Faruk Köse

Faruk Köse

Hüda-Par “Barış Süreci”ne kurban mı edilecek?

Hüda-Par “Barış Süreci”ne kurban mı edilecek?

Devletin karşısındaki “Kürt kökenli örgütler”den ikisi, Hizbullah ve PKK... Bunlara dair herkesçe bilinen/görülen gerçek ise şu:

Hizbullah yıllar önce “silahlı mücade”leyi bırakmış, “toplumsal değişim” projelerine yönelmiş. Bölge halkını “Hüda-Par” çevresinde toparlayıp “legal mücadele kulvarı”na girmiş. Amacının, toplumun “İslamca bir hayat” yaşaması için çalışmak olduğu görülüyor.

PKK ise, bakmayın bir süredir eylemlerini azalttığına, silahı bırakmış da, “ülkeyi bölmek”ten vazgeçmiş de değil; bütün uzantılarıyla birlikte, dünyanın gördüğü “en kanlı terör örgütlerinden biri” olmaya devam ediyor. Amacı, müslüman Kürt halkını İslam’dan uzaklaştırmak, ülkeyi bölerek küresel emperyalist güçlerin denetiminde “Kürt ırkçılığı”na dayalı bir “İslam’sız” devlet kurmak.

Devletin ve toplumun bu iki örgüte karşı tutumu nasıl olmalı? Geçmişine bakıp imha mı etmeli, geleceğe dair vizyonuna bakıp ihya mı?...

Kanaatim odur ki, eğer “barış” isteniyorsa, bu iki örgütün geçmişte neler yaptıklarına çok fazla takılmamak; “geleceğe dair” kendileri için “nasıl bir yol” çizdiklerine, “hangi program”ı takip etmeye başladıklarına bakmak lazım. Bu kapsamda;

PKK’ya baktığımızda şunu görüyoruz: Siyasal partilerle etkinlik kazanmaya çalışsa da, esas çalışma unsuru olarak “terör gücü”ne dayanmaya devam ediyor ve istediğini elde etmek için terörü daima bir yol ve yordam olarak kullanıyor. Hâlâ terör örgütü...

Hizbullah’a baktığımızda ise gördüğümüz şu: “Terör”ü lügatından silmiş, sosyal-kültürel faaliyetlere ağırlık vermiş. “Rejime alternatif” bir çıkış yapan, kimi eleştirilecek yanları olsa da, diğerleri arasında müstesna bir niteliğe sahip bir programı olan siyasal partisini kurmuş. Tamamen legal çerçevede faaliyet yapıyor. Terör örgütü değil...

Hal böyleyken, her nedense, terörü esas faaliyet edinen PKK Devlet nezdinde itibar sahibi, ancak silahlarını gömmüş olup, yola Hüda-Par ile devam etme kararı almış gözüken Hizbullah’ın, devlette itibarı yok.

Bu durumda olan şu:

PKK’nın politik uzantılarından olan BDP yandaşları, Kürt halkı içindeki tabanlarını kaptırdıkları Hüda-Par yandaşlarına, ya da Mustaz’aflar camiasının çeşitli sivil toplum kuruluşlarına karşı sürekli olarak bıçaklı, molotoflu, taşlı ve sopalı saldırılarda bulunuyor. Böylece PKK, Devlet ile yaptığı “barış”ın acısını müslüman Kürt halkından çıkarıyor; barış zamanında savaşa hazırlık için Hüda-Par ve Mustaz’aflara saldırarak tatbikat yapıyor. Müslüman Kürt halkının “İslamca irade”sine tahammül etmediğini, asıl amacının “barış”ı önlemek olduğunu da göstermiş oluyor. Zira saldırganlar BDP bürolarından çıkıyor, saldırıp BDP bürolarına geri dönüyor da, bu görmezden geliniyor.

Bu arada BDP’nin sürekli çatışma havası içinde yürüttüğü seçim çalışmalarına karşın Hüda-Par’ın sükûnetini korumak ve barışı bozmamak için gösterdiği azami gayreti ve sabrı dikkatlerden kaçırmamak lazım. Bu noktada bir dizi suale cevap bulmalıyız:

“Müslüman Kürt halkının inanç ve değerleri”ni hiçe sayarak “ırkçı ve dinsiz Kürt ayrılmacılığının ve terörün temsilcisi” olan PKK, Kürtlerin üzerine yük olmaya devam ediyorken, Devletin hiçbir şey yapmaması manidar değil mi? Saldırganlar Emniyet ve Yargı tarafından bilindiği halde müdahale edilmiyorsa, kolluk güçleri saldırılara seyirci kalıyorsa, bunu nasıl anlayıp anlamlandırmalıyız? Bu, kolluk güçlerine saldırmaması karşılığında “Kürt halkının PKK’nın inisiyatifine terk edildiği” anlamını taşımaz mı? Müslüman Kürt halkının bölgedeki en önemli temsilcilerinden olan Hüda-Par’ın barış sürecine kurban edildiği izlenimi oluşmaz mı?

Bölge halkı neden huzursuzluğa mahkûm ediliyor? Kandan ve şiddetten beslenenlere neden bu kadar “devlet toleransı” gösteriliyor? Neden kolluk güçleri ve Yargı, Hüda-Par’a yapılan saldırıları önlemek için harekete geçmiyor; neden saldırılar soruşturulup sorumlular/suçlular cezalandırılmıyor?

PKK’lı olmak ayrıcalık haline mi geldi? PKK-BDP’li olunca dokunulmazlık zırhı mı kazanılıyor? Bunlara “suç işleme ayrıcalığı” mı verildi? Neden PKK’ya pozitif ayrımcılık yapılıyor?

Eğer teröre son vermesi karşılığında PKK’ya diyet olarak Hüda-Par verildiyse, bu barıştan ziyade daha büyük bir savaşı doğurmaz mı? Savaş baltalarını gömmüş olduğu besbelli olan Hizbullah, buna karşı daha ne kadar dayanabilir, sabredip susabilir?

Hüda-Par’a yapılan PKK saldırıları bir an önce önlenmezse, Devlet bu suça ortak olmuş olmaz mı? Devlet yetkilileri bunun vebalini taşıyabilir mi?

Gelelim İslami camianın tutumuna:

İslami camia susmakla hata ediyor! İslami basın organları ve sivil toplum kuruluşları, PKK-BDP’nin müslüman Kürt halkının temsilcileri olan Mustaz’aflara karşı saldırılarına karşı gereken tepkiyi en yüksek düzeyde göstermez ve Hüda-Par’ın yanında olduklarını açıklamazlarsa, saldırılara zımnen destek vermiş olmazlar mı? Saldırganlara Hüda-Par’ın ve yandaşlarının yalnız olmadığını göstermek, bölgeyi bekleyen büyük bir kaos ve çatışmayı önlemeye katkıda bulunmak için gerekli değil mi?

Hüda-Par’ı terörize etmeye çalışıyorlar. Bu oyuna gelmemek, ancak müslümanın onurunu da korumak lazım. Bunun için, hem doğuda, hem de batıda İslami STK’lar ve basın organları Hüda-Par’a desteklerini açıkça deklare etmeli değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Faruk Köse Arşivi