Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

MÜ’MİN BÜNYESİNDE AÇILAN YARA! (1)

MÜ’MİN BÜNYESİNDE AÇILAN YARA! (1)

Mü’min, her gününü kaliteli, vasıflı, seviyesini yükseltmek için ‘çalışma günü’ bilmelidir. Zengin parasını dâvâsında kullanarak seviyesini yükseltir. Malı olmayan da bedenini, evini, düşüncelerini dininin hizmetinde tutarak seviyesini yükseltir. Hiçbir şeye muktedir olmayanın da duası vardır en azından. Okuyarak, dinleyerek, görerek ufkunu genişletmesi de yükselme başlangıcıdır. Bir vakfın, derneğin, bir cemaatin samimi müntesibi olarak yaşamak bile mü’min kalitesini artırma vesilesini gösteren iyi hale işarettir.

Mü’min, Allah’ın razı olduğu en güzel amelin az bile olsa devamlı olan amel olduğu gerçeğini hiç unutmamalıdır. Ara sıra büyük işleri yapmaktan daha iyisi, devamlı olanı yapmaktır. Peygamber Efendimiz de: ‘Az ama devamlı yapılan ameller, çok ama seyrek yapılandan daha efdaldir’ buyurarak bu hususta da bize yol gösteriyor.

Yorulmak da insanidir. Yorulmaya karşı bir tür dinlenme planı hazır olmalıdır. Şu kadar ki dinlenmeyi de bir çalışma çeşidiyle geliştirmek seviyeli bir mü’min halidir. Mü’min, sıradan biri olmaya rıza gösteremez. Sürü olmaz, sürüyü güder.

Allah Teâlâ’nın tevhit ve şirkten sonra üzerinde en yoğun durduğu konunun, müminlerin kâfirlerle mesafeli durmaları yahut mü’minlerle mü’min olmayanlar arasında kapatılamaz bir mesafenin bulunma mecburiyeti meselesidir. Mü’minler, kendileri gibi iman etmeyip ‘diğerleri’ tarafında kalanlarla bir arada, onlardan etkilenecek bir ortamda bulunmamalıdır. Aksi takdirde imanın dünya hayatında tezahür eden bir yönünün bulunmayacağı, iman kardeşliğinin tezahür etmeyeceği, şeytanın şirin göstermekte zorlanmayacağı küfrün iman ehlini etkisi altında bırakabileceği gerçeği gün yüzüne çıkacaktır.

Mü’minlerle mü’min olmayanlar bir toplumun içinde beraber yaşayabilirler. Bunun dinî bir engeli yoktur. Aynı vasıtada yolculuk yapabilir, aynı mekânda iş yeri işletebilir hatta bir şirketin iki ortağı da olabilirler ancak bu hiçbir zaman bir mü’min ile diğer müminin beraberliği gibi olmamalıdır. İman gibi bir fark, onu taşıyanla taşımayan arasında hayatın içinde görülebilecek kıvamda değilse ‘problemli iman’ ihtimali vardır. Bu iman, Allah’ın bizden beklediği iman olmaktan uzaktır. En azından böyle bir iman, iman kavramının içini doldurmaktan uzaktır.

Yaşadığımız çağın, mü’min bünyesinde açtığı yaralardan biri, küfür ehli ile beraberliğimizi problemsiz, engelsiz duruma getirecek şartlara itilmiş olmamızdır. Öte yandan; Kur’an’ı Kerim, kâfirlerle aradaki buzların eritilmesini, önemli bir ‘akide meselesi’ olarak önümüze koymakta, iman etrafında listeleştirilebilecek kavramlarla bu meseleyi uyarı konusu haline getirmektedir. İman ve imansızlık iki ayrı cephenin sembolüdür. Bu iki cephe arasında-medeni ölçüler dairesinde kalması istenmiş olsa bile- bir ‘buzul bölge’ muhakkak korunmalıdır. O buzul bölgenin mevsim şartları kışı gösterdiği halde erimeye yüz tutması müminler açısından tehlike oluşturmaktadır. Küfür cephesinin İslam’a ve Müslüman’a bakışında hiçbir değişiklik yoktur.

On asır önce ne idiyseler bugün aynı durumda ve aynı konumdadırlar. İçlerindeki kin ve nefret aynen devam etmekte, internet ve bilgisayar teknolojisinin bütün imkânlarını da kullanarak bir imha hareketi, gülücüklü maskeli yüzlerle sürdürülmektedir. O sırıtkan maskeli yüz; basınıyla, medyasıyla, sosyal paylaşım siteleriyle her gün değişen entrikalarıyla devam etmektedir.

Onların içlerindeki kin ve imha ruhu değişmemişken hatta daha derin bir şekilde sistemleşip örgütlenmişken ve bu emellerini büyük organizelerle dışa vururken, müminlerin aradaki mesafeyi kaldırması, Rablerinin emrine ve ikazına rağmen onlarla aradaki buzları eritmeleri, eritmeye çalışmaları oldukça düşündürücüdür.

Şüphesiz Allah Teâlâ, müminlere gördükleri kâfiri ezmelerini emretmemiş, onları bu yöne de sevk etmemiştir. Sevmemekle düşmanlık etmek, veren olmakla alan olmak, sosyal ilişkiler içinde olmakla onların kültüründe erimek, arasındaki çizgiyi koruyamamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Hatta daha da ileri gidip, kültürle akideyi, ibadetle onların hayat tarzını, ticaretle sömürülmeyi karıştırır hale geldiğimizi/getirildiğimizi itiraf etmekte de bir sakınca yoktur.

Özellikle siyaset etrafında yoğunlaşan sebeplerden dolayı, müminlerin; küfür ehli ile kaynaşması, kendi değerlerimizin, kültürümüzün; hangi isim altında, hangi mülahaza ile olursa olsun onların kültürleri içinde eriyip gitmesi, akidemizde ‘merdut’ olan düşüncelerin etkisinde kalması sonucunu doğurmuştur. Yaşadığımıza inanma/inandırma konumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Mukavemet (direnme) gücümüz zayıfladıkça bizi biz yapan farklılıklar da ortadan kalkmakta, ‘globalleşme/küreselleşme’ adı altında, ‘dünya küçük bir köy haline getiriliyor, artık entegre olma zamanı’ gibi sözlerle de ‘Mü’min Şahsiyeti’ kaybolmakta bundan da bir rahatsızlık duyulmamaktadır.

Müslümanların, geçmişlerinin Allah rızası için ve övünerek gerçekleştirdiği fetihlerden dolayı âdeta utanılacak duruma getirilmesi bundandır. Her Müslüman’ın Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde görebileceği iman hakikatlerini gizleme, ‘Allah indinde din İslam’dır’ı dillendirmeme ihtiyacı hissedilmesi de bundandır.

İslam’ın, kadın düşmanı gibi algılanılır oluşu, faizle mücadelesinin gündeme gelmemesi, alkolle savaşmasının izahı yapılamıyor gibi gösterilmesinin temelinde Müslüman’la kâfir arasındaki mesafenin, tavrın, ‘kimlik  duruşu’nun gittikçe kaybolur hale getirilmesi yatmaktadır.

(Devamı yarın İnşaallah)

Efendimiz’in Hayatından

Eshabını ikaz eden bir Peygamber

Peygamberimiz: “-Ey müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!” buyurdu. Sahâbilerden biri: “-Her sene mi, ey Allah’ın Rasulü?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz, adam sorusunu üç defa tekrarlayıncaya kadar cevap vermeyip sustu. Sonra şöyle buyurdu: “-Eğer “evet” deseydim, her sene haccetmeniz farz olurdu, siz de onu yerine getiremezdiniz!“

Sonra sözlerine devamla: “-Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler peygamberlerine çok sual sormaları ve aldıkları cevaplar konusunda ihtilâf etmeleri sebebiyle helâk oldular. Bundan dolayı size, bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yerine getirin. Herhangi bir şeyi de yasaklarsam ondan da kesin olarak kaçının!” buyurdu.

Dualarla Arş’a uzanan ordu

Âlim, âdil ve dindar bir şahsiyet olmasının yanı sıra cesaret ve isabetli kararlarıyla sultanların başarılarında büyük hisse sahibi olan Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün, otorite ve dirayetle yirmisekiz yıl boyunca taçlandırdığı vezirlik makamını ve hayatını bir Bâtıni fedaisi tarafından hançerlenerek kaybettiğini…

Büyük nüfuzu sebebiyle muhalifleri tarafından sık sık sultana şikayet edilen Nizamülmülk için bir defasında: “Nizamülmülk her yıl fakirlere, sufilere 300 bin dinar veriyor. Eğer bu para orduya tahsis edilse, İstanbul’u bile fethetmek mümkün olur” diye Sultan’ın kulağına fısıldanınca, Melikşah’ın durumu Nizamülmülk’e sorduğunu ve bu büyük vezirden:

“Ey âlemin sultanı! Allah sana ve bana, kullarından hiç kimseye nasib olmayan lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Buna karşılık sen, Allah’ın dinini yükseltmeye çalışan, O’nun Aziz Kitabı’nı hamil bulunan kimselere yılda 300 bin dinar sarfetsen çok mudur?

Sen askere her yıl bunun iki katını harcıyorsun. Halbuki onların en kuvvetli ve en iyi nişancısının oku bir milden ileri gidemez. Ben ise sarfettiğim bu  para ile öyle bir ordu techiz ediyorum ki, onların orduları ta Arş’a kadar gider ve Allah’a vasıl olmalarına hiçbir engel yoktur” cevabını aldığını...

İKAZ

Diyojen’den günümüze dersler

İnsanın kıymeti

Yunan-Pers savaşları sonunda Pers (İran) askerleri esir edilip, Atina meydanında satılığa çıkarılırlar. İranlı esir askerlerin üzerindeki göz kamaştırıcı elbiselerin bir çırpıda satılmasına karşılık, esirlere alıcı çıkmaması üzerine; orada bulunan Diyojen, düşünceli düşünceli: “İnsan ne garip mahlûk! Arızi meziyetler üzerinden söküp atılınca, kendisi beş para bile etmiyor” der.

İki Kulak Bir Ağız

Filozof Diyojen’e sormuşlar: “Üstadım! Niçin iki kulağımız, ama bir tek ağzımız var?” Diyojen; “Az konuşalım, ama çok dinleyelim diye” demiş.

Korku

Korkulu rüyadan ürkenlere Diyojen, “Size hayret ediyorum” dermiş. “Uyanık iken adım başı gördüğünüz kötü şeylere aldırış etmediğiniz halde, uykuda gördüğünüz hayali şeylerden korkuyorsunuz.”

Boş Ev

Yakışıklı ve iyi giyimli bir gençle tanışan Diyojen, bu gencin son derece ahmakça sözler söylediğini görür. Kendisine bu genç hakkındaki fikrini soranlara şu cevabı verir: “Muhteşem bir ev. Fakat içinde kimse yok, yani bomboş.”

Vahyin Dilinden

“Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, (ıslah edici iyi işler yapan) namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”

(2 Bakara 277) Allah RasÛlü’nden

Allah RasÛlü’nden

Peygamberimiz buyuruyorlar ki:

“Allah’ım, bize imanı sevdir, kalblerimizi imanla süsle. Küfrü, fıskı ve isyânı bize çirkin göster. Bizi doğruyu bulanlardan eyle!”

(Müsned)

Günün Sözü

‘Lüzumsuz şeylerin peşinde koşan, lüzumlu şeyleri kaçırır.’

Hz. Ali

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi