Faruk Köse

Faruk Köse

Madem ki paralel yapılar tasfiye edilecek...

Madem ki paralel yapılar tasfiye edilecek...

Aslolan Devlet midir, toplum mudur? Toplum “Devletin toplumu” mu olmalı, yoksa devlet “toplumun devleti” mi olmalı?

Bu ve benzeri pek çok sorunu “İNANÇ DEVLETİ, Bir İdeal Devlet Teorisi” adlı kitabımda ayrıntılı olarak ele almıştım. Burada şu kadarını söyleyeyim; aslolan, toplumun devletin toplumu değil, devletin toplumun devleti olmasıdır.

İnsanlar “Devlet” olmadan da yaşayabilirler; ancak Devletler “insanlar” olmadan kurulamaz, varlığını sürdüremez. “Devlet tüzel kişiliği”, birey olarak “insan”ın varedicisi de değildir, varlığını sürdürmesinin olmazsa olmazı da... Bu, “insan” ile “Devlet tüzel kişiliği” arasındaki münasebetlerin nicel ve nitel yönlerini düzenleyen bir gerçektir.

O halde devlet tüzel kişiliği, kendini “insan”a göre ayarlayacaktır. Eğer insan “Devlet tüzel kişiliği”ne göre ayarlanırsa, ikisi arasındaki sorunlar sonu gelmez bir çekişme/çatışma üretir. İşte “Devlet”in de, “Devletli hayat”ın da sorun olması bu yüzdendir. Sorunun çözümü için “Devlet-insan ilişkisi ve dengesi” asli fonksiyonuna kavuşturulmalıdır.

Devlet, insanın her şeyini kuşatıp hayatın bütün sahalarına el atarak müdahil olduğundan, “insan” ve “Devlet” arasındaki münasebetler, “Devlet insana muhtaçtır, insan için en faydalı araç devlettir” anafikri ekseninde dengeye oturtulmalı ve “Devletin doğası” tesbit edilmelidir. Çünkü insan doğasıyla çelişen devlet biçimleri, “Devlet-insan dengesi”ni gözetmezler; “Devletten yana” tavır alıp “insan”a zalimce tahakküm ederler.

Bu yüzden Devleti sahipsiz bırakmamak lazımdır; zira toplum devlete “sahip” olmazsa, devlet topluma “sahip” olur; kutsal, dokunulamaz ve adeta ilahlaşmış bir “devlet tüzel kişiliği monarşisi” oluşur. Bunu önlemek için devlet, “toplumun devleti” olmalı; Devlet yapısı, toplumun önderliğinde teşekkül etmelidir. Eğer “Devlet”i kutsallaştıran, ilahlaştıran, dokunulmazlaştıran bir anlayış “devletli hayat”ın esasını teşkil ederse, “devlet tüzel kişiliği”ni kontrol edenler, mevcut yapıyı değiştirecek ya da çeşitlendirecek hiçbir sosyal, siyasal, iktisadi ve kültürel organizasyona/örgütlenmeye izin vermezler, tahammül etmezler.

Peki ne olur bu durumda?

Mevcut devlet yapısını “sosyal gerçeklikler”le bağdaştıramayanların yaptıkları her organizasyon/örgütlenme, “ilah devlet”in varlığına tehdit olarak algılanıp yok edilmek istenir. “Devletçi refleks” harekete geçip hangi inanç ve düşünceden olursa olsun, “farklı bir yaşam biçimi” isteyen her yapılanmayı “devlete adına” susturur, tasfiye eder.

Aslında bugünkü “paralel devletin tasfiyesi” söyleminin dayandığı gerekçe, işte bu türden “yanlış devlet yapılanması”ndan başkası değildir. Çünkü el’an var olan “devlet anlayışı”na göre, toplum “devletin toplumu” olduğundan, devlet, kendi malı olan toplumu dilediği gibi yönetip yönlendirir de, kimse buna karşı gelemez. Çünkü Devlet, otoritesine ve statik varlığına şerik kabul etmemekte, “çoğulculuk”a izin vermemektedir. Karşı duranlar, “şerik” kabul etmeyen “ilah devlet”in hışmına uğrar. “Kutsal/İlah devlet”, statükosunun ta’dil ve tashih edilmek istenmesi halinde bu tür yapılanmaları imha eder.

Ancak burada önemli bir sorun ortaya çıkar:

“Paralel yapılar” tasfiye edilecek de, “ne adına” tasfiye edilecek? “Hangi kriterler” esas alınarak bunların tasfiyesine karar verilecek? “Referans noktası” ne olacak?

Mesela “paralel yapılar” Devleti “İslami bir Rejim”e kavuşturmak istiyorsa, bunlar da “Laik-Kemalist Rejim”in statükosu adına ve böyle bir rejimi güçlendirmek için tasfiye edilecek mi? Tasfiyenin arkaplânındaki amaç ve fiili durum, “Laik-Kemalist Rejim”e yarayıp rejimin güçlendirilmesini mi sağlayacak?

Önemli bir şey de şu: Tasfiye edilen “paralel yapılar”ın yerine ikame edilecek olan ne? Fırsattan istifade, “Vesayetçi Derin Güçler” ihya olacaksa, bu daha da vahim olmaz mı?

Şu hususun ısrarlı takipçisi olmalısınız:

Madem ki paralel yapılar tasfiye edilecek, o halde; ABD, İsrail, İngiltere, Almanya, Rusya, İran vb. ülkelerin gizli servislerinin Türkiye’deki faaliyetleri tek tek araştırılsın ve bağlantıları tesbit edilsin. İran’ın ülkemizdeki faaliyetleri ve Şii yapılanmalar/kadrolaşmalar belirlensin. Alman Vakıfları’nın çalışmaları, faaliyetleri; iktisadi, siyasi, sosyal vb. bağlantıları araştırılsın. Sol kadrolaşmaların nitelikleri ve sayısal düzeyi belirlensin. Rejimin/Statükonun STK’larının bütün ilişkileri ve kaynakları tesbit edilsin. Ergenekon ve diğer derin yapılanmalar, 28 Şubat sürecindeki medya organları, sermaye/iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve benzeri kollar soruşturulsun. PKK-KCK ve benzeri örgütlerin yapılanmaları, nüfûz alanları tesbit edilsin. Sonra, tüm bunlara bağlı sosyal, siyasal, hukuki-adli, iktisadi, kültürel ve benzeri boyutlardaki bütün paralel yapılar bulunup “inlerine girilsin” ve darmadağın edilsin!

Eğer paralel yapılar tasfiye edilecekse, bu “toplum adına” ve “tüm paralel yapıları kapsayacak şekilde” yapılsın. Aksi, “paralel sorunlar”ı çakıştırıp içinden çıkılmaz bir “hengâme”ye dönüştürmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi