Faruk Köse

Faruk Köse

Tevhid-i Tedrisat Kanunu iptal edilsin!

Tevhid-i Tedrisat Kanunu iptal edilsin!

Tarihimizdeki en “acı günler”den birinin 3 Mart olduğunu, çünkü o tarihte “İslam’ın bu topraklardaki ve bu toplumdaki hükümranlığı”na son verilerek tam bir “İslam dışılık”ın iktidara geldiğini dün ifade ettim. Yine dün, bu acı günde “İslam’ın egemenliği”ne vurulan “üç önemli darbe”nin ilkine, “Hilafet Müessesesi”nin kaldırılmasına değindim. Bugün ise “Tevhid-i Tedrisat Yasası” ile vurulan ikinci darbeye ve bu kapsamda, “Medreseler”in kapatılmasına dair birkaç kelam etmek istiyorum.

3 Mart 1924 Tarih ve 430 No’lu Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası ile, bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Ancak yasayı önemli kılan asıl husus, bu yasa ile eğitimde reform yapılarak eğitim-öğretimin “Laik”leştirilmiş olması. Yine bu yasanın, başta “Medreselerin kapatılması” olmak üzere, “Tekke ve Zaviyelerin kapatılması” ve “Harf Devrimi” gibi devrimlere de altyapı oluşturduğunu düşünürsek, yasanın önemini daha iyi anlamış oluruz. Çünkü biliyorsunuz, Harf Devrimi’nin tek gerekçesi, “Kur’an alfabesi”ni terk ederek “Latin Alfabesi”ne geçiş yapmaktı.

Tevhid-i Tedrisat Yasası’yla hedeflenen, “Laik-Kemalist rejimin istediği ve o rejime destek olacak tek tip insan” yetiştirmekti. Nitekim Saruhan Milletvekili ve Eğitim Bakanı Vasıf Bey ve 57 arkadaşının imzasıyla Meclis’e getirilen yasanın gerekçesindeki şu ifadeler dikkat çekicidir: “Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder.” Bu cümlenin, 28 Şubat Süreci’nde çıkarılan Kesintisiz Eğitim Yasası’na dair Cumhurbaşkanı Demirel’in kullandığı şu ifadelerle nasıl da örtüştüğüne dikkatinizi çekmek isterim: “Eğitim sistemi iki çeşit vatandaş yetiştirmez. İki çeşit vatandaş yetiştiriyorsanız, bir süre sonra aynı dili konuşan vatandaşlar birbirine düşman olur. O nedenle tek tip insan yetiştirilmeli.”

Bu “tek tip insan” hedefine ulaşıldığını bugün hepimiz görüyoruz. İslam’ı hayattan uzaklaştırarak kurulan “Laik rejim”in, kısa sürede kendi toplumunu yetiştirmeyi başardığına şahidiz. Bu “üretilmiş toplum”un, “inanç, kültür, kimlik ve kişilik bağları ve kökleri”nden koparılmış olduğunu da müşahede ediyoruz. Tüm eğitim kurumlarının tek bir merkeze bağlanması, eğitim-öğretimin tek elden, tek esasa göre ve tek-tip olarak yönetilmesi ile elde edilmek istenenin, “toplumu özünden koparan ve İslam’dan uzaklaştıran Devrimler”in halk üzerinde köklü ve etkili olabilmesini sağlamak olduğunu artık biliyoruz.

Tabiî ki, “köklerinden koparılan toplum”un bugün nasıl da “milli kimlik”ten yoksun olduğunu, nasıl da “az bir çıkar uğruna ülkesini ve toplumunu yabancı şer odaklarına satmak”ta tereddüt etmediğini de görüyoruz. Bugün yaşadıklarımızın altında yatan sebebi “Laik Eğitim Modeli’nin ürettiği insan tipi”nde aramak gerektiğine sanırım kimsenin itirazı olamaz, değil mi?

Tevhid-i Tedrisat Yasası ile “İslami eğitim kurumları” olan, “İslam alimi” yetiştiren “Medreseler” kapatıldı. 479 medrese kapandı, 18 bin medrese talebesi açıkta kaldı. Böylece “eğitim sisteminin Laikleştirilmesi” için en önemli aşama katedildi. Ayrıca, Adalet Bakanlığı’nın “Şeriat Mahkemeleri”ni kapatması üzerine, “Mekteb-i Kuzat (Kadı Okulu)” da kapatıldı. Müslüman toplumu Laik Devletin istediği “tek-tip”e dönüştürmek için ise, “İlahiyat Fakültesi” ve “İmam Hatip Okulları” kuruldu. Ancak İmam Hatip Okulları ilgi görmediği için 1931’de kapatıldı. 1934’te yapılan “Üniversite Reformu” ile İlahiyat Fakültesi de kapatılarak “İslam İncelemeleri Enstitüsü” kuruldu. Tevhid-i Tedrisat yasası ile “Din dersleri” de kaldırıldı. “Kur’an” ve “Arapça” dersleri müfredattan çıkarıldı. Sadece “Askeri Okullar” Milli Savunma Bakanlığı’nın yönetiminde kalmaya devam etti.

Görüldüğü gibi Tevhid-i Tedrisat Kanunu bize göre değil. Bu toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerlerine uygun düşmüyor. Bu yüzden, Hükümet’e düşen en önemli görevlerden biri, TBMM’ye bir Yasa Tasarısı sunarak Tevhid-i Tedrisat kanunu’nu iptal etmek ve Medreselerin açılmasını sağlamak.

Şimdi diyeceksiniz ki, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Anayasa’nın “İnkılâp kanunlarının korunması” başlıklı 174. Maddesi’nde koruma altına alınmış. Ancak bu korumanın mahiyeti, iptal edilemezlik düzeyinde değil. Anayasada “inkılâp kanunları” için, “Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” deniyor. Bu, “değiştirilemez” veya “iptal edilemez” demek değil. Yürürlükte olduğu sürece “Anayasaya uygun olduğu varsayılır”, o kadar.

Demek ki, istediğinde çok daha çetrefilli konularda sert yasaları kısa sürede çıkarabilen Hükümet için, basit bir yasa değişikliği ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu iptal etmesi mümkün.

O halde, bekliyoruz. Tam da çıkarıldığı bugünlerde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu iptal edecek bir Meclis, gerçekten tarihe geçecektir. Bunu sağlayan Hükümet de tarih yazmış olacaktır. Gerçi tarih nasıl olsa bir şekilde yazılır da, önemli olan, tarihin nasıl yazılacağı ve gelecek nesillerin tarih yazanları nasıl anacağı, değil mi?

“İlahi sorumluluk”tan söz etmeye gerek bile duymuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi