Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Neden halktan kaçarsınız!

Neden halktan kaçarsınız!

Ve son haftadayız.. Seçimlere 4 gün kaldı. Önümüzdeki pazartesi günü seçim sonuçlarını öğrenmiş olacağız.. Bu arada ellerinden geleni arkalarına koymayacaklar herhalde. Ne yapacaklarsa onu da göreceğiz..

Yapacak, söyleyecek bir şeyleri kalmadı aslında. Her yolu denediler.. Newruz’da bir şeyler olur mu diye beklediler, o da olmadı..

17 Aralık’ta, o hafta işi bitiriyorlardı, olmadı. 15 Ocak, 15 Şubat, 15 Mart dediler, hiç biri tutmadı. Bir “salı” takıntıları var.. Rüyalar, kehanetlerle tabanlarını oyalamaya çalışıyorlar.. Hep bir şeyler bekliyorlar.. 25 Mart’da da beklenen olmazsa, geriye zaman kalmadı zaten..

Onları anlıyorum. Ağır bir ipnoz etkisi altındalar.. 25 yıldır tekrarlanan bir yalan var.. Vazgeçmeleri çok zor. Dinlerini kaybetmiş olacaklar.. 25 yıllık hayalleri yıkılıyor. Bugün sahip oldukları ne varsa hepsini kaybetmeleri sözkonusu ve gelecekleri de olmayacak.. Geçmişleri, bugünleri ve geleceklerini kaybetmiş olacaklar..

Ama onlar da anlayacaklar bir gün bu gerçekleri.. En tepedeki isimler kopmaya başladıklarına göre, ötekiler de kopacak..

Yine de birtakım kişiler efendilerinin çevresinde kalmaya devam edecekler.. Çünki yapacak başka bir şeyleri, gidecek yerleri yok.. Gırtlaklarına kadar batmışlar. Ya da geride ellerinin altında o kadar servet varsa ondan bir çırpıda vazgeçmek kolay olmayacak..

Yerel seçimlerden sonra Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seslerini yükseltmeye devam edecekler.. Sonrası belli değil..

Yerel seçimler, bunların özgül ağırlıklarının ve sosyal tabanlarının ne olduğunu da gösterecek..

ABD de artık bunlar hakkında bir karar verecek..

Seçim sonrası açılacak davalardan sonra bunların Türkiye’de kalıp kalmayacaklarını da göreceğiz.. Bunların önemli görevlerde bulunanların; başka, hayali kişilikler üzerine düzenlenmiş nüfus cüzdanı ve pasaport kullandıkları söyleniyor.. Dava açılınca bürokrasideki adamlarının kimler olduğu da çıkacak ortaya. Yargıcından savcısına, mübaşirinden gardiyanına kim kimdir öğreneceğiz..

Çocuklarını “cemaat”e kaptıran ve aileleri ile ilişkileri kopartılan çocukların anne babaları şimdiden çocuklarını nasıl kurtaracaklarının derdine düşmüş durumda.. Çünki, ailelerini bırakıp, kimliklerini değiştirmiş ve kaybolup gitmişler.. Biz “cemaat” diyoruz da, belki de cemaat denen bu yapı, onları İsrail’e ya da CIA’ya, Vatikan’a kiralamıştır..

Birçok kamu kurumunun data baselerine girildiği ve hukuk dışı işlemler yapıldığı iddia ediliyor ve bu işlerin iki merkezi olduğu söyleniyor. Tahmin etmişsinizdir, biri Pensilvanya, ötekisi Tel Aviv! Bu işler “Hocaefendi”nin başının altından çıkmıyor. Bu işler onun aklının ve zekasının ürünü değil.. Bildik CIA, MOSSAD ve Vatikan işleri bunlar.. Bu sadece bir karakutu, sadece bir taşeron..

Farkındasınız değil mi, artık diyalog filan yok. Hoşgörü filan da bitti..

Hep kaçak güreşiyorlar.. Meydanlarda yoklar.. Halktan kaçıyorlar.. Halkın karşısına çıkacak yüzleri yok, belki de onun için kapalı kapılar arkasında yurt öğrencileri, abiler, ablalarla, medyumik karekterli birtakım kişilerle toplanıp dağılıyorlar, hepsi o kadar! Halkın öfkesinden korkuyor da olabilirler.. Bu kadar büyük bir öfkeyi, ne zaman, nasıl kazandılar onu da araştırmak gerek..

Gazeteleri, televizyonları var bir de sosyal mediadan tektip sloganlarını tekrarlıyorlar.. Çift kişilikli çoğu. Özel hayatlarında sakin bir hayat yaşayan bu insanlar sosyal mediada canavarlaşabiliyorlar..

Sorulara cevap yok. İddialarının isbatı da yok..

İçe dönük insanlar. Katı bir hiyerarşi var. Son gelen bilgilere göre, üst yönetim nikah üzerine talak şartlı biat yemini ile atanıyormuş.. Cemaatten ayrılırlarsa eşlerinden ayrılmaları da gerekecek.. Daha doğrusu her şeylerini kaybedecekler..

Peki bu kadar gizlilik niye, neden bu kadar korkuyorlar. İnsanları ruhen köleleştiren bu baskı düzeni niye!

Dışarı ile diyalogları yok. Diyalog sadece üst seviyede politik bir enstrüman olarak var. İçe dönük, kapalı, sükûtu esas alan bir düzende yaşıyorlar..

Özgüven yok, ama “özgül ağırlık” dedikleri bir gizli caydırıcı baskı gücüne sahipler. İstihbarat ve psikolojik harekat burada önemli. Özellikle medyumik karakterler üzerinden gidiyorlar..

Zaten onun için bunlar “Haşhaşi”lere benzetiliyor.. Bu benzetmeyi ilk yapanlardan biri de İsmail Nacar.. Hakaret kasıtlı değil, organizasyonun iç yapısı açısından yapılıyor bu benzetme.. “Oppus dei” benzetmesi gibi bir şey. Yalancı bir cennetin peşinden koşanların ruh halini yansıtması bakımından önemli.. Burada asıl kasdedilen Hasan Sabbah’ın fedailiğine soyunanların ruh hali.. “Tapınakçı”ların durumu da aynı. İşin içine din girince din baskının aracı yapılıyor.. İdeoloji, siyaset de eklenince, hele buna bir de kehanet boyutunu ekleyince evrensel bir sistemle ilişkilendirince bu işi, örgüt, karizmatik, büyülü bir hal alıyor.. Din de bu işin kandırmacası..

Evet, sıkın dişinizi. Şunun şurasında bir haftadan daha az bir zaman kaldı..

Paralelciler ve onların peşine takılanlar, ne elde etmek istiyorlarsa onu kaybediyorlar..

Ben şu günlerde Konya, Karaman tarafındayım. Hafta sonuna kadar da Balıkesir, İzmir taraflarında dolaşıp duracağız.. Gelişmeler, benim umduğumdan ve tahminlerimden daha iyi. Layık olduğumuzdan daha iyi gelişiyor işler..

Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi