Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Cemaat de Fethullah Gülen’i reddedebilecek mi?

Cemaat de Fethullah Gülen’i reddedebilecek mi?

Önceki gün bazı gazetelerde, “kimin, ne kadar rüşvet aldığının dökümleri” vardı... 

İddialara göre; eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış, toplam “63 milyon dolar rüşvet” almakla suçlanıyorlardı...

İddialar böyle...

“İddiaları ispat” da,

İddia edenlere düşer...

Ne var ki;

Ben, “bakan”ların rüşvet işine bulaştığına kesinlikle inanmıyorum... 

Eğer “rüşvet aldıkları” ispatlanırsa da, elbette cezalarını çekerler.

Ama, tekrar ediyorum;

“Çağlayan, Güler ve Bağış’ın rüşvet alabileceklerine inanmıyorum.”

Bırakın rüşveti;

“17 Aralık Operasyonu”na gerekçe yapılan bir “yolsuzluk” yapıldığına da inanmıyorum... Aksine, benim inancım o ki; 17 Aralık Operasyonu sonrası tutuklanan insanlar, “çıkacakları ilk duruşmada tahliye edilecekler”dir...

Zira; ortada, isnat edilen “suçları” işlediklerine dair “delil” bulunduğunu düşünmüyorum... 

Olan, “Türkiye ekonomisi”ne oldu... Ortada “100 milyar dolarlık bir zarar” var...

Ama yine de, farz edelim ki, bir “suç” işlemişlerdir... 

Yani “yolsuzluk” da yapmışlardır, “rüşvet” de almışlardır!..

Peki ama;

“Örgüt” neyin nesi oluyor?..

Efendim, Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan ne ile suçlanıyormuş biliyor musunuz?.. 

“Rüşvet, suç işlemek için örgüt kurmak ve sahte ihracat yapmak”la!..

Zafer Çağlayan ve örgüt!!!..

Benim bildiğim Zafer Çağlayan bir defa “örgüt liderliği” yapmıştır o da, “Ankara Sanayi Odası Başkanlığı”dır.

Ve yine, benim bildiğim Zafer Çağlayan, “çalmakta” ustadır ama “piyano çalmakta” ustadır...

Evet, Zafer Bey “çok iyi piyano çalar” ama “milletin parasını” çalacağı, aklımın ucundan geçmez...

Hele düşünün;

“Milletvekili maaşı”na bile dokunmayan ve maaşını “öğrencilere burs” olarak dağıtan bir adam, hiç “rüşvete tenezzül” eder mi?..

Diğer bakanlar da aynı şekilde...

Onların da “rüşvet ve yolsuzluk” işlerine bulaşacağını hiç sanmıyorum...

Hele biraz bekleyin...

Gerçek, yakında ortaya çıkar...

EVLÂTLIKTAN RET!

Biliyorsunuz, Başbakan Tayyip Erdoğan, “25 Aralık Operasyonu” için, “Hedef benim” demiş ve eklemişti:

“Belediye Başkanı’na söyledikleri şeye bak; “Bina yaptı, 25 yıllığına TÜRGEV’e kiraladı” diyorlar. Sosyal iş yapmayan belediye var mı? Belediye yurt yapıp, 25 yıllığına kiralıyor. Benzer şekilde; İstek Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne kadar yapılmış benzer uygulamalar var. Neticede orası bir yurt, Bilal Erdoğan’ın oteli değil. TÜRGEV’den dolaşıp bana gelmek istiyorlar.”

Aynı Erdoğan; “İHL’lerin 100. Yılı” töreninde önceki gün yaptığı konuşmada da dedi ki;

“Son zamanlarda, evlatlarımla ilgili olarak anamuhalefetin yapmış olduğu çamur atma propagandaları... Şunu çok açık, net söylüyorum, benim evlatlarımdan bir tanesi yolsuzluğa, böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim... Bu kadar açık konuşuyorum... Evlatlarımın sosyal faaliyetleri üzerinde kendileriyle alakası olmayan ama kalkıp mensubu oldukları vakıflarla ilgili yaptıkları çalışmadan rahatsız olan bu anamuhalefet lideri önce kendisi aynaya baksın aynaya.”

Düşünebiliyor musunuz;

Bırakın “Başbakan” olmasını, bir “baba” olarak diyor ki;

“Evlâtlıktan reddederim!”

Bu, öylesine söylenmiş bir söz değil... 

Sayın Başbakan,  çocuklarına öyle bir güveniyor ki, onların “yamuk” yapmayacağından emin... 

Haa, “yamuk” yaparlarsa, “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyecek işler” yaparlarsa!..

Başbakan’ın sözleri net;

“Evlâtlıktan reddederim!”

Söyleyin Allah aşkına; bugün bunu söyleyecek kaç “baba” vardır?..

Söyleyin Allah aşkına; “evladını reddetmeyi” göze alabilen bir baba, hiç “yolsuzluk ve rüşvet”e göz yumar mı?..

KESER DÖNER, SAP DÖNER!

Zaten, “Paralel Yapılanma”nın hesap edemediği de buydu... 

Onlar zannediyorlardı ki, “Hele Minare’yi bir çalalım, kılıfını nasıl olsa hazırlarız!”

Ama, karşılarında “Tayyip Erdoğan” olduğunu hesap edemediler.

Eğer çalmak istedikleri minareyi kılıfına uydurabilselerdi, hiç şüpheniz olmasın ki; Bilal Erdoğan “örgüt üyesi” olmakla, Tayyip Erdoğan da “örgüt lideri” olmakla suçlanacaktı!..

Şu “tecelli”ye bakın ki;

Tüm bu işlerin içinde olan Fethullah Gülen, şimdi “Paralel Devlet’in Başı” olmakla suçlanıyor... 

Belki de, “Paralel Devlet’in Başı” olarak yargılanacak...

Eee, bu dünya;

“Etme-Bulma dünyası”dır!..

Ne ekersen, onu biçersin!..

Hem, ne demişler;

“Keser döner, sap döner,

Bir gün hesap döner!”

Hesapları tutmadı,

Plânları altüst oldu...

Dün, “Erdoğan’ın bileklerine kelepçe” takmayı plânlıyorlardı, bugün kendileri “kelepçelik” oldu...

Çünkü, “hesap” döndü!..

“ÖRGÜT LİDERİ” YAFTASI!

Sözü “örgüt”ten açmışken, oradan devam edelim... 

Efendim, kendileri “sinsi bir örgüt” olduğundan, herkesi “örgüt” olarak gören bu yapı, “örgüt” suçlamasını bakın kimlere ve nasıl yapıyormuş?..

Eski Ulaştırma Bakanı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, önceki gün İzmir’in Karaburun ilçesindeymiş... 

Muhtarlar ve vatandaşlarla bir araya gelen Binali Bey, “geçen yıl yaşanan olayı” anlatmış...

Başbakan Erdoğan’ın kendisini arayarak; Karaburun ilçesinin Sakız Adası’na bakan köyler hakkında yıkım kararı alındığını söylediğini, valinin de yıkımı uygulaması için sıkıştırıldığını dile getiren Yıldırım, şöyle konuşmuş:

“Savcılıktan, mahkemeden; ‘ha babam yıkıyorsun, hakkında dâvâ açacağız, şöyle böyle açacağız’ diye herkes telaşlanmış... Ne olacak adamların evi barkı var, orada iyi kötü tarlası, keçisi, meşgalesi var. 

Babasından dedesinden kalan evler yıkılıyor. Niye kardeşim?.. 

Bir tane hoca, denizden geçerken dürbünle bakmış, burası iyi SİT alanı olur demiş. 

Gitmiş; ‘burası SİT alanı olsun’ diye kurullara teklif etmiş, olmuş. 

SİT olunca artık geçmiş olsun. Çivi çakamazsın. SİT İngilizce ‘otur’ demek... 

Elini kaldırma, hareket etme. Böyle anlıyor bizimkiler... 

SİT demek, korumak demek. Koruyacaksınız, yani koruyarak geliştireceksiniz. Aymazlık yaparak, tahrip etmeyeceksiniz.’’

Binali Bey; konuya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın müdahil olmasıyla “yönetmelik değişikliği”ne gidildiğini, böylelikle köylülerin evlerinin kurtarıldığını ancak daha sonra çıkan sorunu şu sözlerle anlatmış:

17 Aralık’ta bunlar bir yolsuzluk operasyonu yaptı ya hesapta. Yolsuzluğun altından neler çıktığı yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor. Arkasından 25’inde bir daha denediler. 

Oradaki iddiaları bir okudum, kanım dondu. 

Burada yaptığımız işi; örgüt kurarak mahkeme kararını engelleme olarak suçlama yapıyor. Kime; Başbakana, bize yapıyor. 

Böyle bir yargı olur mu?.. Vatandaşın evini başına yıkacak iradeyi ortaya koyuyorsun, bunu engelliyoruz, sorununu çözüyoruz ‘siz bunu mahkeme kararını etkisiz hale getirmek için örgüt kurmak, mevzuatı değiştirmek’ diye Başbakanı dava ediyorsunuz, örgüt lideri kabul ediyorsunuz. Böyle bir şey kabul edilemez. Bu hukuk değil. Buna isim bulmak bile zor. İşte nelerle uğraştığımızı anlayın.”      

Öyle sanıyorum ki;

Sizin de kanınız donmuştur!..

Şu hâle bakın;

Tayyip Bey ve Binali Bey, köyleri “yıkılmaktan” kurtarıyorlar, köylüleri “göçten, aç-susuz kalmaktan, yerlerini-yurtlarını terk etmekten” kurtarıyorlar ama, suçlanıyorlar!..

Ne ile suçlanıyorlar;

“Örgüt kurmakla!”

Neymiş;

“Erdoğan ve Yıldırım, örgüt kurarak mahkeme kararını engellemişler!”

Allah’tan korkun be!..

Böyle “yargı” olur mu,

Böyle “hukuk” olur mu?..

Yakalarına “madalya” takılması gereken insanların boynuna “yafta” asıyorsun!..

“Örgüt yaftası!”

Yazıklar olsun!..

HADİ, SİZ DE REDDEDİN!

Binali Bey’in anlattığı bu olay, “operasyonların ne kadar dandik gerekçelerle yapıldığını” anlamaya ve anlatmaya herhalde yeterlidir!..

İşte gördünüz;

Bu tür “uyduruk gerekçeler”le, bu tür “dandik suçlama”larla Erdoğan “örgüt lideri” olarak, Binali Yıldırım ve Bilal Erdoğan da “örgüt üyesi” olmakla suçlanıyor!..

Peki, Erdoğan ne diyor?..

En baba “baba”ların bile demeye cesaret edemeyeceği netlikte diyor ki;

“Benim evlâtlarımdan bir tanesi yolsuzluğa, böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye bile yanımda tutmam.

Evlâtlıktan reddederim.”

Pekiii, şimdi “Cemaat mensupları”na sormak istiyorum... Hani, “Fethullah Gülen’in ve Cemaat’in bu tür operasyonlarla hiçbir ilgisi yoktur... 

Biz Paralel Devlet de değiliz, Paralel Yapı da!.. Bizim, Hükümet’e darbe yapmak gibi bir niyetimiz de yok!” diyorlar ya... Ben de; “Bunları, gelin külahıma anlatın” diyor ve “Rafineri!.. Petrol!.. Dolar ve Ananas” konuşmalarından sonra, sormak istiyorum;

“Fethullah Gülen’in, Hocaefendilik’ten başka her işi yaptığı ayan-beyan ortaya çıktığına göre; siz de onu Hocaefendilik’ten men edebilecek misiniz?”

Ya da; Erdoğan’ın; “Evlâtlıktan reddederim” dediği gibi, siz de Fethullah Gülen’in “Hocaefendiliğini reddedebilecek” misiniz?

Hadi, karar verin;

Ya “Hocaefendi’yi reddedin” ya da, “ilgimiz yok” martavalları okumaktan vazgeçin!..

Karar sizin!..

O günlerde GATA-kulli, bugünlerde HASTA-kulli!

“Devir”ler değişse de, “insan”lar ve “yöntem”ler değişmiyor... Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının devam ettiği günlerde, “gözaltına” alınan, ya da “tutuklanan” bazı “general”ler, hemen “hasta” numarası yapıyor ve kapağı GATA’ya atıyorlardı... Bizler de, o günlerde bu numaralara, “katakulli”den, mülhem, “GATA-kulli” diyorduk!..

Devir değişti... Geldik, “yolsuzluk ve rüşvet” kılıflı “kirli operasyon”lara... 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonları ile “Hükümet’e darbe” yapmayı plânlayan bazı “Emniyet”çiler ve “Savcı”lar, birer birer deşifre olunca, “görev yerleri değiştirilmeye”başlandı...

Duyduk ki; görev yerleri değiştirilen savcılardan 5 tanesi, apar-topar “rapor” almışlar...  Gerçekten “hasta” mıdırlar, yoksa,. “operasyon gerekçeleri” gibi “dandikten mi hasta”dırlar, orasını bilmiyorum... Yalnız, “5 savcı”nın aynı günde “hasta” olması ve “rapor” alması, bir “numara” gibi geldi bana!..

Dolayısıyla, HSYK ve Sağlık Bakanlığı bir an önce harekete geçip, bu “rapor” olayını açıklığa kavuşturmalıdır.

Generallerin “GATA-kulli”leri açığa çıkarılmıştı, savcıların “Hastakulli”leri de açığa çıkarılmalıdır...

Ki, “tuz” da kokmasın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi