Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Gerçekler yazılmasın ki, Paralel’ler meydanda at oynatsın!

Gerçekler yazılmasın ki, Paralel’ler meydanda at oynatsın!

“Türkiye’de, spor gazeteleri hariç ikisi İngilizce, günlük 35 gazete yayınlanıyor... 35 gazetenin 5-6’sı hariç, tamamı farklı bir öfkeyle, iktidara ve iktidarla birlikte bu ülkenin temel karakteri olan dindar, muhafazakâr, demokrat ve Anadolulu çoğunluğuna karşı pozisyondadır.”

Star’dan Mustafa Karaalioğlu, önceki günkü yazısında, yukarıdaki tesbiti yaptıktan sonra şunları yazıyordu:

“Son birkaç yıl içinde kurulan ve tamamı Tayyip Erdoğan’a hakaret ve küfür pazarından pay almaktan başka hiçbir amacı olmayan gazeteler... Ki, sayıları 10’a ulaşmıştır... Yani, hakkında ‘diktatör’ kampanyası açılan Erdoğan’ın devr-i iktidarında, bizatihi Erdoğan’a küfür ve hakaret etmek için kurulan gazetelerin oranı, bütün medyanın yüzde 25’ini aşmıştır.”

Bu “tesbit”leri yapıp; “Cemaat medyasıyla Ergenekon medyasının aynı manşetlerle çıktığı günleri yaşıyoruz” diyen Karaalioğlu, “Peki ne yapmak istiyorlar?” sorusuna, şöyle cevap veriyordu:

“Şunu istiyorlar...

Ergenekon’un olsun, laikçi sermayenin olsun, cemaatin olsun, marjinal sol dahil her örgütün medyası olsun ama yüzde 50’nin olmasın.

Yüzde 50’nin sesini duyuracak, hukukunu koruyacak gazete ve televizyonlar olmasın. Olmasın ki eski-yeni derin devlet ittifakı o insanları, o insanların siyasetini, kurumlarını, vakıflarını, derneklerini boğazlarken kimse bir şey duymasın. Kanunsuz işlerini görürken kimse gerçekleri görmesin, kimse ses çıkarmasın.

Üzgünüz... Böyle bir Türkiye artık hiç olmayacak.”

Sadece bunu mu istiyorlar?..

Elbette hayır!..

İstiyorlar ki;

“Tezgâh”lar deşifre edilmesin!..

İstiyorlar ki;

“Foya”lar ortaya dökülmesin!..

İstiyorlar ki;

“Gerçekler” dile getirilmesin!..

BİZ, BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK!

Siz olsanız, sormaz mısınız;

Başında Süleyman Karaman’ın bulunduğu, Marmaray ve Yüksek Hızlı Tren gibi devasa projelere imza atan TCDD’yi yıpratmak için, acaba “düzmece bir fezleke” mi hazırlandı?..

Dünkü Akit’te yer aldığı gibi;

Malûm, Süleyman Karaman “Erzincan-Diyarbakır-Mardin Demiryolu Projesi ihalesine fesat karıştırmakla” suçlanıyor.

Peki, “bu ihale yapıldı” mı?..

Hayır!.. Bırakın “ihale” yapılmasını, “daha etüd projesi bile yapılmamış” iyi mi?..

Peki, “yapılmayan bir ihale”ye nasıl “fesat” karıştırılır?..

Hiç, “yapılmayan” bir ihalede “yolsuzluk” olur mu?..

Bu; neye benziyor, biliyor musunuz;

28 Şubat Süreci’nde, “İcraatın İçinden” programı ekranlarda yayınlanmadığı, “son anda ertelendiği” halde, “sanki program yayınlanmış” gibi, ertesi gün “Yalan Rüzgârı” manşeti atan Hürriyet’in haberine!..

Düşünebiliyor musunuz;

Merhum Erbakan, yurtdışı gezide olduğu için “programın çekimleri” yapılamamış ama Hürriyet, “Erbakan’ı itibarsızlaştırmak” için, 9 sütuna başlık atmış:

“Yalan rüzgârı!”

Böylece, “yapılmamış programındaki sözleri”nden dolayı Erbakan’a “yalancı” dediler!..

Dün, “yapılmayan program” için “manşet”ler atan zihniyet, bugün “yapılmayan ihale” için “fezleke” düzenliyor, iyi mi?..

Bunu yapan; dün “Ergenekoncu Yapı” idi... Bugün ise “Paralel Yapı!”

Ne enteresandır ki;

Bugün “ittifak” halindeler!..

HANİ RÜŞVET’İN KARŞILIĞI?

Dün, Abdurrahman Dilipak yazdı;

“Hep söylüyorum, Halk Bankası Genel Müdürü, o parayı rüşvet olarak almışsa, o ölçekteki bir banka genel müdürü için bu rakam çok küçük. 

Bana başka, daha ciddi rakamlar söyleyin.. 

Yemişse bu adam yemeyi bilmiyor demektir. Bu da ayrıca not edilmesi gereken bir durum.. 

İşin burada asıl püf noktası, bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan bir kişi bir bostan karşılığında bir bağı satarmış... İddialarınızın ciddiye alınabilmesi için, bu kadar rüşvet alan bir kişi, bu rüşvet karşılığında kime yüz milyonlarca dolarlık menfaat sağladı. Bunu bana gösterebilir misiniz?” 

Çok doğru bir soru... Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, eğer “ayakkabı kutusu”nda sakladığı(!) “4.5 milyon dolar”lık parayı “rüşvet” olarak almışsa, karşılığında, “birilerine mutlaka menfaat sağlamış olmalı” değil midir?..

Eğer varsa böyle biri veya birileri, gidin onu çıkarın!..

Yine, Abdurrahman’ın dediği gibi;

“Halk Bankası Genel Müdürlüğü koltuğunda” oturan ve “milyarlarca dolara hükmeden” bir adam için “Dörtbuçuk milyon dolar”lık bir “rüşvet” çok düşük bir rakamdır!..

Hiç de inandırıcı değildir!..

İHL’LERE “GICIK”LAR!

Size bir şey söyleyeyim mi; Süleyman Aslan’ın tek suçu “İmam Hatip Mezunu” olmak ve “bağışlanan” o parayı da “mezun olduğu İHL binasını genişletmek” için kullanmayı düşünmektir.

Ama, “bilmediği bir şey” vardır:

Paralel Yapı, “İHL’lere ilgi patlaması”ndan, “İHL sayısı”nın artmasından ve bir de, “TÜRGEV eliyle yaptırılan kız yurtları”nın çoğalmasından “son derece rahatsız”dır!..

Zaten, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’i de, sırf bu yüzden “gözaltı”na aldırmışlardır!.. “Otel” filan, bahane... Kaldı ki, “otel yapıldı” denilen yer halâ “boş”tur, hâlâ “otopark” olarak kullanılmaktadır!..

Daha açık söyleyelim;

Cemaat; kesinlikle “kendi okullarına alternatif” istememektedir... “Abi”lerin ve Abla’ların yetiştirildiği yurtlara alternatif” de istememektedir!..

“İmam Hatip”lere ve “TÜRGEV’in yurtları”na ilgi artınca; Cemaat; “N’ooluyoruz?.. Altımızdan zemin kayıyor!” demiş ve gerek “dershane tartışması”nın, gerek “Kirli 17 Aralık Operasyonu”nun fitilini o zaman ateşlemiştir!..

Kim, ne derse desin;

“Olayın özü ve özeti” budur!..

“Kavga” bu yüzdendir,

“Savaş” bu yüzdendir!..

“Yolsuzluk”muş, “rüşvet”miş, “ihaleye fesat karıştırmak”mış, hepsi hikâye, hepsi palavra!.. Cemaat’in derdi, “Çöreklendiği zemini kaybetmemek”tir!..

İşin içine “uluslararası güçler” de girince, Cemaat’in ibresi, “Tayyip Erdoğan’a darbe”ye kaymıştır ki; bu güçlerin kendilerine ne “kaydıracakları”nın henüz farkında değillerdir.

CHP’Lİ İLE YOL YÜRÜNÜR MÜ?

Cemaat’in Mütevellit Heyeti’ni oluşturan “Abi”ler, kendilerine şu sorunun sorulacağının da farkında değiller:

“Broşür”ler hazırladınız ve “seçim çalışmaları”na partilerden önce başladınız... Abla’lar, “ikna amaçlı ev sohbetleri”ni artırdılar... Evlerde toplanan kadınlardan “AK Parti’ye değil, CHP’ye oy vermelerini” istiyorlar...

İstanbul ve Ankara’da CHP’yi, Adapazarı’nda ise MHP’yi destekleyeceksiniz...

CHP’ye oy vermek istemeyen insanlara da, BBP’ye oy vermeyi tavsiye ediyorsunuz...

Hepsini anlarız da;

“Dini bir cemaat” olarak yola çıkan siz, acaba CHP ile nasıl “ittifak” kurar, CHP ile “aynı yol”da nasıl ve ne kadar yürürsünüz?..

Bu CHP değil mi;

Köy meydanlarında Kur’an-ı Kerim’leri ve “dini kitap”ları yaktıran?..

Bu CHP değil mi;

Ezan’ı “Türkçe” okumayan “imam”ların başından sarığını alıp “boğazına” dolayan, bir ucunu da “atın kuyruğuna” bağlayıp, sokak sokak dolaştırıp işkence eden?..

Siz ki, “alnı secdeli” insanlarsınız... Diyelim ki, “CHP’li bir aday”la yola çıktınız... Peki, onunla “kaç metre” yürürsünüz?..

50 metre mi, 100 metre mi?..

250 metre mi, 500 metre mi?..

Yürüdünüz ve karşınıza bir “cami” çıktı... “Ezan” da okunuyor... Ve siz “abdestli”siniz...

Ne yaparsınız; 

Elbette “cami”ye gidersiniz!..

Peki, “yanınızdaki CHP’li” ne yapacak?.. Elbette yoluna devam edecek!?..

Peki, söyleyin be “Abi”ler;

Söyleyin be “Abla”lar;

Daha “cami yolunda” yollarınız ayrılırken, hangi yolda “birlikte” yürüyeceksiniz CHP’lilerle?..

CHP ile bu “ittifak”ınız;

“Cemaat tabanına zulüm”dür!..

Demedi demeyin!..

BU ERDOĞAN MI DİKTATÖR?

Uzun lâfın kısası;

Mustafa Karaalioğlu’nun; “Ergenekon’un medyası” olsun, “laikçi sermayenin medyası” olsun, “marjinal solun medyası” olsun, “Cemaat’in medyası” olsun ama “yüzde 50 oy alan AK Parti iktidarını destekleyen medya olmasın” diyenlerin istedikleri, arzuladıkları tek şey; “oyunların, tuzakların, entrikaların, tezgâhların, şaibelerin, ananas ittifaklarının ve uluslararası sinsi işbirlikleri”nin, kısacası “gerçekler”in ortaya çıkarılmayacağı bir medya yapılanmasıdır!..

Eğer “gerçekler” yazılmazsa;

Millet çok daha kolay yönlendirilir, çok daha kolay aldatılır ve Erdoğan, çok daha kolay şekilde “otoriter” gösterilir!..

Gelin, görün ki;

“Yüzde 50’nin sesi” olan medya organları var ve onlar “otorite”lerini kaybetmiş “Aydın Abi’ler”in tek sermayelerinin “Otoriter Erdoğan” olduğunu yüzlerine şamar gibi vuruyor!..

Ve artık soruyor, sorguluyor;

Hakkında “otoriter” ve “diktatör” denilen ve bir “kampanya” yürütülen bu Tayyip Erdoğan“otoriter”dir, bu Tayyip Erdoğan“diktatör”dür?..

Erdoğan “diktatör” olsaydı, medyadaki bu “hakaret ve sövgü özgürlüğü”ne acaba izin verir miydi?..

İşte bunları “yazmayalım”, bunları “sorgulamayalım” istiyorlar!..

İstedikleri “özgürlük” bu!..

Biz susalım, onlar konuşsun!..

Böyle bir medya istiyorlar!.. 

**********************************************************

Halk kendileriyle alay ediyor, farkında değiller!

5 Şubat günü, Cumhuriyet’te; “Aziz Nesinlik tesbit: Soyduysa beni soydu” başlığı ile verilen “anket sonuçları”nı gördünüz mü?.. KONDA’nın anketine göre, halkın yüzde 77’si; “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu oy tercihimi değiştirmez” demiş...

Bu, ne demektir?.. Halk, demek istiyor ki; “Ben, 17 Aralık’taki bu operasyona güvenmiyorum!”... Peki, niye güvenmiyor?.. Çünkü, operasyonu yapan, “Cemaat güdümündeki polis-yargı cuntası”dır!.. Halk, “operasyonu onlar yaptığı için” inanmıyor... İşte o yüzden de, “oy tercihim değişmez” diyor. Cumhuriyet’in; bu anket sonucuyla alay etmeye yeltenip, “Aziz Nesinlik tesbit” demesi, “halkı aşağılamaya çalışan çeyrek aydın küstahlığı”ndan başka bir şey değildir!..

Zaten, bunu “son 70 yıldır” yapıyorlar... Halkı hep horluyorlar, hep dışlıyorlar... Peki, sonuç?.. 1946’dan bu yana “bir tek seçimde bile” halktan oy alıp, “iktidar” olabildiler mi?.. Demek ki, halk; bu “pabucumun aydınları”na itibar etmiyor!.. Aslında, halk; “aydın”(!)larla alay ediyor ama, onlarda, bunu anlayacak “zekâ” da yok!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi