişleme” işlerinden en çok “mağdur” olanlardan biri de,  sayın Arınç’tır. Sayın Çiçek, Sayın Arınç ve Bay Baykal’ın açıklamaları, “tansiyonu düşürücü açıklamalar” olarak değerlendirilmiş... Niye olmasın?.. Gerçekten de “tansiyonu düşürmek” istemiş olabilirler... İyi ama, sormak lâzım değil mi, bir taraf “yangını söndürmek” isterken, bir tarafın “elinde benzin bidonu ile dolaşması” ve “yangına körükle gitmesi” ne demek oluyor?.. “Gülen grubu medyası” ve Bay Kılıçdaroğlu’nun da “Hükümet’e darbe girişimi”ni durdurmaları gerekmiyor mu?.. Sonuçta “Türkiye’ye ihanet” ettiklerini görmüyorlar mı?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi